Yörüngesini Kaybeden Cihan

59K 4.8K 2.8K
                                    

*Bölüm parçası; Erkin Koray; Meçhul

"Nereye gidiyoruz?" Neredeyse sürüklenerek götürüldüğüm boş koridorda sesim yankılanmıştı.

"Varınca nail olursun." Yandan Birol'un yaralı yüzüne bakıp sırıtmamak için kendimi zor tuttum. Hangi eli öpülesinin onu bu hale getirdiğini acayip merak ediyordum. Ama sormaya cesaretim yoktu.

"Yüzüne ne oldu?" Çok güzel! Artık düşüncelerim bile çenemin hızına yetişemiyordu. Sanırım neden bu kadar fazla dayak yediğimi anlamaya başlıyordum. Birol durup yüzüme baktı. Ben de onunla birlikte durmak zorunda kalmıştım.

"Gözüne ne oldu?" dedi bakışlarını oraya çevirerek.

"Bir şey olmadı." dedim ama sesim bana bile şüpheli gelmişti. Bu kadar düz bir sesle sorunca emin olamamıştım. Aynaya en son ne zaman baktığımı kafamda hesap etmeye çalışırken tekrar konuştu.

"Peki olmasını ister misin?" dedi sıkılı sağ yumruğunu gözlerimin hizasına getirerek. "Şöyle bir şey oraya ne de çok yakışır."

"Teşekkürler." dedim yutkunarak. Açıkçası daha fazla yara bereye tahammülüm yoktu. Zira yüzümün renksiz, normal halini unutacak raddeye gelmiştim. "Ben sadelikten yanayım."

"Hadi ya. Yazık oldu." Kolumdan tutup sertçe ittirince tekrar yola koyulduk. Kısa bir süre sonra dayanamayarak yeniden konuştum.

"Avukatım mı geldi?" Döndüğümüz koridorun ucundaki idari kısım bana bunu düşündürtmüştü.

"Senin bir avukatın mı var?" Kahkaha attığında dönüp ona baktım. Aynı anda da doğru bildiğim bir yanlış ile yüz yüze geldim. Meğer gülümsemenin yakışmadığı insanlar da varmış. Daha fazla bu görüntüye maruz kalmamak için tekrar önüme döndüm. "O bile seninle ilgilenmeye tenezzül etmiyor. Buraya zimmetlisin artık." Her ne kadar söylediklerine ayar olsam da haklıydı aslında. Bunu ben de çok düşünmüştüm. Ve vardığım sonuca göre bunda da Cihan'ın parmağı vardı. O istemeden gelmeyecekti mutlaka. Bir an önce Oğuz'un avukatını kendi avukatım olarak atamak için başvuracaktım. Ben düşüncelere dalmışken bir kapının önünde durduğumuzu Birol kapıyı açtığında fark ettim. İçerdeki şahsiyetsiz şahsı gördüğüm gibi ona hızlıca arkamı dönüp Birol'a;
"Görüşmek istemiyorum." dedim. Yeniden sinirlerimi altüst edip çekip gitmesine katlanmak zorunda bırakılmak istemiyordum.

"Onur..." Arkamdaki adamın lafını yarıda keserek biraz sesimi yükseltip tekrar Birol'a hitap ettim.

"Birol gardiyan beni koğuşa geri götür lütfen."

"Onur ben suçumu itiraf edeceğim." dedi bu defa Cihan benim sesimi bastırarak. Hala Birol'a bakıyordum. Muhtemelen onun yüzündeki şaşkın ifadenin daha büyüğü benim yüzümde de peydah olmuştu. Birol'un bakışları Cihan'a dönerken ben de yavaşça arkamı döndüm. Oturduğu yerden kalkmıştı. Ona döndüğümü görünce yanıma gelmek için bir iki tereddütlü adım attı. Sonra vazgeçip bir adım geri gitti. Aynı anda da arkamdaki kapı kapandı.

"Ne dedin sen?" dedim gözlerine bakarak.

"Babamı öldürdüğümü itiraf edeceğim." dedi o da bakışlarıma karşılık vererek. Gözleri kıpkırmızıydı. Bakışlarımı kaçırıp yüzünde gezdirdim gözlerimi. Göz altlarında koyu gölgeler vardı. Her zaman özenle tarayıp şekil verdiği saçları dağınık ve nefret ettiği sakalları yüzünün bir bölümünü istila etmişti.

"Sana nasıl inanayım?" Dış görünüşü pes ettiğinin emareleri ile doluydu aslında ama yine de ona güvenmem için yeterli değildi. "Neden şimdi vazgeçesin?"

ONURHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin