BTS: Fake Love
Düşünmeyi genelde severdim. Mesela boş zamanlarımda sadece düşünmek için ayırdığım zamanlar vardı. Çok boş zamanı olan birisi değildim ama seviyordum. Herkes düşünürdü ben sadece herkesin düşünmek için çok zaman ayırmadığı şeyleri düşünmeyi seviyordum.
Mesela mutfağa bir şey almaya gittiğimizde ne alacağımızı unutmak benim çok başıma geliyor. Ya ben mutfağa girdiğimde Harry ve bir ölüm yiyenin mücadelesini görmüşsem ve Harry bana Obliviate yapıp bana bunları unutturmuşsa? Kimse böyle küçük şeyleri düşünmez. Örnek çorap almaya gittiğimde ne alacağımı unutup tekrar geri gittiğim zamanda olabilir. Uzaylılar tarafından kaçırılıp hafızam silinmiş ve geri bırakılmış olabilirim. Benim tercihim Harry, şu an bana bir Obliviate yapsa hayatım daha katlanılır olabilirdi.
Yaklaşık bir hafta önce Changbin tarafından başlamadan ilişkim bitirilmişti. Bence başlamıştı ama onun böyle düşünmediğini biliyordum. Onu suçlayamazdım. Beni ve kaç yıldır her anında olan ailesinin arasında kalmıştı. Elbette ailesini seçecekti. Ben sadece üç aydır vardım ve aslında istemeden içimde ki aşık çocuk hiç var olup olmadığımı da sorguluyordu. Ergendim aşıktım ve biten sınavların stresini hala daha atamamıştım. Hala daha kırgın ve kızgın olsamda bunu pek yansıtmamaya çalışıyordum çünkü onu anlıyordum.
Şimdi de iki uçlu bipolar duygu bozukluğum olduğunu düşünmeye başladım. İki uçlu duygu bozukluğu olan bipolar hastaları her ama her duyguyu çok ağır yaşıyorlardı. Her durumda empati yapıyorlardı. Belki biraz abartmıştım ama bu rahatsızlığa sahip kişilere ayrı bir ilgim vardı. Onlar çok savunmasız oluyorlardı. Çok nazik, çok kırık ve çok masumlardı. Zor bir hastalıktı çünkü bu duyguları çok şidetli yaşadığın için aklından intihar düşüncesi geçmeyen kimseyi bulamazdınız. Hayatları boyunca her gün yaşamamak için beyninizin size bir sürü neden verdiğini düşünün. (Y.z: Bu konuya özelikle değinmek istedim. Eğer çevrenizde Manik-Depresif -Bipolar- rahatsızlığına sahip birisi varsa lütfen buna dikkat edin. Onlar çok kırılgan ve çok yanlız bir yapıdalar. Söyledikleriniz, hitap şekliniz belki de sinirliyken ağzınızdan çıkan tek bir kelime bile onları intihara sürükleyebilir. Bu tür hastalara yapıştırılan en acımasız etiket 'dengesiz' eğer böyle olmak onun elinde olsaydı emin olun her gün intihar düşünerek çoğunlukla deneyerek yaşamak istemezdi. Özelikle değinmek istedim çünkü sizin, elinizi tutmanıza ihtiyacı olan çok kırık kalp var. Küçük bir kelime ile bir hayat kurtarabilirsiniz. Neyse dövmeyin yazmaya devam ediyorum.)
Cidden birisinin bana Obliviate yapmasını istiyordum. (Şuraya yazayım bilmeyen olabilir. Obliviate hafıza silme büyüsü*) Chan hyungta bir Harry Potter tipi görüyordum ama yapabileceğinden emin değilim. Tüm bunları boş ders boyunca spor salonunda uzanarak düşünmüştüm. Uzun süredir bu şekilde kaldığım için artık beynim uyuşmaya başlamıştı. Baş aşağı durmak nedense hoşuma gitmişti. Bunu sonra tekrar yapmalıydım.
"Öldüğünü düşünmeye başladım,"
Saçımı düzeltip Minhoya gözlerimi devirdim. Bağdaş kurarak yanıma oturdu. Ayakklarımı kendime çekerek sırtımı nane yeşili duvara dayadım. Bu duvardan nefret ediyordum. Hastanelerdekinlere benziyordu ve hastanede pek güzel zamanlar geçirmemiştim.
"Karın nerede?"
Farkettiğini sanmıyorum ama önce gülümsedi ve sonra cevap verdi.
"En son Jeonginle kantindeydiler,"
İkiside birbirini düşündüğünde ya da adı geçtiğinde aynı şekilde gülümsüyordu. Ama ben Changbini düşündüğümde eminimki suratımda sıçmaya çalışıyormuş gibi bir ifade oluşyordur. Çocuk o kısa boyuyla kalbime girmiş sonrada çıkarken kalbimi param parça etmişti. Bunun hakkında düşünmemeye çalışsam bile Minhonun gülüşüne bakarken bile aklımdan çıkmıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Little -CHANGLIX-
FanfictionFelix~ Bu bir aşk hikayesi değildi. Bu Changbinin nasıl kalbime girip içinde ergenliği dahil bütün duygu karmaşalarını yaşadığı bir hikayeydi. Ya da öyle değildi ve ben şu an ağzına sıçmak istediğim için böyle düşünüyordum. Her iki şekilde de kalbim...