Şarkı: Tatu - 30 Minutes
"Seni unutmam gerektiğini hatırlayamıyorum." (Leonard Shelby) Memento / Akıl Defteri
Derler ki aşk, tıpkı vurulan bir askerin bir süre daha koşmaya devam etmesi gibi, kafaya da vücuda da sonradan dank eden bir durumdur. Farketmeksizin bir insanı hayatınızın merkezine oturtmuşsunuzdur. Sabahları güne onu düşünerek başlarsınız, her aklınıza geldiğinde yüzünüzde aptal bir sırıtış belirir, gözleriniz boşluğa dalar gider, düşüncesiyle bile mutlu olursunuz. Artık herşey bir yana o bir yanadır. Güçlü bir halidir bütün duyguların. Hayallerle ısınan kalbinizin ateşini, ona dair umutlarla canlı tutarsınız. Bütün işlerinizi ertelemek, onu daha çok görmek, onunla daha çok vakit geçirmek istersiniz. Sonra birden, bilinç kapıyı çaldığında ürkersiniz, hayatınızı başkasının hayalleri üzerine kurduğunuzu farkettiğinizde sorarsınız kendinize; "Aşk böyle bir şey mi?"
Aşk böyle bir şey mi? Ona aşık mı oluyorum? Buna nasıl engel olabilirim?
Atlas'ın göğsüne yasladığım başım, derin nefesleriyle birlikte inip yükselirken uyuyamadığım bir sessizlikte sadece onun nefes alışverişlerini dinliyordum. Dünya üzerinde olmak istediğim başka hiçbir yer yoktu. Kendimi tamamlanmış hissediyordum ve bunun içimdeki yansıması, karşılıklı iki aynada sonsuz kez tekrarlanan bir görüntü gibi uçsuz bucaksız bir suçluluk duygusuydu.
Gece üç mi dört mü beş mi... arkamızdaki duvarda asılı saatin tik taklarını dinliyordum. Zaman ilerliyordu. O uyuyordu ve ben huzurun daha önce hiç tanımadığım bir halini keşfediyordum. Başka bir hayal mümkün müydü? Hayatına gerçekten de herhangi bir kız olarak girdiğim, onu daha önce hiç tanımadığım bir hayal mümkün müydü?
Değildi.
Kendimi bildim bileli, biliyordum onun adını. Küçük bir kız çocuğuydum henüz. Babası, o ve babam birlikte kamplara gidiyorlardı. Atlas, on iki yaşında bir kaya tırmanışı sırasında elli metreden düşüp hastanede üç gün bilinçsiz yattığında en yakınında olan kişilerden biri babamdı. Hem annem hem babam günlerce ailesinin yanında kalıp destek olmuşlardı. Küçük olduğum için beni hastaneye götürmeseler de evde konuşulan tüm detaylarına hakimdim olayın. Hayat ne garip. Tanımadığım bir çocuğa üzüldüğüm o zamanları düşünmek tam da şu anda o çocuğun göğsünde yatarken öylesine garipti.
Mutlu çekirdek ailemizde Dorukan'ların ismi hep dostça anılıyordu. Oysa öğreniyordum ki, bize yansıttıkları o kusursuz aile tablosu meğer bir yanılsamadan ibaretmiş. Tek çocukları Atlas'ı bile sahiplenmekten acizlermiş. Kim bilir detaylara inildiğinde nasıl bir gerçeği yaşıyorlardı. Yanlış bilgiler üzerine kurulmuş yargılarımı düzeltebilirdim. Yanlışlarımı doğrularla güncelleyebilirdim. Fakat kendi gerçeğimi unutamazdım, yaşadıklarımı yaşanmamış sayamazdım.
Babam çoktan ölmüşken Kenan Dorukan'ın şirketi battı göstererek birikmiş vergi borcunu üzerimize yıkışını... Annemle yaşadığımız Antalya'daki evimize haciz memurlarının gelişini nasıl unuturdum? Evdeki eşyalara, anılarımıza değer biçilip etiketlenişini, herşeyin bir bir götürülüşünü, komşularımızın camlarda, pencerelerde yaşadığımız dramı izleyişini... yıllarca süren davaları, kazanılanları, kaybedilenleri nasıl unuturdum? Babamın ruhu eminim en yakın arkadaşı saydığı adamın bize çektirdiği zorluklar yüzünden bir türlü huzur bulmuyordu ve ben bu huzur için yola çıkmıştım ama şimdi... Kenan Dorukan'ın oğlunun kollarında hissettiğim huzur yüzünden delice bir vicdan azabı çekiyordum.
O adamın oğlu olmayı Atlas seçmemişti, babasıyla anlaşamadığı da açık ve netti. Her geçen gün ona dair öğrendiklerim bu gerçeğin altını çiziyordu. Karakteri gereği gerçekleri eğip bükecek biri değildi, anlattıkları ve anlatmadıkları vardı sadece. Benim gerçekte kim olduğumu bilmezken babamla ilgili sözlerinin doğruları yansıttığını biliyordum. Atlas babamı seviyor ve sayıyordu. Babam da onu severdi ve eminim yaptıklarımı bilse beni onaylamazdı. Hem Atlas'ı bile bile ateşe atmamı, hem de kendi kızının böyle kötücül bir plan kurmasını istemezdi babam. Her zaman biliyordum aslında bu gerçeği ama Atlas bana açılana kadar göz ardı etmeyi seçmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
POBEDA
General Fictionİpek ve Atlas. İki ünlü dağcı, sıkı dost, hayata ve kadere ortak iki babanın çocukları. Sekiz yıl önce; dünyanın en zorlu 7000'liği kabul edilen Pobeda dağı tırmanışı İpek'in babasını hayattan aldığında, küçük kız henüz on yaşındaydı. Yıllar sonra...