*Bölüm şarkısı; Cem Karaca-Yorgunum Kaptan
Koğuşta çoğalan gürültü ile gözlerimi açtığımda bir an nerede yattığımı unutup o tanıdık ağrıyı hissetmeyi bekledim. Ama belim beni sanki yalancı çıkarmak istermiş gibi buraya girdiğim ilk günkü gibi sağlamdı. Kalkmak için dirseğimin üzerinde doğrulduğumda yan yatakta yatan Ulaş'ı gördüm. Elleri ile yüzünü ovalayarak uyanmaya çalışıyordu. Şişmiş gözleri ile dönüp bana baktığında ne var anlamında kafasını salladı.
"Koğuşa girdiğim günden beri yaşadığım deneyimlere dayanarak söyleyebilirim ki güne bir solcu ile başlamak uğursuzluk getiriyor. Ve maalesef ben bu sabah da lanetlendim."
"Sana da hayırlı sabahlar Onur arkadaş." dedi Ulaş gözlerini devirerek. Tam yataktan çıkmak için hamle yaptığımda gözlerimin önüne iki uzun bacak girdi. Bacaklar aşağı doğru hızla inerken vücudun diğer parçaları da görüş alanıma girip bir Nihat oluşturdu. Üst ranzadan tam önüme zıpladığı için dengemi kaybedip gerisin geri yatağa düştüm. Nihat ve Ulaş gülmeye başladığında suratımı asarak yatağın lavaboya bakan kısmından çıktım.
"Manyak ikili." diye söylenerek lavaboya girdim.
"Ne oldu?" dedi aynanın karşısında saçlarını tarayan Tolga.
"Bizim solcu hücreye girerken arkadaşlarına el vermiş. Ben de bugüne düzgün başlayacağım diye seviniyordum."
"İyi tarafından bak. En azından bugün kanın dökülmedi."
"Çok şükür." dedim sırıtarak kabinlerden birine girerken. Tolga'nın söylediği türkü eşliğinde işimi bitirip lavabonun önüne geldiğimde; "Sesin güzelmiş." dedim.
"Sen bir de dama oynarken gör onu Oğuz kardeş." Dönüp kabinlerden birinden çıkan Tufan'a baktım. Anlaşılan bizden yüz bulamayınca tekrar Tolga'ya sarmıştı. "Tıpkı bir sanat icra eder gibi."
"Yalakalığın lüzumu yok Tufan, oynamayacağım." Tufan'ın asık suratına sırtımı dönerek önümdeki musluğa yöneldim.
Tolga'nın atarından iki saat sonra Tufan'ın yatağının etrafına çöreklenmiş dama mücadelesini izliyorduk. Tufan kritik bir hamle yapınca Tolga sinirle tısladı.
"Lan çakala bak! Resmen son taşları dama olsun diye oyaladı beni. Ben de seviniyorum durmadan taş yutuyorum diye."
"Oyunları karıştırdın galiba Tolga kardeş. Kızma birader oynamıyorsunuz." dedi Ulaş. Tufan tek bir hamleyle iki taş birden yutunca Tolga daha çok küplere bindi.
"Nasıl kızmayayım ya! Bak bak hallere bak nasıl sırıtıyor çakal."
"Kızma oğlum ya. Bir dahakine sen kazanırsın." dedi Tufan sırıtmaya devam ederek.
"Bir dahakine anca cesedimi oynatırsın."
"Eminim senden daha eğlencelidir." Tolga sinirle önündeki taşları tek tek Tufan'a fırlattı. "Atmasana oğlum kaybolacaklar." dedi Tufan taşları havada yakalamaya çalışarak. "Bu arada hükmen mağlup oldun."
"Yok ya!" dedi Tolga sinirle. "Diz taşları tekrar oynayacağız." Tufan bize bakıp bütün yüzünü kaplayan bir gülümseme ile;
"O da beni seviyor." dedi. Karşılığında ise alnının ortasına siyah bir pul yedi.
Tolga yeni oyunun ilk saniyelerinde iki taşını kaybedip üzerine birde Tufan'a dama kazandırdığında;
"Yorgun kalbim bu oyuna daha fazla dayanamayacak." diyip yeni ve geçici mekanım olan Oğuz'un yatağının yanındaki valizime doğru ilerledim. Tam valizi açıp içinden kitabımı çıkaracaktım ki üst ranzadan Nihat seslenince doğrulup ona baktım.