2-Velet

515 47 90
                                    

Charlie Puth: How Long

Evim, okula uzak olmadığı için yürüyerek gidip geliyordum. Birkaç kere köpek saldırısına maruz kalsam da tecrübelerimden köpek görünce koşmamam gerektiğini bininci seferde falan anlayabilmiştim. Biraz geç anlamıştım ama hiç değilse anlamıştım. Şimdi de sakin kalmaya çalışıyordum. Ben her ne kadar köpekleri sevsemde onlar beni pek sevmiyordu. Küçüklüğümden beri kaç kere köpeklerden kaçtığımı, sokağı çığlıklarımla inlettiğimi hatırlamıyorum.

Bana bakmıyordu. Okuduğum yazılara göre ondan korktuğumu ona farkettirmemem gerekiyordu. Sürekli ona bakmamam gerek. Ona bakma. Ona bakma. Sakın ona bakma. Yanımızdan hızla geçen motorla keyfi kaçan köpek hızla hırlayarak ayağa kalktı. Havlayarak bana doğru koşmaya başladığında artık okuduğum yazılar pek umrumda değildi.

"Siktir!"

Normalde yavaş ve uyuşuk olduğum için Jisung'tan her zaman azar işiten ben şu an Flash'a taş çıkartacak kadar hızlıydım. Sağ taraftan girip, götümde atan kalbimle koşmaya devam ettim. Her ne kadar Flash kadar hızlı olduğumu düşünsem de köpek benden hızlıydı.

"Ahhh! Siktir az kalsın ısırıyordu!"

Son anda bacağımı çekmesem şu an köpekle altlı üstlü olacaktık. Köpek yorulmuş olmalı peşimi bıraksada yaklaşık beş dakika sonra durdum. Kalbimin götümde attığını söylemiştim değil mi? Artık atmıyordu. Nefesimi düzenlemeye çalışıyordum. Bir beş dakika da nefesimi düzenlemek için uğraştıktan sonra arkamı dönmemle kıçımın yerle birleşmesi bir oldu.

"Siktiğimin önüne bakamıyor musun?"

Sinirle karşımda ayakta duran çocuğa bağırdım. Kim olduğunu yeni farkettiğimde yüzünde kibirli bir gülüş oluştu.

"Göremediğini bilmiyordum velet. Bundan sonra etrafda olduğunda senden iki metre ötede yürüyeceğim."

Köpekle olan inişli çıkışlı beraberliğimiz yetmiyormuş gibi bir de en fazla 1.60 olan çocuğun birinden 'velet' hakaretini yiyordum. Cevap vermek yerine ayağa kalktım.

"Seninle uğraşacak vaktim yok."

Söylediğimi duymamış gibi telefonu kulağına götürüp yanımdan geçti.

"Evet sevgilim, beş dakikaya oradayım."

Üstümdeki tozları temizleyip nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Buraları bilmiyordum. Saatimi kontrol edip etrafa bakındım. Zilin çalmasına on dakika vardı. Bugün her şey çok boktan gidiyordu. Benim şimdi okulda Othello'yu bitirip, Jeongin'le uğraşmam gerekiyordu.

Durak falan da yoktu ki otobüse binsem..
Arabaların daha yoğun olduğu yere doğru yürümeye başladım. Anayola çıktığım gibi ilerideki durağa doğru yürümeye başladım. Bugün her şey çok boktan başlamıştı. Tek isteğim devamının böyle olmamasıydı.

_________________

Devamı da bok gibi geçiyordu. Derse geciktiğim gibi geç kağıdı da alamamıştım. Bu yetmemiş gibi azar işitmiştim. Gece uyuyamadığım için uykum vardı ama Bayan Min'i çok kızdırdığım için cesaret edemiyordum. Uykusuzluktan kafayı yiyebilirdim. Zilin çalmasıyla kafamı hızla sıraya dayadım. Tek istediğim günün geri kalanında uyumaktı. Sadece uyumak..

"Hadi benimle kantine gelmek zorundas-"

"Seninle kantine gelmek zorunda falan değilim! O lanet çeneni kapat ki günün geri kalanını mutlu geçireyim?! Anladın mı?!"

Ani çıkışımla herkes bize dönerken Jisung pek etkilenmiş görünmüyordu. Gözlerini devirdi.

"Benimle gelmek zorundasın antreman saatini belirleyeceğiz. Sonra yukarı çıkıp uyursun. Şimdi çabuk ol.."

Little -CHANGLIX-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin