1- Uyku Arası

814 50 64
                                    

Eminem: Lose yourself

masterpiecemarkjin çok üzgünüm itaf aklımdan tamamiyle çıkmış :'(
Kitap yukarıda etiketli çok güzel bir okuyucuya itafdır💜💜

Kafamı zorlukla kaldırıp etrafa baktığımda Bayan Jun'u görmemle dört derstir uyuduğumu anladım. Kimsenin benim kadar sorunlu bir uyku düzeni olamazdı. Geceleri uyuyamazdım.  Ama uyumayı her şeyden çok seven biriydim. Okula gelince öğleye kadar yatardım. Notlarımın yüksek olması için sınav öncesi uyuyamadığım geceleri, sınavlara çalışmak için kullanıyordum. Bu şekilde hem uykumu alıyor, hem de derslerimi rahatlıkla veriyordum. Yerimde doğrulduğum da  Minho bıkkın bir sesle konuştu.

"Sonunda uyanabildin demek?"

"Sonunda uyanamadım. Sonunda uyumak için ara verdim. Ben uyanmam sadece uyumaya ara veririm."

Gözlerini devirip Jisung'la oynaşmaya devam etti. Bayan Jun büyük sınıflara yaptığı sınavları okuyordu. Jeongin öyle söylemişti. Dersin bitmesine az bir süre kaldığı için çantamdan kitap çıkartıp okumaya başladım. Othello William Shakespeare. Klasik okumayı gerçekten çok seviyordum.

Edebiyata ilgim vardı. Jane Austen, Victor Hugo hayal dünyalarımı süslüyordu. O karakterleri anlamaya, onlar gibi düşünmeye çalışmaya bayılıyordum. Shakespeare'in  nasıl her karaktere bürünüp, olaya göre bambaşka bir kişilik oluşturduğunu tam olarak anlayamasam da çok seviyordum. Beğendiğim bir pasajın altını kalemimle çizdim. Othello, kıskanıp karısını öldüren biri ve bunun olması için her şeyi planlayan Iago adlı bir çavuşun, büyük bir olay örgüsüyle  yazılışıydı.

'Nedeni, ruhum, aklımdan çıkmamalı nedeni.
Siz, el değmemiş yıldızlar, söyletmeyin beni!
Nedeni önemli. Ama kanını akıtmayacağım yine de,
Yara izi bırakmayacağım onun o kardan beyaz cildinde.
O ak mermerden yapılmış heykeller kadar pürüzsüz teninde.
Ama ölmeli, yoksa baştan çıkarır daha başka erkekleri.
Işık sönsün, sonra da- sönsün ışığı!
Sizi söndürürsem ey alev hizmetkarlar,
Pişman olduğumda, eski ışığınızı yeniden verebilirim size,
Ama sen, ey eşsiz doğanın en hünerli örneği,
Bir kez söndü mü senin ışığın,
Nerede bulunur onu yeniden tutuşturacak Prometheus ateşi?
Gülünü kopardıktan sonra canlandıramam bir daha,
Solup gider, fidanı üzerindeyken koklamalıyım onu.'

Orjinal halini okuma şansını daha bulamamıştım. Farklı dillere çevirilirken o gerçek duyguyu ve yoğunluğu kimse olduğu gibi aktaramazdı. En çok da bu yüzden okumak istiyordum. Tam olarak anlayabilmek ve Shakespeare gibi bu rollere bürünebilmek için. Zilin çaldığını duyduğumda kitabı çantama yerleştirdim. Minho ve Jisung'la beraber yemek yemeye inecektik, karnım acıkmıştı.

Koridor ders aralarında -bir de öğle saatindeysek- o kadar dolu oluyordu ki, her tenefüs birisi elime çocuk verecek diye korkuyordum. Akraba oluyorduk neredeyse her tenefüs. Çocuk işinin pek hoşuma gideceğini düşünmüyordum. Tercihim erkeklerden yanaydı. Her zaman olduğu gibi yine birisiyle çarpıştım.

"Önüne baksana!"

Kafamı eğip sesin kimden çıktığına baktığımda sima pek tanıdık değildi. Yüzüme sinirle bakarken onu inceledim. Erkeksi ve yakışıklıydı. Ve kısaydı.

"Seni görmek için önüme değil, aşağıya bakmam gerek."

Söyleyecek bir şey bulamadığından olsa gerek omzuma çarpıp gitti, omuz silktim. Sanırım ikinci sınıflardandı. İlk ve ikinci sınıflarda böyle ergen veletler çoktu.

Yemekleri alıp boş bir yer bulduğumuzda oturduk. Jeongin her zaman ki gibi geç kalsa da yine de yanımıza oturdu. Jisung ve Minho Hyung yan yana otururken Jeongin benim yanımdaydı. Minho Hyung'un üst sınıflardan olan birkaç arkadaşı bugün ilk defa yanımıza oturduğunda biraz sıkışmıştık. Chan Hyung ve Woojin Hyung'la nereden tanıştığı konusunda pek emin değilim. Ama iyi arkadaşlar. Benim de arada bir konuşmuştuğum oluyordu. 

İnsanlar beni 'soğuk' olarak tanımlasa da aslında ben alıştığımda sıcak davranan birisiydim. Jeongin'e bizim sınıflardan iki kişi daha selam verdi. Arkadaşlarımın  çevresi genişti. Benim ise arkadaşım diyebileceğim Jisung, Minho ve Jeongin vardı. Ama Chan Hyung'a da sorsan Hyunjin'e de onların arkadaşıydım. Belki zamanla bende onları arkadaşım olarak görebilirdim. Zamana ve olacaklara bağlıydı.

"Felix, çok durgunsun bugün?"

Woojin Hyung sorduğun da tam cevap verecektim ki Jisung benim yerime cevap verdi.

"Yeni uyandı. Uyandığının farkına varsın diye biz biraz süre veriyoruz ona Hyung. Geçer birazdan yemeğiyle kesişmesi."

Gözlerimi devirsem de gülmeme engel olamadım.

"Saçmalıyor Hyung. Sınavlar yaklaşıyor. Bunu düşünüyordum sadece."

"Bu kadar kasma gerek olursa ben seni çalıştırırım."

Chan Hyung'a teşekkür ettiğim sırada yanımıza bir çocuk geldi. Koridordaki kısa olan. Kafamı önüme eğip yemeğimle ilgilenirken bir yandan da konuşmayı dinliyordum.

"Niye bu kadar geç kaldın Changbin?"

Woojin sorduğunda ağzıma tavuk sokuyordum.

"Sınıfı bir türlü bulamadım."

"Her neyse gel otur yemek yiyelim?"

Tam karşıma oturduğunda kafamı kaldırıp ona bakmamak konusunda kararlıydım. Hızla yemeğimi bitirip, ayağa kalktım.

"Benim biyoloji ödevini yapmam gerek. Görüşürüz sonra."

Minho ve Jisung'un anlamsız bakışlarını umursamadan yukarı çıktım. Tam sınıfa girecektim ki arkamdan Seungmin seslendi.

"Felix?!"

"Efendim?"

"Basketbol oynamak ister misin?"

Ensemi kaşıdım.

"Biyoloji ödevi yapmam lazım."

"Biyoloji ödevinin süresine var daha, hadi gel oynayalım."

"Kimler var?"

"Hyunjin, ben, sen ve Jeongin var."

"Tamam geliyorum. Çantamı koyup gelirim."

Seungmin severdim. Hyunjin de iyi çocuktu. İkisi Jeongin'in arkadaşlarıydı. Çantamı koyup aşağıya indiğim de beni bekliyorlardı. Öğle arası bitene kadar oynadığımızda ikisiyle de  iyi anlaşmıştım. Kısa sürede oldukça yakın olmuştuk. Üstümdeki teri atmak için  beş dakikalık bir duştan sonra sınıfa Jeongin'le beraber çıktık. Ders daha başlamamıştı. Uyumaya devam etmek için sıraya kafamı geri koydum. Güzel bir uyku arası geçirmiştim.

İlk bölüm biraz kısa oldu. Diğer bölümler daha uzun olacak. Umarım beğenirsiniz💜💜💜

Little -CHANGLIX-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin