Çok Eksik

57.5K 4.7K 6K
                                    

*Bölüm şarkısı; Mavi Işıklar- İyi Düşün Taşın

Elimizde öfkeden gözü dönmüş bir adet Oğuz ve maktul olmasına bir iki nefeslik süre kalan bir Ulaş vardı. Tecrübelerime dayanarak söyleyebilirim ki yapılacak olan tek bir şey vardı. O da Oğuz'u, Ulaş'a elinin uzanamayacağı bir yere kapatmak. Hücrelere attıramıyorduk. Bülent abiye ulaşmakla da vakit kaybedemezdik. Nihat, Tolga ve Tufan ile birlikte tutmaya çalıştığımız Oğuz'un, öfkeli bağırışları arasında hızlı hızlı düşünmeye devam ediyordum. En sonunda kafamda bir fikir oluştuğunda bu gözümün önündeki çıkışı en başından göremediğim için kendime saydırıyordum. Oğuz'un göğsüne yaslayıp onu geriye, Ulaş'tan uzağa ittirmeye çalıştığım ellerimi korkarak çekip ter içinde kalmış Nihat'a doğru ilerledim. Aklımdaki şeyi kısık bir sesle söylediğimde kafasını hızlı hızlı aşağı yukarı sallayıp onayladı. Oğuz'un ranzasına ilerleyip lavabonun anahtarını sakladıkları yerden aldım. Kapının koğuş kısmındaki kilidine anahtarı taktıktan sonra tekrar yanlarına gittim. Koğuşun tamamının gözleri bizim üzerimizdeydi şimdi. Orhan abi ve Kemal abi gibi birkaç kişi de yakınımıza gelmiş ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Tamamdır Nihat kardeş." dediğimde Oğuz'un arkadan beline kollarımı sarıp geri geri ilerletmeye çabalıyordum. İşaretimi alan Nihat ve diğerleri de aynı şey için uğraşınca emelimize daha hızlı adımlarla ulaşmaya başladık. Bir ara gözüm Ulaş'a kaydığında acı dolu bakışlarla Oğuz'u izlediğini gördüm. Ne yalan söyleyeyim işi harbiden çok zordu.

"Bırakın lan beni!" diye bağıran Oğuz eşliğinde onlar önden ittirerek ben arkadan çekerek zar zor lavabonun kapısından geçebildik. Kısa bir itiş kakıştan sonra içerde şimdi sadece Oğuz'un nefes alış veriş sesleri vardı. Büyük bir görev bilinci ile etrafına sardığım kollarıma baktım. Aynı anda da korku ile yutkundum. Ortada ciddi bir terslik vardı. Hayati bir terslik... Benim tam olarak şu an önümüzde duvar olan kapının öteki tarafında olmam lazımdı. Kollarımı hızla sardığım yerden çekip kapıya doğru ilerledim. Arkamdan da Oğuz'un aynı şeyi yaptığını duydum. Sakin olmaya çalışarak boğazımı temizledim. Kapıyı nazikçe tıklatarak;
"Nihat kardeş." dedim. "Sence de bir şey unutmadınız mı?"

"Oğuz yakınında mı?" Nihat'ın uzaktan gelen sesine kaşlarımı çattım. Adamlar beni bu kırmızıya ihtiyaç duymayan öfkeli boğa ile gönül rahatlığıyla kilitlemekle kalmayıp birde umursamadan kapının önünden çekilmişlerdi.

"Nefesi ensemde."

"O zaman üzgünüm Onur arkadaş. Başının çaresine bakacaksın." Resmen yem olmuştum.

"Senin bu arkadaşların artık fazla olmaya başladılar." dedim Oğuz'a hitaben. Alaycı bir sesle konuşmuştum ama canım harbiden sıkılmıştı bu duruma. "Her seferinde beni harcıyorlar." Arkamdan ses gelmeyince korkak bakışlar eşliğinde ona döndüm. Oğuz öfkeli gözlerle yüzümü tarayıp kolumdan tuttu ve geriye doğru savurdu beni. Ben zar zor dengemi sağlarken o kapıyı yumruklamaya başladı. Şimdilik ucuz atlatmıştım. Arkasında dikilerek onu izlemeye başladım. Ne yalan söyleyeyim manzaram da güzeldi hani. Kapıyı hızlıca yumruklamaya devam ederek bağırdı.

"Şu kapıyı açın!" İçerden ses seda gelmeyince daha hızlı yumrukladı kapıyı. "Sadece o kardeş bildiğim herifi dövecektim ama artık hepinizle bir meselem var." Umarım o 'hepiniz'in içinde ben yokumdur diye  düşünürken kapı iki sert yumruktan daha nasibini aldı.  "Tek tek yakalayacağım sizi. Yakaladığım her kişiye öyle şeyler yapacağım ki diğerleri sıralarını beklerken kafayı yiyecek." Duvara, göze batmayacağımı düşündüğüm bir köşeye sindim. Oğuz'un varlığımı unutması için dualar edip duruyordum. Tam o sırada kapıdan kilitte dönen anahtar sesi geldi. Hemen ardından bir tane daha buna benzer bir ses geldi.

ONURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin