nineteen

4.9K 383 107
                                    

[jeon jungkook'lost star]
❝ben erosun attığı okla lanetlenmiş olabilirim❞

__

Sevgi.

Düşünüyordum da, hiç düşünmeden çıplak göğsümün alı koyan sıcaklığında uyumaya devam eden Jungkook'un kan kırmızısı uzun süre yıllanmış aşk şarabı dolu pençesine düşmüştüm. Tamamı sevgi kıvılcımlarından habersiz aciz benliğime nüfuz etmesiyle etime gömülen küçük cam parçalarını teker teker ellerimle çıkarmayı reddetmiş olan günahkar ruhum, resmen Jeongguk'un her tatlı meyveli limon kokusunu ciğerleriminin pas tutan bronşlarıma temas ettirişimde gizliden gizliye kabullendirtmiş kendisini.

Düzenli nefes alışverişleri huzurla inip kalkan göğüsü kanıtlar nitelikteyken, sıcak mayıştırıcı nefeslerin çıkış noktası kiraz kırmızısı biçimli aralık dudakların muazzam orantısını hesaplamak, son zamanlarda duygudan duygu denizine yolculukta buluna Taehyung'u -yani beni- saran heyecan dalgasından dolayı baştan aşağı itibaren yitiriyordu.

Melekten masumane haline bakarken gerilen dudaklarımı ısırdım. Boş tuvale naif yapılı yüz hatlarının ev sahipliği etmesi uyuşan parmak uçlarımın birer birer çehresini ezberlemeye doyamadığım noktalarını yoklamasına sebep oldu. Midem kıvrılıp, dudak uçuklatıcı güzelliğinin çekim alanına giren yetersiz oksijensizlikten can çekişti vücudum. Her zaman iyi kalpli olmuştu. Güzelliği yanında, içi de binbir iyilik barındıran kurşun geçirmez koza örmüştü.

Küçük yüzünü kavrayan avucumun tenine temas eden parmakları ilk önce keskin çene çizgisinden, Tanrı'nın fırçasından damlayan o küçük kutsal beni okşadım ağır ağır. Ellerim bebeksi tene mülkiye olan prüzssüz yanağı usulca temas ederken, "Benim güzel Jeongguk'um,"dedim boğuk sesimle, ama sadece şu köhne yatakta bayılıp ölmediğim için seviniyordum. Saat sabahın beşi olduğu için evin arka bahçesi halen daha karanlıktı ve yeni doğan sabah güneşine ek yanan sokak lambaları usanmadan odayı aydınlatıyordu. "Kim yaktı canını bu kadar?" Cılız mırıltımla yanağını okşayan miskin parmak uçlarım aynı yavaşlıkla kıpırdandı. En ufak kuşku uyandıran hareketiyle kalbim sıcak avcunun içinde eziliyordu. Endişeliydim. Şu büyükbabasından ona kalan mirastan itibaren gördüğü sayısız kabus hayatımızın eksiksiz noktasıydı, ki geride bırkatığı reaksiyonların dönüşümsüz izlerini ter içinde sayıklayıp ağlamasından anlamamak aptallık olurdu.

En azından bana onu bu hale getiren durumun ne olduğunu söylemeliydi. Dün gece güzel ve sorunuz geçmişse dahi en kısa zamanda kabusların tekrarlanacağı ikimizin de aklının bir köşesindeydi. Gözümün önünde uyumamak için çabalarken sadece onu izlemek iç içe geçmiş kemiklerimize sert darbeler indiriyordu. Bir şey olmadığını, herşeyin yoluna gittiği yalanını; tiryakisi olduğum biçimli dudaklarından duymak kulaklarımı dünyaya sağır ediyordu. En kötüsüyse tek kalmak isteyişini kabullenip, kendi köşeme çekilişim ardından biraz daha sevgi için yalvaran bedenini düşünmeden kollarıma atmasıydı. Sorgusuz sualsiz bana güveniyordu; iki et parçası arasından çıkacak sorunun korkusuna rağmen.

Soruyu tekrar tekrar edip dinginliğe aşık ruhunu yormamayı kendine görev edinmiş birisi olarak ipuçlarından sorunun cevabını arıyordum. Fakat Jeongguk cevaplamazsa da beynimin içinde oluşan kuru gürültü mental açıdan beni yiyip bitirecekti. İyi yandan bakarsak şuçlu sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi. Babasının, zamanla maddi açıdan bencil kişiliğe bürünmüş karakteri göz ardı edilecek gibi değildi. Adamın davranışlarından açıktı. Jungkook'u senelerdir görmeyip mirasla ortaya damlayan bir babadan ne beklenebilirdi ki? Bir yandan Jungkook'un her anlaştında beklentili göz bebeklerinde filizlenen parıltılarını tamamlayan küçüklük kahramanı Bay Jeon'u arıyordum. Ne yazık ki; restoranda tam karşımızda oturan gözün para bürümüş ruhsuz adamın karakterinde, resmettiği kahraman baba yoktu. Belki de vardı, yüzünü saran hissizlik buz maskesi açığa çıkarmıyordu. 'Zaman insanı değiştir', sözü boşuna ortaya atılmamıştı.

Ve....

SooMin.

O kadın garipti. En ufak cümlesi altında sorgulayacağınız imalar yatıyordu ya da aptal kelime oyunlarıyla huzursuz etmeyi seven gülünç kişiliğin tekiydi. Jungkook, az da olsa ısrarlarım üzerine babasından bahsederken SooMin'i hiç anlatmadığı aklım gelmişti. Daha doğrusu babasıyla olan ilişkileri Jungkook'un küçüklüğüne dayanıyorsa burada Bayan Jeon'un yaşayacağı hayal kırıklığına uğramaktan değil, gittikçe büyüyen kalın öfke duvarına toslamaktan endişeliydim. Karışıktı. Gerçekten karşık.

Parmaklarımı yumuşak kulak memesine uzattım ve içimdeki cesaret kırıntılarıyla, "Seni seviyorum."diye mırıldandım anlına dökülen siyah saç tutamlarını kulaklarının arkasına iliştirince. Zihnimin en derinlerinde dökülmüştü bu cümle. Sevgimi kendime saklamamıyordum artık. Okulun bahçesinde, markette, evde, annelerimizin gözü önünde doya doya öpüp ne kadar sevdiğimi dilimin döndüğü kadar anlatıyordum. Bazen bir an geliyor lugatımdaki kelimeler kifayetsiz kalıyordu. Jeongguk'la tanıştıktan sonra süre gelen hayat kısa gelmeye başlamıştı. Eskiden günlerin geçmesini olduğum yerden beklerken şimdiyse saliseler safran tozundan halliceydi.

Başının arkasından geçen kolumla bendinin sardığı beyaz çarşaf içinde iyice kıpırdanıp sıcak dudaklarını göğsüme bastırdı. Dün gecenin mahsulü olan ince sesiyle, "Ben de seni seviyorum. Sanırım erosun attığı okla lanetlenmiş olabilirim."deyip iyice göğüsüme gömüldü. Ve günümüz böyle geçmişti işte; sevgi dolu.

_____________

Uzun zamandır yoktum, üzgünüm. Ama bölümler gelmeye devam edecek. Okuyucu kaldı mı onu bile bilmiyorum... Neyse umarım ben yokken iyi zamanlar geçirmişsinizdir. Aceleyle yayımlanmış kısa bir bölüm oldu. İleri zamanlar da telafi edeceğim :")

aspergers' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin