Sol Yanımın Özgür Solcusu

66.5K 4.8K 4.9K
                                    

*Bölüm Şarkısı; Üç Hürel- Sevenler Ağlarmış

Kadir abinin öteki koluna girip onlarla birlikte ilerlemeye başladığımda Bülent abi;
"Sen dur." dedi.

"Neden?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Senin olduğun yerde sorun bitmiyor. En azından avludayken gözümün önünden ayrılma." İster istemez derin bir nefes almıştım. Bir an için Bülent abinin eşcinsel oluşumla ilgili bir problemi olduğu ihtimali içimi karartmıştı çünkü. Onun gözümdeki değerinin düşmesini istemezdim açıkçası. Baş selamı ile benimle vedalaşıp yanımızdan ayrılan Kadir abi ve Soner'in ardından dalgın dalgın bakarken Oğuz önüme geçip görüşümü kesti. Kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda gülümsedim. O da aynı şekilde karşılık verdiğinde içimden taşmak için benden yüz bulmaya çalışan mutluluğu zapt edemiyordum. Ama şükürler olsun küçük olsada mantıklı bir parçam nerede olduğumuzu unutmamıştı. Bu yüzden bakışlarım kesik kesik bir hal almıştı. Baktığım diğer yüzlerde ilgisizce gezinen gözlerim büyük bir hevesle ona döndüğü bu kısa anlarda hep karşılık bulmuştu.

Bu saklamak zorunda kaldığım bakışlarım bana buradaki mahkumiyetimin sadece bedenimin bu dört duvar arasına tıkılması ile son bulmadığının altını çiziyordu. Ondan, öteki yarım olarak gördüğüm adamdan da uzak durmam gerekiyordu. Bu insanların gözünde etiketliydim. Oğuz'un da dahil olduğu en ufak bir tökezlememde onun da canını sıkacaklardı. En son istediğim şey bile değildi bu. Mevcut durumuma katlanmak daha mantıklı geliyordu. Bunu da erteleyeceğim şeylerden biri olarak görüyordum. Gülümseyerek bakışlarımı bu defa da ellerine çevirdim. Sevdiğimin gözlerine özgürce dalma hakkımı gizli tutuyordum. Onun da zamanı gelecekti elbet. Ulaş'ın sesi ile transtan çıkıp ona baktım.

"Bülent abiye bak be. Futbol oynarken camını kıran mahalle veletleri gibi davrandı bize. Topu kesmek nedir ya?"

"Tepkisi çok yumuşaktı bence." dedim sinirle. "Ben hayatımda böyle barbarca oynanan bir oyun görmedim."

"Onu bunu boş ver sen. Konuyu adamakıllı dağıttın." dedi Oğuz. "O herif neden seni görmeye geldi? Anlat artık."

"Hangi herif?" dedi Nihat. Aynı anda da bizim koğuşun avlu süresinin bittiğini duyurdu gardiyanlardan biri. Sıraya girip koğuş kapısının önüne gelene kadar Cihan ile aramızda geçen konuşmayı anlattım. Koğuşa girip yatağıma oturduğumda onlarda iki yanımdaki yatağa oturdular.

"Peki ona güveniyor musun? Tutar mı sözünü?" Ulaş'ın sorusuna cevap vermeden önce kısa bir süre vereceğim cevaba odaklanmış Oğuz'a baktım. Sonra tekrar Ulaş'a döndüm.

"Pek güvendiğim söylenemez. Ama ona bu son şansı borçluymuşum gibi hissediyorum."

"Hala onu seviyor musun?" dediğinde Nihat kafamı sağa sola sallayıp kesin bir dille cevapladım.

"İma ettiğin anlamda ona karşı bir sevgi yok içimde. Bu daha çok, ona da dediğim gibi, aklımda soru işareti kalmasın diye bir tedbir."

"Madem ona güvenmiyorsun ipleri elimize almanın zamanı geldi. Seni kendi imkanlarımız ile biz kurtaracağız." dedi Oğuz. Hepimiz onu izlerken kalkıp dolabına ilerledi. İçinden bir kalem ve defter çıkarıp Tolga ve Tufan'ın oturduğu masaya ilerledi. Bir sandalye çekip oturduğunda sırtı bize dönüktü şimdi. Kağıda bir şeyler yazdıktan sonra omzunun üstünden arkaya bakıp; "Buraya gelin." dedi. İlk ayaklanan Nihat ve Ulaş kolumdan tutup beni de kaldırdılar. Masaya Oğuz'un karşısına geçtiğimde Ulaş benim yanımdaki Nihat ise Ulaş'ın karşısındaki sandalyeyi çekip oturdular.

"Oğuz dümene geçtiyse kurtulmuş say kendini Onur kardeş." dedi Nihat göz kırparak.

"Oğuz'un kaptanlığının muhteşem olduğuna eminim Nihat kardeş ama ben denizi haddinden fazla dalgalı." dedim umutsuz bir sesle. "O şahitler  konuşmadan buradan çıkmam imkansız."

ONURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin