*Bölüm şarkısı, Fikret Kızılok ve Tehlikeli Madde- Aşkın Olmadığı Yerde
Dönüş yolu yerini başka birine bırakan Birol sayesinde sorunsuz geçmişti. Koğuş yerine aydınlık avluya ulaştığımızda gardiyan kapıdan geçmemi sağlayıp uzaklaştı. Kalabalık avluda ilk etapta aradıklarımı bulamayınca boş verip kapının yanındaki tenha duvar dibine çekildim ve aralıklarla dizilmiş boş banklardan birine çöktüm. Kafamı kaldırıp yağmur bulutlarının toplaştığı gökyüzüne baktım. Göğsümdeki kara bulutları emanet almış ve kendi sonsuz mavisini bana bırakmış gibiydi. Şimdi sanki ben ferah bir maviydim.
Gökyüzü ile bakışmamızı yanıma yaklaşan ayak sesleri kısa kesti. Kafamı gelen kişiye çevirdiğimde bu defa kendime en çok yakıştırdığım maviler ile karşılaştım. Oğuz endişeli bir ifade ile yanıma yaklaşırken yakınımızda kimsenin olmamasından cesaret alıp geçen gün ezberlediğim ve çok sevdiğini bildiğim şiiri ciddi bir ifade ile okumaya başladım.
"Bana baktın gözlerinle ıssız ufka dek
Anılardan yıkanmış gözlerinle" Kısık bir sesle dillendirdiğim şiir muhatabını bulmuştu. Yüzündeki endişe tam olarak silinmesede şimdi mavileri ışıldıyordu. Yanıma oturduğunda gözlerinin içine bakarak kaldığım yerden devam ettim.
"Bana baktın saf unutuş olan gözlerinle
Bana baktın üzerinden belleğin
Başıboş nakaratlar üzerinden
Solmuş güller üzerinden
Aldanmış mutluluklar üzerinden
Yürürlükten kalkmış günler üzerinden
Mavi unutuş olan gözlerinle baktın bana
Bir şeycikler anımsamıyorsun olan bitenden
Sevgilim
Anımsamıyorsun insanları görünümleri
Gittin kendi kendinden duman dalgaları gibi" Tam sustuğum anda bu defa Oğuz, şiirin başka bir kısmıyla devam etti."Sana söz geçmişten konuşmayacağım bir daha
Bugün adımlarından başlıyor her şey
Bir kıvrımıdır giysinin bana yaşamaktan kalan
Başka şeyin yeri olmadı seni buluyorum en sonunda ben
Sevgilim sevgilim inanıyorum sana""Louis Aragon sevdiğini biliyordum." dedim sırıtarak. Şu an dudaklarına yapışmamak için kendimle savaşıyordum.
"Bu kadar kısa sürede çözülmek iyi mi kötü mü bilemedim?" Gülümseyerek göz kırptığında ben hala aptallar gibi sırıtıyordum. "Gözünün hep üzerimde olması mutlu etti." Ukala tavrına göz devirip;
"Ranzanın tavanında yazıyor." dedim."Anlamadım." dedi tek kaşını kaldırarak.
"Diyorum ki bu şiir senin yattığın ranzanın tavanında yazıyor."
"Anladık. Tamam." dediğinde çoktan suratı asılmıştı. "Sanırım bu ilişkide hep kendi kendime güvey güvey oluyorum." dediğinde kahkaha attım.
"Hayır." Dökülen suratına bakınca kıyamayacağımı anladım. Onu ikna etmek için devam ettim. "Senin ranzan olduğu için ilgilendim zaten. Sonra kime ait olduğunu Nihat'a sordum. O bana anlattı." Şimdi yeniden gülümsüyordu.
"Onu boş ver de anlat bakalım. Birol seni nereye götürdü?" dediğinde gözlerinin mavilerinde takılı kalmıştım. O yüzden sorduğu soruyu umursayamadım. Zira gündemim çok farklıydı.
"Bazen bu güzellikleri benden başka kimse görmesin istiyorum. Onları oyup bir kavanozda saklasam çok kızar mısın?"
"Bu hastalıklı romantizmin beni benden alıyor." Benim az önce yaptığım gibi gökyüzünü izlemeye başladı.
"Haklısın. Bu sana zarar verir." dedim sırıtarak. "Ben sevdiğime kıyamam. Sana benim gözlerim gibi değen gözleri oysam yeterli olur bence." Kafamı çevirip tedbir amaçlı etrafta bizi duyabilecek kimse var mı diye baktım. Gözüm kalabalığa takıldığında Kadir abinin, içeri girmek için sıraya giren koğuştan az önce maç yaptıkları topu aldığını gördüm. Oğuz'un sesini duyduğumda tekrar kafamı ona çevirdim.