17.BÖLÜM

9.1K 410 80
                                    

**17.BÖLÜM**

<<Luhan'ın Ağzından;>>

Onlar mutfaktan çıktığında kalbimi bomboş hissettim.Sanki kalbimde annemle beraber o mezara girmişti.

Tutmayan dizlerimle yere,kırık cam parçalarının arasına oturdum.Yine ve yine ağlıyordum.Düşünüyorum da bu dünyada ağlamaktan ve acı çekmekten başka bir şey yapmıyorum.Daha doğrusu yapamıyorum.

Tanrı beni izlemekten zevk alıyor olmalıydı ki ona gece ölmek için yalvardığımda beni duymadı.Ya da onun gibi duydu ama umursamadı.

Buraya gelmeden önce tanrıdan en çok istediğim iki şeyden biri annemin dileğini gerçekleştirip onu kurtarmak,ikincisi ise onu bulmak.Wufan'ı...

Şimdi ise istediğim tek bir şey vardı; 'Tanrım yalvarırım daha fazla yaşamama izin verme...Yoksa annemin son dileğini gerçekleştiremeyip,intihar etmekten korkuyorum.Yalvarırım,duy beni...' titreyen ellerimi kalbimin üstüne bastırarak dua ettim.

Gözlerimi açıp,dizlerimin üstüne oturdum.Kırık cam parçalarını tek tek elime alıp yanımda duran çöp poşetine atıyordum.

Gözüme,diğerlerine kıyasla daha büyük ve sivri olan bir camı kestirip,yavaşça elime aldım.Elimi kaldırıp göz hizama kadar getirdim.Kendi yansımamı elimdeki cam parçasında görebiliyordum.

Acizliğimi...

Zavallılığımı...

İğrençliğimi...

Kirliliğimi...

İşte o an o cam parçası gözüme o kadar cazip geldi ki kendimi acılı bir şekilde sırıtmaktan alıkoyamadım.Diğer elimin bileğine baktım.

Ne kadar garip...Bir cam parçası benim kurtuluşum olabilir.Bütün yaşadıklarımı yok edebilir.Bu iğrenç acıları,bütün kirlenmişliği,saçma umutları,özlemi...Her şeyi...

Ama bir yandan da pişmanlık ve ihanetin o ağır,vicdan kapısını sonuna kadar aralayacaktı.Çünkü eğer bunu yaparsam ona yenilmiş ve annemin son isteğini yerine getirmeyip,ihanet etmiş olacaktım.

Ama bundan,buradan kurtulmak...Bütün her şeyi bitirmek...

Evet,bundan kurtulacağım.

Gözlerimi kapatıp camın en sivri köşesini bileğime bastırdım.Ağzımdan kaçan sayısız hıçkırıkları duymamazlıktan gelerek...Vicdanımı duymamazlıktan gelerek...

Bileğime bastırdığım camın derimden içeri girdiğini hissettiğimde acıyla inledim.

'Bu son...Bu son acı çekişin...Dayan! Çünkü bu son...' içimden geçirirken vicdanımın çığlıları kulaklarımı sağır edecek gibiydi.

Hani derler ya 'film şeridi gibi' diye,işte şu anda kendi hayatımın acı dolu filmini izliyordum.

Annemin saçlarının dökülmeye başlaması...Kanser olduğunu öğrendiği zaman...O upuzun,ipek saçlarını ağlayarak kestiği zaman...Kullandığı ağır ilaçlar...Aldığı Kemoterapi...Acı dolu haykırışları...Yaşamak için çırpınışları...

Annem ve annem gibiler hayatta kalmak için o kadar çırpınırken,bense bu hayattan bir an önce gitmek için çırpınıyordum.

Hangisi daha acılı? Hayatta kalmak için çırpınmak mı? Yoksa ölmek için çırpınmak mı?

Hala düşünürken annemin sesini duydum. ''Luhan!'' onun o narin sesini ne kadar özlemiştim.Elimdeki cam parçasını durdururken,hala etimin içinden çıkarmamıştım. ''Luhan! Yaşamalısın oğlum...Benim için...Her ne olursa olsun...'' hala aynı şeyleri duyuyordum ve vicdanım sesi altında eziliyordum.

Hıçkırıklarım artarken gözlerimi açtım.Elime baktığımda feci bir şekilde titriyordu.Annemin sesini duyar duymaz,bütün cesaretim işte bu sürahi gibi paramparça olmuştu.

Camı çıkarıp yere fırlattım.Kalbim lime lime parçalarına ayrılıyordu.Alev alev yanıyordu. ''Yapma...*hıgk*...Yalvarırım b-bunu benden isteme! Yaşamam için b-bana yalvarma,ben ölmek için yalvarırken... N-nasıl yapacağım? N-neden...neden beni *hıgk* beklemedin? N-neden beni de almadın? B-benden isteyebileceğin en zor şeyi istiyorsun *hıgk*...Yapamıyorum...Acı çekiyorum...''

Ellerimle yerleri tırmalarken beni duyması umuduyla anneme yalvarıyordum.Benden isteyebileceği en zor şeyi istemiş ve beni onunla bir başıma bırakıp gitmişti.

Tanrım! Gerçekten o kadar acımasız mısın? Her zaman sana inandım.Neden bana acı çektirmekten zevk alıyorsun? Onun gibi... Lütfen artık sesimi duy.Al canımı yalvarırım...

<<Yazar'ın Ağzından;>>

Daha demin kendini öldürmeye çalışan çocuk şimdi,mutfak tezgahına dayanmış bomboş bir şekilde önüne bakarak,büyük evde yankılanan Tao'nun iğrenç,abartılı kahkahalarını ve sinir bozucu saat sesini dinliyordu.

Hayat gerçekten garip bir yerdi.Kendisi böyle bir durumdayken,öyle olmadığı,kendi istemediği halde 'Sürtük' olarak görülürken,kendinden tiksinip,annesine tutamadığı sözleri için utanarak ölmek istiyordu.Ancak Tao olduğu durumdan gayet memnun görünüyordu.

Tanrı aşkına,hangi normal insan 'Sürtük' olarak görülmekten gurur duyar ve becerileceği evde bu kadar mutlu olurdu ki?

Gerçi Luhan,onun becerilip,becerilmeyeceği konusunda emin değildi.Ya Tao'nunda dediği gibi Kris,Tao'nun Luhan'a dokunup,ona sahip olmasına izin verirse...İşte o zaman Luhan hiçbir şey düşünmeden intihar ederdi.

Aklına Tao'nun ona dokunduğu gibi tiksinç düşünceler gelince midesinin bulandığını hissetti ve saçma düşünceleri aklından kovmak için hızla kafasını sağa sola salladı.

Üzerinde hala Kris'in ona oldukça byük gelen pijamaları vardı.Pijama tıpkı onun gibi kokuyordu.Kafasını eğip üstünü incelerken koku burnunu doldurdu ve midesinin resmen çalkalandığını hissetti.

Çünkü onun kokusunu duymak,ona zorla sahip olduğu zamanları hatırlatıyordu.Kris,ona zorla sahip olurken sürekli duyduğu bu kokudan tiksiniyor ve korkuyordu.

Aklına bir anda annesinin mektubu gelince duraksadı ve cebi olmayan pijamaya,bir cep arar gibi ellerini sürttü. ''Nerede?'' dehşetle kendi kendine sorarken,giysilerinin Kris'in odasında kaldığını fark etti.

Zorla koşmaya çalışarak merdivenleri çıktı ve yine hışımla yürüyerek Kris'in odasına doğru yürüdü.Biraz korksa da kapıyı çalmadan içeri girdi.Şu an ne Kris ne de işkenceleri umurunda değildi.Şu anda umurunda olan tek şey annesinden kalan son şeydi.

Çocuk odaya girdiğinde Kris yatağında üstü çıplak bir şekilde,sadece pantolonla yatıyordu.Tao ise banyodaydı.

Luhan,ona bakmadan hışımla yerdeki kıyafetlerinin yanına yürüdü.Topraklarla dolu kıyafetlerini parçalamak istercesine,ceplerine bakıyordu.O sırada ise kendi kedine mırıldanıyordu. ''Bulmam lazım...Bulmam lazım!'' çocuk kendi kendine söylerken Kris,odasına Dingo'nun Ahırı'ymış gibi giren küçüğe sinirle bakarak resmen tısladı.

''Ne halt ettiğini sanıyorsun?'' yataktan kalkarken söylediğinde Luhan,hiç duymamış gibi aceleyle kıyafetlerini kontrol etmeye devam ediyordu. ''Buradaydı...Bulmam lazım!'' hala sayıklarken Kris onun kolundan sertçe tuttu.

Çocuk,ona dönmeden kolunu silkeleyerek büyüğün ellerinden kurtulmaya çalıştı,ancak başarısız oldu. ''Bırak!...Bulmam lazım!'' çocuk aramaya devam ediyordu. ''Mektubu mu arıyorsun?'' Luhan duyduğu şeyle kanının çekildiğini hissetti.

Yavaşça Kris'e döndü.Onun üst tarafının çıplak olduğunu yeni fark edebilmişti.Korkuyla geriledi. ''N-Nereden bi-biliyorsun?'' Küçük sorduğunda Kris,alayla gülümseyerek ona doğru bir adım attı.

Luhan o adım atınca yine geriledi.Küçük bedeni artık korkuyla titriyordu.Kris aldırmadan konuştu. ''Ne kadar da dramatikti.Yaşamalısın oğlum...Her şeye rağmen...'' annesini taklit eder gibi sesini inceltip alayla söyledi.

Luhan'ın gözleri dolmuştu ve fal taşı gibi kocaman olmuştu.Alt dudağı titreyerek konuştu.''O-Oku-Okudun mu?'' boğazındaki yumruyla konuşmaya çalışıyordu.

''Ahh! Zavallı anneciğin senin asla intihar etmemeni söylemiş.Ne kadar düşünceli bir hareket'' çocuğun gözlerinde biriken yaşlar neredeyse damlayacaktı.Kris Luhan'ı kendi ile duvar arasında sıkıştırıp eğildi.

Çocuğun boynunu öptü ve kışkırtıcı ama Luhan için mide bulandırıcı bir sesle konuşmaya başladı. ''Ve biliyor musun Luhan...Senin ölmene asla izin vermem.Ben istemediğim sürece ölemezsin.Çünkü sen benimsin!''

Son cümlesini söylerken elini Luhan'ın yanaklarında ve boynunda gezdiriyordu.Luhan,midesinin bulandığını hissetti.Olduğu durumdan,olduğu kişiden,kısacası hayatta olduğundan tiksiniyordu ve midesi bulanıyordu.

Mide bulantısını ve göz yaşlarını bastırmaya çalışarak sordu. ''O...O n-nerede?'' sorduğunda Kris alamamış gibi etrafına baktı. ''Ney nerede?'' alayla sorduğunda Luhan,zorla yutkundu.''Mektup...nerede?'' Kris onun boynunu koklayıp,dudaklarını sürttükçe küçüğün içindeki kusma isteği daha da artıyordu.

''Ahh! O şaheser mi? Onu attım'' söylediğinde Luhan anlam veremezmişçesine yüzünü ekşiterek sordu. ''N-ne?'' kekeleyerek,zorla sorduğunda tutamadığı yaşlar yanağından süzülmüştü bile.

''Bilirsin...Evimde gereksiz ve saçma şeyleri tutmam'' söylediğinde Luhan hıçkırdı. ''N-nasıl *hıgk* nasıl yapabildin?'' sorduğunda Kris,Luhan'ın o görüntüsüyle kalbinin alev aldığını hissetti.Luhan,Kris'in yanında iyice küçük gözükmeye başlamıştı.

''Ha-hayır...N-neden? *hıgk* Onu öldürdün...S-sen öldürdün *hıgk*...Hala r-rahatlamadın mı?'' o sırada içeri Tao girmişti.Banyodan çıktığı için belinde sadece bir havlu vardı.Tao gördüğü görüntüyle sinirlenerek dişlerii gıcırdattı.

Kenara geçip onları izlerken,Luhan sıkıştığı yerden çıkıp ağlayarak,yavaşça yürümeye başladı.Yumruklarını olabildiğince sıkıyordu.Tam giderken,Kris bir şey fark etti. ''Hey!'' sert sesiyle seslendiğinde,Luhan olduğu yerde durdu,ancak arkasını dönmedi.

''B-bilekliğin...nerede?'' sorduğu soruyla Luhan arkasını dönüp ona baktı ve yüzünde hiç bir duygu kırıntısı olmadan cevapladı. ''Attım!'' keskin bir şekilde söyleyip,geri döndü.Tam yürümeye başlayıp bir iki adım attı ki durdu.Arkasına dönmeden konuştu.

''Bilirsin...Gereksiz ve saçma şeyleri tutmam...Ve kalbimdekileri de...'' aynı keskinlikte söyleyip yürümeye devam etti ve odadan çıktı.

Kris içindeki şeyi açıklayamıyordu. Aklında Luhan'ın sözleri dolanıp duruyordu. 'Ve kalbimdekileri de...' en çokta bu söz Kris'in içini bir ateş gibi yakıp,kavuruyordu.Boğazındaki yumru ise bunun en büyük destekçisiydi.

Tao'ya baktığında onun,poposunu yana kıvırmış,ıslak vücuduyla kendine baktığını gördü. ''Ç-Çık!'' kısık sesiyle söylediğinde Tao duymamazlıktan geldi.

Tekrar zorla yutkunduğunda,Tao elini havlunun sıkıştırdığı ucuna getirip açtı ve yere düşürdü.Şimdi Tao,Kris'in karşısında çırılçıplak duruyordu.Yavaşça yürüdü ve Kris'in önünde durdu. ''Seni iyileştireceğim'' söyledikten sonra elini büyüğün yanağına koydu ve yavaş ama bir o kadar kışkırtıcı bir şekilde dudaklarını öptü.

Kris içinde ki duyguların karışımıyla bir patlama yaşayarak önünde çıplak ve ıslak bir biçimde duran esmere saldırdı.Şu anda önünde ağaç bile olsa becerebilecek durumdaydı. Öpüşmenin şehvetiyle birbirlerini çekiştirmeye ve duvarlara çarpmaya başladılar.

Tao fırsattan istifade ederek Kris'i yatağa çekmeye çalıştı.Ancak Kris'in yatak kuralı nedeniyle Kris,Tao'yu yatağa düşmeden geri çekti. (Y/N:Yatak kuralı dediğim şey ilk bölümde bahsetmiştim ya Kendi yatağında aşık olduğu kişiyle yapmak istiyordu işe o)

Tao biraz şaşırsada aldırış etmeden devam etti.Kris esmer olanı kucağına alıp odadan çıktı ve LŞuhan'ın yanındaki odaya götürdü ve kalan işlerine orada devam ettiler.

~~~~

Luhan odaya girdiğinden beri camın kenarına oturmuş gökyüzüne bakarak annesinden özür diliyordu. ''Annecim *hıgk* yemin ederim ben istemedim.S-senden kalan s-son şeyi *hıgk* y-yok etti, anne.Senin mektubuna s-saçma dedi *hıgk*...Ve sen beni,onunla yalnız bıraktın.S-sadece yaşamam gerektiğini söyledin,p-peki bunu *hıgk* nasıl yapacağım?''

Gök yüzüne bakan yaşlı gözlerini eline indirdi.Daha demin attığını söylediği ama atmadığı bilekliğe baktı. ''Ben daha b-bunu bile atamazken...'' bilekliğe bakarken tekrar kafasını kaldırdı ve gök yüzüyle konuşmaya devam etti.

''Anne,dayanamıyorum *hıgk*...Y-yalvarırım bana dayanma g-gücü ver.Senin isteğini yerine g-getirebilmem için...Yalvarırım anne...'' güçsüz sesiyle yalvarırken duyduğu sesle irkildi.

Ağlamasını bastırdıktan sonra yavaşça ayağa kalktı ve elindeki bilekliği,aynalı takı dolabının önüne gelip,çekmecelerinden birine sakladı.

Yavaşça odadan çıktığında sesler netleşiyordu. ''AHH! K-KRİS...AHH!...HIZLI...D-DAHA ...IMMH...EVET BEBEĞİM...AHH''' Luhan yan odaya doğru yöneldi ve yavaşça kapıyı araladı.

Kapının arasından baktığında,o ikisini görmüştü.İkisi de deli gibi inleyerek,zevk aldıklarını belli ediyordu.Luhan kapıyı kapatıp odasına gitti ve yatağa oturdu.

Bir kendii bir de Tao'yu düşündü.Kris,Luhan'a sadece acı veriyordu,ama Tao...Tao'nun zevk aldığı neredeyse 10 kilometre öteden bile belli olabilir ve inlemelerini sağır sultan bile duyabilirdi.

Evet,Luhan böyle şeyler duymuştu.Yani 'Öyle bir zevk alacaksın ki,daha fazlası için yalvaracaksın' gibi şeyler...

Kendisi her defasında yavaş olması,bırakması için acıyla bağırıp yalvarırken,Tao daha fazlası için zevkle bağırıp yalvarıyordu.Luhan kendini tam bir sürtük gibi hissetti.

Gerçekten Kris,onu bir sürtük olarak görüyor,acı çekmesini umursamadan,kendi zevki için onu parçalayana kadar beceriyordu.Onun ağlamaları,çığlıkları ona ayrı bir zevk veriyordu.Ama Tao'ya...Tao'yu bir sürtük gibi görseydi ona da aynı şeyleri yapardı değil mi?Ama yapmıyordu.

Luhan gözlerinden akan yaşlara engel olamıyordu.Kalbi acıyordu.Biliyordu ki eğer hıçkırıklarını tutmazsa yan oda da oldukları için onlarda duyacaktı.Bu yüzden önceden temizlediği yatağa yatıp,kafasına yorganı çekti.Hıçkırıklarını örtmek için eliyle ağzına baskı uyguluyordu.

Yan odada şehvetle sevişen iki beden...

Diğer odada ise hıçkırıklarını bastırmaya çalışan küçük bir beden...

İşte bu andan itibaren Kris'in diğer planı devreye girmişti.Tao'ya zevk verip,zevkle inledikçe Luhan kendini değersiz bir sürtük gibi hissedecekti.

Evet,çocuğa fiziksel değil ama psikolojik acı verecekti.

Sanki hiç çekmiyormuş gibi...

Sanki yetmiyormuş gibi... 

Sanki dayanabilirmiş gibi...

**BÖLÜM SONU**

FAHİŞE'NİN OĞLUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin