不快乐

511 74 52
                                    

Merak etmeyin ölmedim, sadece sınav haftam. Anlayış göstermenizi umuyorum. Birkaç hafta yeni bölüm gelmeyebilir. Lütfen "yb yb yb" diye beni sıkıştırmayın.

Gözlerimi açtığımda çatı katında uyuya kaldığımızı fark ettim. Tüm vücudum uyuşmuştu ve Tae dizimde yatıyordu. Yavaşça onu kaldırdım. Yüzü buz tutmuştu, nasıl burada uyuya kalmıştık ki?

"Ü-üşüyorum."

Koluna girip daireme doğru ilerledik, içeri girince aylardır kullanmadığım ama sürekli temizlediğim odaya geçtik. Dekor çok güzeldi ve tamamen anneme aitti. Şömineyi yaktıktan sonra Tae şöminenin karşısındaki 3'lü koltuğa oturdu.

Mutfağa gidip zorla iki tane bardak çıkardım. Ellerim donmuştu ve bardakları zor tutuyordum. Ne yapmalıydım, Kahve? Bitki çayı? Bitki çayı güzel bir fikirdi.

Hazırlayıp yanına gittim ve elimdeki diğer kupayı ona doğru uzattım. Gülümseyip elimden aldı ve nazikçe içti. Şömine odayı gerçekten güzel ısıtmıştı. Sessizliği bozmak adına ilk ben konuştum.

"Bu benim hayallerimden birisiydi."

"Bitki çayı içmek mi mi?"

"Hayır! Sevdiğim adamla beraber şöminenin karşısında sıcak bir şeyler içmek."

Kahkaha attı. "Bana biraz hayallerinden bahset."

"En öncelikli hayalim Japonya'ya gitmekti ve onu gerçekleştirdik. Daha sonra ise.. Sevdiğim biri ile kayak merkezine gitmek istiyorum. Daha sonra da bir yaz tatiline. Sevdiğim adamla beraber dondurma yiyerek beraber dolaşmak ve bisiklet sürmek istiyorum."

"Bunları yapabiliriz. Hatta yapalım, bu hafta içinde tüm hayallerini gerçekleştirelim."

"C-ciddi misin?"

"Bu hafta içinde tüm hayallerini gerçekleştirelim." o da fatkındaydı, sayılı günlerimiz olduğunu biliyordu. Bana ne kadar günleri saymayı bıraktım dese de, o da her şeyin farkında.

"Elbette ki."

"Peki senin hayalin ne?"

Elindeki kupaya bakarak yaklaşık beş dakika düşündü ve kafasını kaldırdı.

"Ben hayallerimi hatırlayamıyorum, üzgünüm.."

O an bir şey demedim çünkü ne diyeceğimi kestiremiyordum

"Sorun değil, benim hayallerim senin de hayallerin olur."

"Ah evet, bu iyi olur."

Beraber güldük ve bitirdiğimizde bitki çaylarımızı masanın üstüne koyduk. Yavaşça başımı omzuna koydum ve yanan odunları izlemeye başladık. Taehyung, Dünyanın en iğrenç yerinde bile olsak, orayı güzelleştirecek bir insandı.

Yaklaşık 1 saat öyle durduktan sonra üzerimizi giyindik. Bir sweatshirtten iki tane almıştım, birini ona verdim.

"Bugün hava güzel gibi duruyor."

"Evet, öyle sanırım."

"Hadi bisiklete binelim, gezelim ve dondurma yiyelim."

Gülümsedim ve kafamı salladım. Gidip ona sıkıca sarıldım ve kokusunu içime çektim. O da aynısını yaptı.

"Kokun bir şekilde beni mükemmel hissettiriyor ve buna anlam veremiyorum."

Gülümsedim ve hem yanağından hem de dudağına bir buse kondurdum. Üstümüze her ihtimale karşı montlarımızı giydik. Dondurma aldıktan sonra beraber yürüyüp Han Nehrine gittik.

"Tanrıya şükürler olsun ki mont almayı akıl edebilmişiz."

"Evet, hava soğuk. Güneş tam tepemizde ama bir faydası olmuyor."

Gülümseyerek elimi tuttu. Bir süre etrafta dolaştık.

"Bazı insanlarda böyle değil midir?"

Kafamı diğer insanlardan çevirip ona baktım. "Huh?"

"Diyorum ki, Güneş de bazı insanlar gibidir. Ne kadar var olsalar da, bir faydaları olmaz kimseye."

"Hm... Belki de?"

"Tıpkı benim gibi."

"Hadi ama! Ne zaman dışarı çıksak bir sorun çıkarıyorsun ya da beni üzüyorsun. Beni üzmek çok mu hoşuna gidiyor ha?"

"Hayır... Ama içimde kalmasındansa seninle paylaşmak istiyorum."

İki elinden tuttum ve onu kendime doğru çevirdim.

"Ben yanındayken üzülme. Seni böyle görmek istemiyorum. Öyle şeyler de düşünme."

Gülümseyince önümüze doğru döndük ve dondurma almak için biraz yürüdük.

"Neli seversin Soo Hyun?"

"Vanilyalı."

Dondurma satan Ahjussi'ye dönüp "1 tane vanilyalı 1 tane de kakaolu."

"Ne!? Hayır! Kakaolu olmaz!"

İkiside bana 'Neden?' bakışı atınca açıklama yapmayı akıl edebildim.

"Senin kakaoya alerjin var."

"D-doğru. Ben de vanilyalı alayım."

Onu kesinlikle gözümün önünden ayırmamalıydım. Eğer kendine bilmeden zarar verecek bir şey yaparsa kendimi suçlu hissederdim. Çünkü ona söz vermiştim. Onu asla bırakmayacak, yardım edecektim.

Dondurmalarımızı aldık ve yemeye başladık.

"Kışın ortasında kim dondurma yer ki?"

"Biz?"

"Kim kışın ortasında dondurma satar ki?"

"O tuhaf Ahjussi!"

İkimizde kahkaha atmaya başladık. Gerçekten eğleniyorduk. Onunla olmayı seviyordum, o olmadığında zaman geçmek bilmiyor, sanki bir boşluktaymışım gibi geliyordu.

Çift bisikleti bulduktan sonra yarım saat sürdük. Ücretini ödedikten sonra havanın karardığını farkettim.

"Saat kaç?"

"Saat 20.30"

"Geç olmuş, eve mi gitsek?"

"Hadi gidelim."

Beraber eve gittiğimizde geceliklerimizi giyip beraber dizi izlemeye karar verdik. İkimiz de macera türündeki dizilere bayılıyorduk.

"Ne izleyelim?"

"Sen seç."

"City Hunter? Cidden onu izlemeliyiz! Lee Min Ho dünyanın en harika oyuncusu olabilir!"

Gözlerini devirip bana arkasını döndü.

"Ne demek istiyorsun? Arkama konuş falan mı?"

Cevap vermeyince sıkıca sarıldım. "O sadece bir oyuncu, sen ise sevgilimsin. Cidden kıskanmış olamazsın!"

Bana doğru dönüp gülümsedi. "Öyle olduğumu biliyorum."

Elini belime sardı ve dudağıma küçük küçük buseler kondurmaya başladı. Hayatımın sonuna kadar ona sarılmak istiyordum. Başka kimse olmasın, sadece ikimiz olalım istiyordum. Bu büyünün hiç bozulmamasını isterdim. Sonsuza kadar mutlu ve beraber olmak isterdim.

Goodbye, My Love.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin