Bölüm İki;
düşünen çocuklar
...
Ölüm günümüzü bilseydik nasıl yaşardık?
Daha mı temkinli olurduk ya da daha mı umursamaz davranırdık? İyi birisi olmaya mı karar verirdik, yoksa yine kendi bok çukurumuzda mı kaybolurduk? İnsanları sevmeye mi çalışırdık, yoksa onları yine umursamaz mıydık?
Büyük bir ikilemdi. İnsanoğlu nankördü. Yapılan iyiliği görmeyen, kendi bencilliği içerisinde kaybolan, emeği takdir etmeyen, sadece kendi çıkarlarını umursayan bir türdü. Diğer canlılardan tek farkımız, akıl sahibi olmamız olsa da bunu kullanamıyorduk. Bir işe yaramıyordu. Çünkü bazı insanların beyni alt taraflarındaydı. Üzücüydü doğrusu. Bazen düşünmek hiçbir işe yaramıyordu.
İnsanlar her zaman sizi bırakırdı. Bağınız ne kadar kuvvetli olursa olsun umursamazlardı. Çünkü kimse, kendi çıkarını bir başkasının duyguları için ayaklar altına almazdı. Terk ederlerdi. Her zaman terk ederlerdi. İster ölüm sayesinde olsun, ister kendi rızasıyla. Yine de terk ediyorlardı işte. Yalnız kalıyorduk.
Biz terk edilmiş çocuklarız. Kimse tarafından sevilmeyen, düşünceleri yüzünden toplum tarafından hor görülen, karşı tarafın duygularını aşırı önemseyen, ama en önemlisi ise düşünen çocuklardık. İnsan olmanın verdiği en önemli görevi yerine getiriyorduk. Bir köle gibi itaat etmiyorduk. Aklımızı kullanıyorduk. Doğru ile yanlışı ayırt edebiliyorduk. İstediğimize inanıyorduk. Çünkü biz aklımızı kullanabiliyorduk.
Duygular birer lanetti, akıl ise hediyeydi. Duygular sizin doğru kararlar almanızı engellerdi. Sizi daima geri plana atardı. Ezerdi, yıkardı, mahvederdi. Bunu hemencecik yapmazdı. Ne kadar hızlı olursa o kadar az acıtırdı. İşte duygular bu yüzden yavaştı. Yavaşça acı çektiriyordu. Her bir iliğimizin o acıyı hissettiğinden emin olmak istiyordu. Ancak böyle kazanırdı.
İnsanoğlu acıyı severdi. Sevmeseydi aklını kullanırdı zaten. Sadistik içgüdülerimiz vardı. Kendimizi engelleyemiyorduk. Duygularımızın içinde kaybolup gidiyorduk. Her şey bu kadar basit ama bu kadar da acınasıydı. Şu anda bunları düşünmem bile acıyı sevdiğimin bir göstergesiydi.
Kendimle savaştığım sabahlardan birindeydim. Her zaman kötü bir ruh halinde olmuyordum doğrusu. Ah, kimi kandırıyordum? Ben hep kötüydüm. İyi yaptığım bir şey yoktu. Kendi kendime takılıp gidiyordum işte.
Oflayarak yataktan doğrulduğumda saat dokuz buçuktu. İlk dersim çoktan başlamıştı. İstesem de yetişemezdim. Ayağa kalktım ve kapıya doğru ilerledim. Kulağımı sert zemine yasladım. Hiçbir ses gelmiyordu. Sanırım babam hala uyuyordu. Derin bir nefes alarak kapıyı kilitledim. Yumuşak adımlarla kıyafetlerimin altına sakladığım hazinemi aradım. Rahatlamam için oldukça gerekliydi. Babamın bulmaması için kıyafetlerimin altına saklamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
errantry ☂︎ taekook
Fanfic❝Kim Taehyung sanata düşkün, gizemli bir hukuk öğrencisiydi. Jeon Jungkook ise onun gizlice fotoğraflarını çekiyordu. Her şey bir gün Jungkook'un Taehyung'a yakalanmasıyla başladı, onun en gizli tarafını keşfetti. Sen paha biçilmezsin, Bitcoin.❞