Sekizinci Bölüm;
görev
...
Düşünmek yorucuydu. Hatta o kadar yorucuydu ki, bunun yerine antremana kalmayı bile tercih ederdim. Beynim ağrıyordu, kafam patlayacak gibiydi. Ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Sadece ağlamak istiyordum. Bakın, ben ne kadar güçsüz olduğumu biliyorum. Bunu yüzüme vurmanıza veya söylemeze gerek yok. İnanın bana ben de kendime her sabah saydırıyorum. Engelleyemiyorum, böyle birisi olmayı engelleyemiyorum. O kadar özgüvensizim ki, gidip kendi hakkımı bile savunamıyordum. Yapmam gereken şey basitti. Vücudumdaki kasların hakkını verip kapıya dayanmalıydım ve demeliydim ki: "Hey, moruk, aç kapıyı. Sen kim oluyorsun da beni kovuyorsun?"
Ama sadece demeliydim işte. Bu bir hayaldi. Güçsüz ve aciz birisi olduğum konusunda şaka yapmıyordum. Ben cidden berbattım. Kendi hakkımı arayamayacak kadar tiksinç birisiydim. Ama neden? Neden böyleydim? Bunun cevabını bir türlü bulamıyordum. Belki de -ufacık bir ihtimal, bunun nedeni hiçbir zaman kimseden doğru düzgün ilgi görememdi. Evet, akademik olarak başarılıydım. Evet, bir tane arkadaşım vardı. Ve evet, yakışıklıydım. Fakat her şey bu kadardı. İnsanlar beni sadece bu kadarcık tanıyordu. Dahası yok, hiçbir zaman da olmadı. Ben onların gözünde basit bir çocuktan başka bir şey değildim.
İnsanlara hayır demeyi öğrenmeliydim. Çevremde fazla kişi olmadığından, birisi benden bir şey istediği zaman, o isteği yapma yükümlülüğü hissediyordum. Sanki istediğini gerçekleştirmezsem o da benimle konuşmayacaktı, terk edecekti. Diğerleri gibi. Ve ben artık bundan bıkmıştım. Bu yüzden hayır diyemiyordum. Şu anda olan şey de bu yüzdendi.
Kim Taehyung beni arabasına bindirmişti. Evet dememiştim ama hayır da dememiştim. Onu durduracak hiçbir şey yapmadım. Sadece arabaya bindim ve beni yönlendirmesine izin verdim. Tanıdık yollardan geçerken bile soru sormuyordu. Şu anda konuşmak istemeyeceğimi çok iyi biliyor ve ona göre hareket ediyordu. İnsanları çok iyi okuyordu. Bunu onu ilk gördüğüm an bile fark etmiştim. Kim Taehyung bir insan sarrafıydı. O sadece iyi bir surat değildi.
Uykum vardı. Beni sokağın köşesine bile bıraksa umursamayacak durumdaydım. Ağlamaktan ve sabahki antremandan dolayı vücudum yorgun düşmüştü. Her şey üst üste gelmişti.
Belki de bu iyi biri olduğumu gösterirdi ha? Büyükannem her zaman derdi: "Hayatı bir oyun gibi düşün. Eğer bazı şeyler üst üste gelir ve seni zorlarsa, sınandığın anlamına gelir. O zorluklara karşı verdiğin tepkiler, nasıl bir insan olduğunu belirler, Jungkook. Öyle durumlarda dayanman gerekir, yoksa bu oyunu kazanamazsın. Çünkü bir kere kaybedersen, kaybetmeye devam edersin."
İyimser olmalıydım. Şu durumda bile iyimser biri olacaktım. Oyunun kuralı buydu. Yıkılırsan kaybedersin.
"Jungkook?" yan tarafımdan gelen sesle irkilerek camdan uzaklaştım, dalmış olmalıydım. Yavaşça ona döndüm. "Geldik." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
errantry ☂︎ taekook
Fiksi Penggemar❝Kim Taehyung sanata düşkün, gizemli bir hukuk öğrencisiydi. Jeon Jungkook ise onun gizlice fotoğraflarını çekiyordu. Her şey bir gün Jungkook'un Taehyung'a yakalanmasıyla başladı, onun en gizli tarafını keşfetti. Sen paha biçilmezsin, Bitcoin.❞