Tayfun Kendini Yakmış!

93.1K 6.1K 17.2K
                                    

*Bölüm parçası; Cem Karaca- Bu Son Olsun <3 <3

"Yalnız takdir ettim seni Onur kardeş." üst ranzadaki yatağından sarkmış Nihat'a anlamaz gözlerle bakınca açıkladı. "Ben olsam ne bulacağımdan korktuğum için arayamazdım ailemi."

Yaklaşık yarım saat önce ışıklar sönmüş  öncesinde ise koğuştakiler uyumuştu. Bu yüzden geriye kalan son uyanıklar olan ben ve Nihat sessiz sessiz konuşuyorduk. Ulaş ve Oğuz'un ranzalarının arasında duvara yasladığım sırtımı yatakla buluşturup uyumak için hazırlandım. Şimdi Nihat'ı daha rahat görüyordum. O ve ben, Oğuz'un isteği ile yatağımı ranzalarının arasına taşımıştık. Hakan en son konuşmadan sonra baya yumuşamış görünüyordu ama belli ki Oğuz ikna olmamıştı. Yanlarında daha güvende olacağımı düşünüyordu. Bir iki defa kendi başımın çaresine bakabileceğime dair itirazlarda bulundum. Ama her seferinde Oğuz'un öldürücü bakışları ile karşılaşınca vazgeçtim. Gerçi normal zamanlarda olsaydı umursamaz uğraşırdım. Fakat bugün gerçekten çok yorulmuştum. Kafamı hala cevap bekleyen Nihat'a çevirdim.

"Aslında ben de senin gibi düşünüyordum Nihat kardeş. Sonra bir çocuk geldi yurda. Ailesi bir kazada ölmüş. O da tek başına kalmıştı. Durmadan annesinin kokusundan, o kokuyu çok özlediğinden bahsediyordu. Çocuk o şekilde anlatınca ben de kendi annemin kokusunu merak etmeye başladım. En son işte yurttan kaçmayı göze alacak kadar büyüdü bu merak."

"Vay be!" dedi Nihat. "Ama emeline ulaşmana izin vermedi şerefsiz baban."

"Bunun bir önemi yok artık. Ben ailenin kan bağına ihtiyaç duymadığını çoktan kabullendim. Hem bu benim ilk yurttan kaçışım değildi." Durumun daha da duygusal bir mevzuya akmasını engellemek için kurduğum bu cümlenin işe yaradığını Nihat'ın;
"Anlatsana." karşılığı ile anladım. Buna memnun oldum çünkü her ne kadar aksini arzu etsemde bu yara her daim taze kalacaktı içimde.

"Yedi sekiz yaşlarındaydım sanırım. Peter Pan kitabını okumuştum. Kitaptaki o muhteşem dünya çok hoşuma gitmişti. Ben de Olmayan Ülke'ye gitmek istiyordum. Bu yüzden geceleri herkes uyuduktan sonra cama çıkıp gökyüzünde onlardan bir iz arardım. Günlerce Peter Pan'ın gelip beni almasını bekledim. Tahmin edeceğin gibi gelmedi. Sonra düşündüm ki o gelmezse ben arayıp bulabilirim onu." Nihat'ın yüzünü yastığa çevirip kahkahasını bastırma çabalarını izleyerek ben de sırıttım. "Evet kabul ediyorum. O yaş için bile fazla zıvanadan çıkmış bir hayal gücüne sahiptim."

"Sonra ne oldu?" dedi Nihat kendini biraz toparladıktan sonra.

"Görevlilerin dalgın bir anından faydalanıp kaçtım. Sonra gece yarısı devriye gezen bekçilerden biri yakaladı beni. Yurda geri götürdü. Zavallı Selma annem. Bütün gün beni arayıp perişan olmuştu." Az önce oluşan kısa sessizliği Nihat bozdu.

"Biliyor musun James Matthew Barrie de tıpkı senin gibi zor bir yaşam sürmüş." dedi düşünceli bir ses tonuyla. "Aslında bazı açılardan baya baya benziyorsunuz."

"Peter Pan'ın yazarından mı bahsediyorsun?" dedim heyecanla. Hangi açıdan benzettiğini bilmiyordum ama öyle bir adama benzetilmek çok mutlu etmişti.

"Evet."

"Neden?" dedim merakla. Yazarı hakkında bir bilgim yoktu ve şu an neden daha önce kurcalamadım diye hayıflanıyordum.

"Barrie'nin, David adında bir abisi varmış. Annesinin ve ailesinin en sevdikleri çocukmuş bu David. Ailenin bu en kıymetli çocuğu, Barrie altı yaşındayken sanırım, kayak yaparken düşüp ölmüş. Aile bu yüzden perişan olmuş. Yazar Barrie annesini bir nebze teselli edebilmek için bir gün abisinin kıyafetlerini giyerek karşısına çıkmış.  Amacına da ulaşmış. Barrie'yi,  David gibi gören annesi mutlu olunca o da abisi gibi davranmaya, onun gibi ıslık çalıp onun hareketlerini taklit etmeye devam etmiş. Ama bu yavaş yavaş gerçek Barrie'nin  silinmeye başlamasına neden olmuş." Nihat'ın bir süre durup yorganının altına girişini izledim. Sabırsızca;
"Sonra ne olmuş?" dediğimde yatağına iyice yerleşen Nihat sırıttı ve sessizce anlatmaya devam etti.

ONURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin