10. Geçmiş, Geçmemiş

306 49 61
                                    

~
~***~
~


|Salı Öğlen Saatleri|

-

Omzuma doğru uzanan kolun sahibi, bedenimi kendine çektiğinde, sandalyede iyice sıkışmıştım. Elimdeki plastik bardakta tuttuğum çayın masaya hafif dökülmesi ile ağzımın içinde kısık sesli bir küfür savurduğumda, Berk'e öfkeli bakışlarımı yönelttim.

"Oğlum bir şey içerken sırnaşma bana."

"Dökmeme korkusuyla gözlerini büyütmen hoşuma gidiyor." dedi dudakları kıvrıldığı esnada.

Homurdanarak önüme döndüm. Omzumda duran kolunu çekmeden önce derin bir nefes aldı.
"Dünkü yaşadığım korkudan sonra, gözlerimi üzerinden ayıramıyorum."

Sesinde hissettiğim sevginin ağırlığı kalbim için şifa gibiydi. Berk, benim tek dostumdu.

"Al benden de o kadar." diye Berk'in söylediğini destekleyen Alper'e döndü tüm bakışlar. Alper'in konuşması, masada garipsenmişti.
"Ne var?" dedi duraksayarak. "Hepiniz benim için önemlisiniz."

"Can olmasaydı, seni nasıl bulurduk bilmiyorum." diyerek masadaki çayına uzandığında kaşlarımı çattım.

"Can mı?" Bakışlarım, karşı sandalyede oturan gergin vücuda çevrildi. "Beni Can mı buldu?"

"Evet eliyle koymuş gibi buldu seni vallaha." diye doğruladı Berk. Sonra, meraklı bakışlarını Can'a yöneltti. "Sahi, orada olduğunu nasıl bildin?"

Pastanenin içerisindeki müşteri yoğunluğunu kontrol eder gibi etrafa kısa bir bakış attı ve çayına uzandı. "Bende sizinle aynı mahallede büyüdüm. Bu yüzden aklıma o yer geldi."

Duyduğum bilgi karşısında daha da şaşırırken çocukluk anılarımı kurcaladım. Ama Can'a ait hiçbir şey yoktu. Veya vardı, ama hatırlamıyordum.

"Allah allah, biz seni neden tanımıyoruz?" diyerek aklımda dönüp duran soruyu sordu Berk.

"Beni görmeniz için kafanızı kaldırıp bakmanız gerekiyordu."

"Ruh mu lan bu?"

"Ruh ne alaka amına koyayım." derken Berk'in ensesine bir şaplak attı Alper.

"Ne bileyim," dedi omuz silkip. "yukarı deyince, bulutlarla bağdaştırdım."

"Senin mantığına edeyim."

"Peki, hangi evde oturuyordun?" diye sordu Berk bu sefer meraklı bir edayla. "Belki de çocukken arkadaştık."

"Ben dışarı çıkamazdım." Gözlerinde anlamlandıramadığım bir hüzün vardı. Sebebini kurcalamak ve neden diye sormak istedim ama yapamadım.

"O zaman tanışmıyoruzdur kardeş." dedi Berk. Yüzünü buruşturdu. "Benim annemde küçükken dışarı çıkmamama kızardı. Ama camdan kaçardım."

"Annem öldü." dediğinde masadaki sesler tamamen kesildi. "Dışarı çıkmıyor olmam, aile baskısı yüzünden değildi, sağlık problemi."

"Ben bilmiyordum kardeşim, çok öz..."

"Saçmalama," dedi Can zoraki gülümsemeyle. "Bilmediğin bir şey için özür dilenmez. Sohbet ediyoruz işte, geçmiş bu. Geçmişte elbet kayıplar vardır. Ölüm olmasa bile, zaman bile kayıptır."

"Peki, küçükken hiç arkadaşın olmadan mı büyüdün?"

Yarasına yönelik sorulmaya devam eden sorulara karşı yutkundum. Can'ın gözlerinde tüten özlemi görebiliyordum ama Berk ve Alper, konunun merakındaydılar. Can ise soruları cevaplamaktan çekinmiyor gibiydi. Belki de yanılıyordum. O bir psikoloji öğrencisiydi. Kendini zaman içerisinde kontrol altına almış olmalıydı.

Homo-Fobik bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin