Selaaam! Yine geç geldi ama üzgünüm. Durumumu biliyorsunuz Alçıma pazartesi bakılacak ve muhakkak çıkarılacak. Bu arada bütün iyi dilekleriniz için teşekkürler hepsini okudum yanıt yazamadım ama okudum. Şu alçım bi çıksın da yorumlarınıza yanıt yazmaya çalışacağım ☺
Tetiğe bastığında ağzımdan bir çığlık firar etmişti. Ölmüştüm galiba. Çünkü şuan rengarenk çiçeklerin olduğu yerde salakça koşturuyordum. Üstümde giymeyi pek sevmediğim elbiselerden vardı. Yanımda berrak bir dere ileride de şirin bir tek boynuzlu at.. Ha ! Ne ? Tek boynuzlu at mı ? Koşarak atın yanına gittim. Tam seveceğim sırada bu şirin at bana kıçını döndü ve tekmeyi bastı. Bir anda kafamı sert bir şeye çarptığımda küfür duydum "Amına koyayım lan burnumu kırdın!". Gözlerimi açtığımda bulanık görüyordum. Bulanıklığı saniyeler içinde gittiğinde burnundan akan kana hakim olmaya çalışan Savaş'ı gördüm. Bana arkası dönüktü ve küfürler savuruyordu. Ani bir manevrayla yattığım yerden kalkarak belindeki silahı kaptığım da bana dönmüştü. Tir tir titreyen elimle tuttuğum silahı ona doğrulttum. Sanırım bayılmıştım ve tek boynuzlu at bana tekmeyi bastığında kafamı birden kaldırarak burnuna çarpmıştım. Ve burnu kanamaya başlamıştı. Oh iyi olmuş! Elinin kanlı olmayan tarafıyla burnunu bir kez daha sildiğinde çok rahattı. Sonra katı bir ifadeyle bana bakmaya başladı. "Zebani!" dedim. "Ben öldüm. Cehennemdeyim demi ? Sen... sen de zebanisin!" , "Şerefsiz , adi , uçkuruna düşkün , pezevenk zebanisi" dedim bu kelimelerin benden çıktığına inanamayarak. Şuanda yaptığım tam bir salaklıktı. Ben bu silahla ölmediysem Savaş'ta ölmezdi. Beni korkutmak için yapmıştı. Peki ben korkmuş muydum ? Kesinlikle evet ! Bir titreyen elimle tuttuğum silaha bir Savaş'a bakıyordum. Sonunda pes ettiğim ve silahı onun ayaklarının dibine fırlattım. Yatağa oturdum ve dizlerimi kendime çekip kollarımı dizlerime sardım. "Git hadi. Git ve beni acılarımla baş başa bırak". Cevap vermiyordu ve bu beni daha çok sinirlendiriyordu. Onun bu duygu değişimlerini anlamıyordum. Savaş silahı eline aldı ve yerde duran su şişesine nişan alıp tetiğe bastı. Gözlerim şokla büyürken su şişesi tuzla buz olmuştu. Eğer tetiğe bassaymışım Savaş'ın beynini dağıtırmışım. Savaş kapıya yöneldiğinde "Hey bekle" dedim. Durmuştu. Ama bana doğru dönmemişti. Devam ettim "Bak tamam uslu duracağım ama beni burada tutma". Yürümeye devam ederken ekledim "Odamdan hiç çıkmam". Odadan çıkacakken "Hey ! Dur ! Ne istiyorsun ? " dedim. Omzunun üstünden bana dönüp "Seni" dedi. Şaşkınlığımla ağzımdan "Ha?" nidası çıktığında ağzının kenarı kıvrılmıştı. Epey eğleniyordu. "Çık" dedi. Sevinçle yerimden kalktığımda ağzımdan boğuk bir inleme kaçmıştı. Kasıklarıma tanıdık ağrı girmişti yine. Ellerimle kasıklarımı tutarak kendimi toparladım ve odadan çıktım. Savaş basit bir şekilde kapıyı kilitlerken onu bekledim. Kilitledikten sonra kolumdan tuttu ve yürümeye başladık. Odamın(!) önüne geldiğimizde kapıyı açtı ve beni kibar(!) bir şekilde içeri itti. "Odandan çıkmayacaksın!" dedi. "Burada olduğuna dair herhangi bir belirti gösterirsen acımam sikerim" diye ekledi ve odadan çıktı. Kapıyı kilitlemeyi ihmal etmedi. Ne yani bana acımış mıydı ? Tamam acınası durumda görülmeyi asla sevmiyorum ve istemiyorum. Ama eğer bana acıdığı için dokunmuyorsa bana acımaya devam edebilir. Peki bana acıyorsa beni neden bırakmıyor ? Abim'i öldürdüğü zaman beni yine bırakmayacağını söylemişti. Hatta onu sevmemi istemişti. O daha çok beklesin. Anca rüyasında görür. Belki de Savaş eskiden çok iyi biriydi mutlu , acımasız olmayan biriydi. Onu bu hale getiren benim abimdi. Kim bilir abim de ne işlere bulaşmıştı da Deniz'e öyle davrandı. Deniz benim kim olduğumu bilmediği için ona yaklaşabilirdim. Savaş görmeden onunla sohbet etmeye başlayabilirdim. Ama bu sefer de onu kullanmış olacaktım. Kafam çok karışıktı ve ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Sanırım düşünecek çok vaktim vardı. Yatağa uzanıp tavanı izlemeye başladım. Savaş bir mafyaysa neden bütün gün evde duruyordu ? Benim bildiğim mafyalar gider intikam almak için birilerini öldürürlerdi. Gerçi Savaş intikam için olmasa da beni yıkmak için anne babamı öldürmüştü... bir de sevdiğim çocuğu. Aslında Savaş'ı sevebilirim. Daha doğrusu sevebilirdim. Yani benim abim Deniz'e tecavüz etmeseydi ve Savaş kötü biri olmasaydı intikam almak için beni kaçırmasaydı ve biz onunla okulda çarpışıp düşen kitaplarımızı birbirimize verirken tanışıp daha sonra sevgili olabilirdik. Ama bir ihtimaldi ve artık öyle bir ihtimal söz konusu bile değil. Onun sevmemem için bir sürü sebep vardı. Düşüncelerimden sıyrılıp rahatlamak için duş almaya karar verdim. Banyoya girdiğimde yine o gün aklıma gelmişti ve ellerime yere vura vura ağlamak istiyordum. Direk duşa girip bu sefer ılık suyu ayarlayarak duş aldığımda özel işlerimi halledip çıktım. Siyah iç çamaşırları ve beyaz pamuklu pijamaları üstüme geçirdiğimde , fazla düşünmek yüzünden yorgun düşmüştüm. Yatağa girdim ve direk gözlerimi kapatarak bu rahat yatağın keyfini sürdüm. En azından biraz keyif sürmeliydim.
♥
Gülüşme sesleriyle gözlerimi açtığımda saat 12 ye geliyordu. O kadar uyumuş muydum ya ? Gülüşme sesleri bahçeden geliyordu. Camdan dışarı baktığımda kalbim sökülmüş gibi hissettim. Deniz ve Nazlı'm... Havuz da yüzüyorlar ve birbirlerine su atıp gülüşüyorlardı. Camın pervazına tutunduğum da nefesim daralıyor gibi oluyordum. Nazlı beni umursamıyor muydu ? Beni aramaya çalışmıyor muydu ? Gözümden akan yaşlara hakim olamadım. Ne olur Nazlı sen bari yapma. Beni unutmadığına dair bir işaret görseydim keşke... Onlar gülüşmeye devam ederlerken onları izliyordum. Deniz elbette gülebilirdi yaşadıkları kolay değildi ve gülmeye hakkı vardı. Nazlı'nın da öyle ama beni unutmuş gibi gülmesi bana koyuyordu. Onları izlerken havuzdan çıktılar ve Deniz Nazlı'ya bir şey söyleyip içeri gitti. Nazlı şezlonga oturduğun bir anda suratı asılmıştı. Yoksa... Yoksa bu benim istediğim işaret miydi ? Nazlı gözlerini bir yere sabitlemiş öylece duruyordu. Baktığı yere baktığımda çiçeğin üstüne konmuş beyaz bir kelebeğe bakıyordu. Beyaz kelebek Nazlıyla bizim simgemiz gibi bir şeydi. Beyaz kelebek gördüğümüzde her zaman birbirimizi hatırlayacağımıza söz vermiştik. Tabi ya! Beni unutmamıştı. Nazlı'ya tekrar baktığımda gözünden akan bir kaç damla yaşı görmemek için kör olmak gerekiyordu. Artık emindim. Nazlı'm Deniz'i üzmemek için onun yanında gülüyordu. Sevinsem mi üzülsem mi bilememiştim. Ama sanırım sevinmeliydim çünkü Nazlı beni aramaya devam edecekti. Aldığım işaretle bunun olacağını hissetmeye başlamıştım. Elinde içecekler Deniz bahçeye Nazlı'nın yanına geldiğinde Nazlı göz yaşlarını silip Deniz'e gülümsemiş ve elindeki içeceklerden biri almıştı. İçecekleri gördüğümde karnımın acıktığını hatırladım. Ama onları izlemeye devam edecektim. Zaten bu odadan çıkamıyordum nasıl bir şeyler yiyecektim ki? Kilit sesi ve ardından kapının yavaşça(!) açılmasıyla göz yaşlarımı silip perdeyi kapattım ve camın oradan uzaklaştım. Savaş yine acımasız haline bürünmüş bana bakıyordu. İki - üç adımda yanıma geldiğinde eliyle çenemi kavramıştı. Sonunda kıracaktı çenemi. "Napıyordun orada" dediğinde "Hi.. hiç bir şey" dedim. "Ben sana belli etmiceksin demedim mi lan!" diye bağırdığında gözlerimi kapamıştım. Ona bakmak istemiyordum. "Be... ben bir şey yapmadım" dedim ve ekledim"Sa... sadece o... onları izliyordum. Yemin ederim belli etmedim". Sert soluklarını yüzümde hissediyordum. "İzlemeyeceksin!" dediğinde hızlıca başımı tamam anlamında salladım. Elini çenemden çektiğinde , bir poşeti yatağın üstüne bıraktı. O poşet nereden çıkmıştı ? Ben neden fark etmemiştim elinde olduğunu ? Kapıdan çıkıp tam kapıyı kapatırken "Akşama ceza" dedi. Ceza da ceza. Kaç günden beri dilinden düşürmüyordu. Eğer ceza olarak beni dövecek olsaydı bunu çoktan yapardı. Aklıma gelen poşetle düşüncelerimi kenara ittiğimde hemen poşeti açtım. İçinde poğaça ve meyve suyu vardı. Hemen poğaçadan ısırıklar almaya başladım. Aynı zamanda açtığım meyve suyumu yudumluyordum. Kısa sürede bitirdiğimde yapacak hiç bir şey yoktu. Kitap okumak istemiyordum. En iyisi hayal kurmak. Hayal kurarken uyurdum hem. Yatağa girip gözlerimi kapadım ve hayal ettim.
Evet her zaman ki gibi ne yazık ki kısa oldu. Hala ama hala Deniz karakteri için ünlüye karar veremedim. Kolum iyileştiğinde daha iyi araştıracağım verdiğiniz isimleri. Sizleri seviyorum. Diğer bölümde görüşmek üzere <3 Kendinize iyi bakın benim gibi kolunuza zarar vermeyin <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Duygusuz Mafya!
Teen Fiction《DİKKAT +18 ! BAŞTAN UYARIYORUM !》 23Yaşında , ailesini bir kazada kaybetmiş duygusuz ve acımasız bir mafya Savaş Giray. Daha 18 yaşına yeni basacak olan , ailenin tek çocuğu Cansu Birce. Peki, Bu mafya intikam için doğum gününde bu kızı kaçırırs...