Multide bu hikayeye çok yakıştırdığım ve ne zamandır eklemek istediğim bir sözü alıntıladım.
Şarkı: Billy Eilish - idontwannebeyouanymore
Bana göre hikayenin en kritik bölümlerinden biri bu. Bol bol yorum yapar ve fikirlerinizi paylaşırsanız çok mutlu olurum 🌸
Atlas'ın beni sorgusuz sualsiz yurda bırakıp kim bilir nereye gitmesinin ardından Tunç'un beynimi bulandıran sözlerinin etkisiyle huzursuz bir şekilde ilerliyordu gece. Sedef sınıf arkadaşlarından birinde kaldığı için odada yalnızdım. WhatsApp'ta çevrimiçi olup bana yazmayan Atlas'ın kimlerle konuştuğunu ya da şu anda kimlerle vakit geçirdiğini düşünmekten duyduğum rahatsızlığı bir türlü içimden söküp atamıyordum.
En basit şekilde bir telefon görüşmesiyle sorularımın cevaplarına ulaşacağımı bilsem de, elim aramaya gitmedi bir türlü. Yatağıma uzanıp uyumayı denedim. Fakat dakikalar geçmesine rağmen tek yaptığım elimdeki kar küresini evirip çevirmekten ibaretti. Eliptik camın içindeki görkemli dağ maketinin üstüne dökülen bembeyaz kar taneleri gibi zihnime dökülen düşünceler içerisindeydim.
Atlas'ı güvenilir bulacak kadar tanımıyordum. Okul dışındaki çevresine dair hiçbir fikrim yoktu. O benim okul çıkışlarında hangi gün nerede çalıştığımı tüm detaylarıyla bilirken ben onun, benden ayrı geçirdiği vakitlerinde neler yaptığını sadece üstünkörü şekilde biliyordum. Sormadıkça anlatma huyu hiç yoktu. Sorunca da sadece canının istediği kadarını anlatıyordu. Yani, kendimi gereksiz derecede önemli bir yerde saymamın anlamı yoktu. Fakat önemsiz olduğumu düşünmekten de hoşlanmıyordum.
Bu ilişkiye başlamayı kabul ettiysem eğer, istesem de istemesem de bazı sorumluluklar almam gerekiyordu. Alıyordum da. O, benden istediği veya istemediği şeyleri net olarak ifade edebiliyorken benim de ondan beklentilerimin olması yanlış sayılmazdı. Hayatında ben varsam başkasıyla görüşemezdi. Gece dışarı çıkıp başka kızlarla eğlenemezdi. Eve arkadaş veya değil benden başka bir kızı getiremezdi. Ve dahası... söz konusu bile olamazdı. Bunlar benim kırmızı çizgilerimdi. Tabi bu düşüncelerimden onun da haberdar olması gerekiyordu.
Fakat çelişkilerim hala benimle birlikte gecenin karanlığını avlayan küçük huysuz periler gibi tepemde salınıyordu. Belli ki uykusuz bir gece olacaktı. Nasılsa uyuyamadığıma göre daha fazla yatakta dönüp durmaya katlanamadım. Odanın camını açtım, serin gece havasını içime çektim. Sen bu değilsin İpek, dedi içimden bir ses. Ağzımdan çıkanı kulağım duysun diye sesli olarak tekrarladım: "Sen bu değilsin. Bu şehre, bu üniversiteye, bu adamın hayatına tek bir amaç uğruna katıldın. Şimdi her şey normalmiş gibi günlük hayatta sevgilicilik mi oynayacaksın?"
Gelgelelim, başka ne yapacağımı da bilmiyordum. Bir yanım soğuk bir yanım sıcak, yükseklerden gelip denize dökülen fakat tuzlu suya bir türlü karışamayan bir akarsu gibiydim. Öyle ya da böyle bu gece kararımı vermek zorundaydım. Ya kendime hakim olup onu hiçbir şekilde sorgulamayacaktım. Bu kendime karşı daha adil bir tutum olursa da uzun vadede işime yaramazdı. Fakat büyük ihtimalle Atlas'ın da işine gelirdi ve istediğiyle istediği şekilde takılmaya devam ederdi. Belki de daha şimdiden soğuk tavırlarımı umursamayı bırakmış geceyi beklentilerini karşılayan sıcakkanlı bir kızla değerlendirmeyi seçmişti.
Neler düşünüyordum? Beynimi karıncalandıran düşünceyle birlikte yüreğime bir ağırlık çöktü. Onu bir başkasıyla düşünmek yüreğimi tonlarca ağırlığın altında kalmışçasına eziyordu. Kendime karşı adil olmaktan vazgeçip bunun yerine dürüst olmayı seçtim: Ona karşı hislerim vardı ve ona karşı hislerim olduğunu kabul etmek benim için, bu hislerin var olmasından çok daha zor geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
POBEDA
Ficción Generalİpek ve Atlas. İki ünlü dağcı, sıkı dost, hayata ve kadere ortak iki babanın çocukları. Sekiz yıl önce; dünyanın en zorlu 7000'liği kabul edilen Pobeda dağı tırmanışı İpek'in babasını hayattan aldığında, küçük kız henüz on yaşındaydı. Yıllar sonra...