*Bölüm şarkısı; İlhan İrem-Yazık oldu yarınlara
Midemdeki hafif bir ağrı ile gözlerimi açtığımda yanımdaki yatağın boş olduğunu gördüm. Uyku sersemliğimi üzerimden atınca koğuştakilerin heyecan ve telaşla sağa sola koşturduklarını farkettim. Tekrar uyumamaya çalışarak kafamdaki takvimden önemli günleri sorgulamaya başladım. Yataktan kalkmadan kafamı sol tarafa çevirdiğimde Nihat'ın aşağı sarkan bacakları ile bakıştık. Ranzadan aşağı atlayıp yatağını düzeltirken beni fark etti. Gülümseyerek;
"Hayırlı sabahlar." dediğinde bende aynı şekilde karşılık verdim. Üzerimdeki yorgan çekilirken kafamı sağ tarafa çevirip kimin beni içerdeki soğuk ile muhatap ettiğine baktım. Sırtımı inceleyen dikkatli bakışlara, sırıtarak cevap verdim."Ne o Oğuz arkadaş? Misafirliğim bitti mi?"
"Yatağımda istediğin kadar kalabilirsin Onursuz. Bence sen dünya üzerindeki misafirliğini sağlama almaya bak." Sırtıma doğru eğilip kazağımı sıyırdığında;
"Bu bir tehdit mi?" dedim. Gülümseyerek kazağımı daha fazla sıyırıp etek kısmını kafama geçirdi."Farz edelim ki öyle. Ne yapabilirsin?" Şimdi hiçbir yeri göremiyordum. Kafamdan çekip görüşümü serbest bıraktıktan sonra ellerimle kazağın uçlarını tutup rahatça elindeki kremi sürmesi için ona yer açtım. Atletimi de sıyırınca onu da o şekilde parmaklarımın arasına kitledim.
"Önlemimi alırım."
"Önlemlerle ilgilendiğini bilmiyordum." Şimdi kremli parmakları yaraların üzerinde dolaşıyordu. "Ama bak o konuda yapman gereken şey çok basit. Şu diline biraz mukayyet olsan yeter. Ya da dur! Sanırım sen söz konusu olunca, bu iş dünyanın en zor işi oluyor."
"Aman ne komik? Sabah sabah Rıfat Ilgaz'a mı özendin?"
"Oo edebi şaka. Bayılırım." Kafamı diğer tarafa çevirip Nihat'a baktım. O böyle söyleyince aklıma elimdeki kitapların bitmek üzere olduğu geldi. Bu yüzden hevesle;
"Yeni kitap var mı?" diye sordum."Bülent abi az kalsın yakalanıyormuş." dedi sesini kısarak. "O yüzden biraz ara verdik bizde. Bu aralar senin bulabileceğin kitaplarla yetinmek zorundayız." Kısa bir an nereden bulabileceğimi düşündüm. Sonrasında ise onun Soner'i kastettiğine kanaat getirdim. Sırıtıp kafamı tamam anlamında salladığım sırada Ulaş tuvaletten çıkıp Nihat'ın yanına geldi.
"Nihat arkadaş, şu senin siyah gömleği giyecek misin bugün?"
"Hayır. Alabilirsin."
"Tesekkürler." dedi Ulaş. Sonra da gözleri beni buldu. "Nasılsın Onur? Yaraların ne alemde?"
"İyi. Katlanamayacağım bir ağrısı yok."
"Bu hayatta seni devirebilecek bir ağrının olduğunu hiç sanmıyorum." dedi Ulaş. Ona gülümseyip Oğuz'a imalı bir şekilde baktım.
"Gördün mü? Adam beni tanıyor." Oğuz gözlerini devirip;
"Aman ne hoş." dedi."Haklılar Oğuz." dedi Nihat. "Gerçekten çok dayanıklı çıktı Onur arkadaş."
"Kitaplar için yalakalık yapmayı kes Nihat. Bunun için o faşiste yanaşmalısın. Onursuz'a değil." dedi. "Hem bu kadar eminseniz bu veletin acı eşiğinin bu kadar yüksek olduğuna, bende emin olmak için bizzat test etmek isterim." Son kelimelerini onu dikkatle izleyen bana bakarak söylemesi tehdidini daha da etkili kıldı.
"Ne yanaşacağım o faşiste." dedi Nihat gergin birkaç saniyelik sessizliğin ardından. Kafamı ona çevirip hayretle yüzüne baktım. Beni fark edince kaşlarını çatarak konuştu. "Ne? Neden bana öyle bakıyorsun?" Benim yerime Ulaş cevap verdi.