[better than i know myself'adam lambert]
❝ilişki durumu❞__
Birden, "Jungkook, hangi filmi izlemek istersin?" diye sordum onun yatağının üzerinde kurulmuş, beraber patlamış mısır yerken. Bayan Jeon ve annemin söz ettiği iş arkadaşları gelmişti üstelik kendileri sesli konuşmalarından bir haber olduğundan Jungkook'un odasına çıkmıştık.
Mavinin her tonunu barındıran odası iç açıcıydı. Üzerinde oturduğumuz ahşap çift kişilik yatağı sarmalayan çizgi desenli mavi nevresim Jungkook'un tatlı, limon meyveli kokusunu benimsercesine içine hapsetmişti sanki. Üstelik yatağın duvar kısmındaki monteli raflarda duran Marvel çizgi romanlara ek; George Eliot, Virginia Woolf, Jane Austen, Charles Dickens, George Orwell gibi önemli İngiliz Edebiyatı yazarlarının unutulmaz eserleri olması beni mutlu etmişti.
Çalışma masasının yan tarafında duran iki çift mavi armut koltuğun üzerinde duran laptop ve çizgi roman ise burada sıkça zaman geçirdiğini belli ediyordu.
"Iron Man," diye cevapladı her zamanki çocuksu heyecanıyla. "Ke-kesinlikle Iron Man, Taehyung. Robert Downey Jr'ın u-usta oyunculuğunu bı-bıkmadan izleyebilirim. Hayat hi-hikayesi fazlasıyla bü-yüleyici."
"Robert Downey Jr'ın Marvel serileri dediğin gibi etkileyici," İlgi alanına giren konularda durmaksızın konuşması tebessüm etmemi sağladı. Bu eve ayak basışımın altıncı saattiydi ve ben Güney Kore'ye taşındığımızdan yana bu kadar çok gülüp tebessüm etmemiştim.
Aklımın ermeyeceği yanı; bunların hepsi Jungkook sayesinde oluşuydu.
O da benim yanımda mutlu muydu? Bayan Jeon bugün Jungkook'un cümle kurma sınırlarını aştığını söylemişti. Öyleyse onu sosyalleşmesi ve aspergersle savaşması adına teşvik ediyordum.
"P-eki ya sen Taehyung?" Sırtını yasladığı yatak başlığından ayırıp, vücudunu karşı plazmadaki film izleyen uzun gövdeme döndü. "Film iz-izlemeyi sever misin, huh?"
"Neden bunları soruyorsun?" Merakla bekledim cevabını. Jungkook -sevmediği konular hariç- konuşmayı pek sevdiği söylenemezdi.
"Be-benim hakkımda konuşmak rahatsız e-edici," diye mırıldandı yüzünü gözlerimden çekip, kucağındaki elleri tekrar bakışlarının esiri haline gelirken. "Ayrıca seni hâlâ p-pek tanımıyorum. Tanımak is-istemem kötü bir şey mi Taehyung?"
"Jungkook beni elbet tanıyabilirsin," Gülüşü, yüzüne karanlık geceyi ansızın aydınlatan aydan farksız çöktü. Gülüşü, çok güzeldi. "Hakkında konuşulmaktan neden rahatsız oluyorsun?"
"Bi-biraz tuhaf his-hissediyorum," Masum iç gıdıklayıcı bakışları yüzümü buldu tekrar. Gözlerini ikide bir kırpıştırıp duruşu mideme kelepçe vurmuştu. "Şimdi se-senin hakkında konuşalım mı?"
"Tamam, hadi benim hakkımda konuşalım."
"İl-ilk önce kendini ta-tanıt." Yumuşak nidasıyla sordu. Alnına düşen siyah kahkülünü önünden çekilmesi adına dudakları arasından nefes verdi. Kıkırdamamak elde değildi.
"Adım Kim Taehyung. New Jersey'den annemin şirketi yönetici konumu sayesinde buraya taşındık. Yirmi yaşındayım. Bir yarım İspanyol, diğer yarım ise Güney Koreli," Başını sallayıp dinlemeye devam etti. "Şimdi buradaki Seul Ulusal Üniversitesi'nde psikoloji bölümünde okuyorum."
"Havalıymış," Açık açık dile getirmesi artık benden çekinmediği anlamına geliyordu büyük ihtimalle. "Kore'ye yeni ge-geldiğin konuşmandan belli oluyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
aspergers' taekook
Fanfiction❝Jeon Jungkook, doğuştan lanet diye nitelendirdiği aspergers hastalığından muzdaripti. Taehyung ise üniversiteye yeni başlayan, insanlarla haşır neşir olmayı sevemeyen yan komşuydu. Nerden bilebilirdi ki Jeon Jungkook ile iyi anlaşacağını ve bunun s...