"Herkes bilmek ister fakat pek azı sonuçlarına razıdır." Nasuh Mahruki
(Bölüm yazılırken Nasuh Mahruki'nin Bir Dağcı'nın Güncesi kitabında anlatılan anılarından faydalanılmıştır.)
8 YIL ÖNCE
Check'in işlemlerinin uzun süreceği belli olmuştu. Aynı kontuarda birden çok uçuşun check'ini yapılıyordu. Etraf çok kalabalıktı ve taşıdıkları bagajları büyüktü. Sıra beklemekten bunalan Kenan daha şimdiden suratını asmıştı. Havalimanları çok gürültülü yerlerdi, Atlas da gürültüden hoşlanmıyordu, onları bekleyen uzun yolculuğun bir an önce sona ermesini ve maceranın başlamasını sabırsızlıkla bekliyordu, yine de surat asmıyordu. Babasının bu herşeye söylenen tatsız ruh hali şu an herşeyden daha sevimsiz geliyordu ona.
Sıra onlara geldiğinde Kenan görevliye selam bile vermeden "Bu ne ya? Bir işi de düzgün yapamayacak mısınız? Bilete dünyanın parasını almayı biliyorsunuz." diye söylendi. "Alma Ata. Kenan - Atlas Dorukan."
Pasaportları uzatırken Atlas, görevli kıza babası adına özür dilercesine bir gülümseme yollayıp bakışlarını başka yöne çevirdi. Az ilerideki pasaport kuyruğu aynı şekilde almış başını gidiyordu. Babası, oradaki polise de söylenirse neler olurdu acaba? Kolundaki saate baktı. Aceleleri yoktu aslında henüz vakit vardı. Telefonuna odaklanıp arkadaşlarının veda mesajlarına cevap yazmaya başladı. Son günlerde bir kız vardı, okuldan, dans kulübünün başkanı, havalı mı havalı, kimsenin teklifini kabul etmeyen bir kız. Atlas'la da birkaç kez konuşmuşlardı yalnızca, bir spor etkinliği için birlikte çalışmaları gerektiğinden telefon numaraları alınmıştı. Şimdi kız yazıyordu ona, başarı dilekleri ve tırmanışın tehlikelerine karşı kendine dikkat etmesi içerikli birkaç mesaj atmıştı. Henüz ortada bir şey yoksa da, böylesine popüler bir kızın mesajları Atlas'ın egosunu okşuyordu.
"Timur'dan haber var mı?" diye soran babasının sesiyle çok farklı yönlerdeki düşüncelerinden uzaklaştı.
"Mesaj attım şimdi. On dakikaya alandayım yazmış."
"Bir yere de vaktinde gelse şaşarım."
"Biz çok erken geldik baba. Bir sürü vakit var."
"Daha pasaporta gireceğiz."
"Çantaları veriyor muyuz?"
"Evet, gel. Büyük bagaj teslim yeri karşıda."
Tırmanış ekipmanlarını içeren devasa çantaları uçak kabinine sığmayacak kadar büyüktü ayrıca kısıtlamalar gereği tehlikeli madde kabul edilen içerikte eşyaları vardı. Atlas, ön gözünden yolda okuyacağı kitabı ve kulaklıklarını aldığı çantasını banta bıraktı.
Arkasını döndü. Büsbüyük adımlarla onlara doğru gelen Timur'u gördü. Yüzü güldü.
Timur, henüz 15 yaşında kendi uzun boyuna yaklaşan Atlas'ı eliyle çak yaparak selamladı ve sarıldılar.
"Naber aslanım?"
"İyidir Timur amca. Senden?"
"İyiyim." Kenan bu esnada öfleyip pöflüyordu.
"Nerede kaldın? Sensiz gidiyorduk."
"Yok be oğlum o kadar geç değil. Check-in'imi hemen yapıp geliyorum."
"Bekle gelirsin hemen."
Timur'un keyfi yerindeydi, Kenan'ın suratsızlığına güldü. "Uzatma."
"İyi, pasaporta girmeden seni bekliyoruz."
"Okey."
Sonunda bütün işlemleri halletmiş, uçağın yolcu alacağı kapıya doğru yürümeye başlamışlardı. Atlas, heyecanlı bir şekilde Timur'a son günlerde internette keşfettiği çok başarılı bir sporcunun antrenman programını anlatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
POBEDA
General Fictionİpek ve Atlas. İki ünlü dağcı, sıkı dost, hayata ve kadere ortak iki babanın çocukları. Sekiz yıl önce; dünyanın en zorlu 7000'liği kabul edilen Pobeda dağı tırmanışı İpek'in babasını hayattan aldığında, küçük kız henüz on yaşındaydı. Yıllar sonra...