The Wekknd: Call Out My Name
Benimle oyanadığını biliyordum. Bildiğimi kendisi de biliyordu ama umursamıyordu. Ya canı sıkılıyordu ya da birisi benimle uğraşması için zorlamıştı. Daha fazla katlanamayacağımı hissettiğimde yanına gittim. Jeongin de peşimden geldi.
"Ne diye bakıyorsun?"
"Konuşacaktık?"
"Daha kendime gelememişim Changbin, bir de senin çocukça oyunlarınla sabah sabah uğraşacak mıyım?"
Sadece sırıttı. Pislik..
"Randevu saatini sen belirle."
Gözlerimi kapattıp kendime hakim olmaya çalıştım. Uyurken kulaklığımı çıkartmayı unutmuştum, kafam sabaha kadar bir milyon olmuştu.
"Tamam tanrının belası, akşam üstü sınıfın önünde bekle. Seninle daha fazla uğraşmak istemiyorum."
Ben cümlemi bitirir bitirmez dibinde bir kız bitti. Pezevenk bir de ayrıldım diyor. Jeongin ne olduğunu sorsada geçiştirip çilekli sütümü alıp yukarı çıktım. Ne istediğini öğrenene kadar uyuyabilirdim sanırım? Uyumalıydım. Kısa velet aklımda istediğimden daha fazla yer edinmeye başlamıştı.
_____________________
Öğle yemeğinden dönüyorduk insanlar son zamanda bana daha fazla dikkat etmeye başlamıştı ve bu istediğim bir şey değildi. Doğrudan yüzüme bakanlara ters bakışlarımı atıyordum. Hayat amacı, çilekli süt içmek, klasik okumak, arkadaşlarını hayattan bezdirmek olan birisinin yapması gereken görevleri vardı. Günde neli olduğu farketmeyen üç kutu süt içmek, Yanlışlıklar Komedyasını bitirmek ve Jisung'u insanlıktan çıkartmak gibi.
Jisung olmasının bir çok nedeni vardı.
1- Minho'yla uğraşmaya götüm yemiyordu.
2- Jeongin'e kıyamıyordum.
3- Jisung'la uğraşmak daha eğlenceliydi.
Bu yüzden bugünkü görevimi yerine getirmek için harekete geçtim. Önümde alnını sıraya dayayarak yatıyordu. Uyusa yapmazdım çünkü Minho ebemi sikerdi. Tam da istediğim gibi ensesi tamamen açıktı. Yerimde doğrulup yavaşça ona yaklaştım. Minho sınıfta değildi, tam zamanıydı!
Sağ elimi sertçe ensesine geçirdiğimde okulu inletecek bir 'şap' sesi çıktı. İlk birkaç saniye tepki vermediği için öldüğünü sanıp korksamda sınıftan ayaklarımı götüme vura vura kaçmamı sağlayacak cümleyi söyledi.
"Elimi deliğinde hissetmemen için sana bir iki saniye vereceğim, kaç yoksa en ateşli geceni kazan dairesinde geçireceksin."
Okulun etrafında iki tur attıktan sonra beni yakaladı. Elini atmasına hali olmadığı için sadece kafama vurdu.
"Anlamıyorum... uyusana.. niye... benimle.... uğraşıyorsun..?"
Soluklarının arasından konuştuğunda nefeslerimin kontrolunu henüz sağlayamamıştım.
"Ha-hayatımdan... keyif... alamıyorum."
"Dayak yemeden hayatından keyif alamıyor musun?"
"Hayır, seninle uğraşmadan keyif alamıyorum."
"Neden?"
Sınıfa doğru yürüyorduk.
"Senin tek yaptığın sert olduğunu düşündüğün şekilde vurmak."
Aynı şekilde omzuma geçirdiğinde bu sefer biraz daha güçlü vurmuştu. Hiç değilse acıyı hissetmiştim, bu da gelişmeydi.
"Neredeydiniz?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little -CHANGLIX-
FanfictionFelix~ Bu bir aşk hikayesi değildi. Bu Changbinin nasıl kalbime girip içinde ergenliği dahil bütün duygu karmaşalarını yaşadığı bir hikayeydi. Ya da öyle değildi ve ben şu an ağzına sıçmak istediğim için böyle düşünüyordum. Her iki şekilde de kalbim...