4. BÖLÜM : DAMLA

224 14 2
                                    

98 okuyucu olmuş. Arkadaşlar beni çok mutlu ettiniz. Hepinize teşekkür ediyorum.
  Medyada Belçim var.
İyi okumalar...

Kapının yanındaki duvara yaslanarak yere çöktüm. Kafamı ellerimin arasına aldım. Bu bir şaka olmalıydı. Bu okuldan, hocalardan, derslerden nefret ediyordum. Hem de defalarca. Çünkü ilk kez buna karar verişim değildi. Okul benim için kabusun başlangıcıydı. Hiçbir zaman değişmeyecek belki de tek gerçeğimdi.

  " Kapıyı kıramaz mısın?" dedim aniden kafamı kaldırarak. O da karşı duvarın dibinde kafasını geriye yaslamıştı. Yavaşça kafasını indirip gözlerini bana dikti. Birkaç saniye baktıktan sonra birden ayağa kalktı. Yanımdaki kapıya hızlıca yüklendi. Bşr defa, iki defa, üç defa, dört defa... Ama hiçbir faydası dokunmadı. Omzu çürümüş olmalıydı.

   O da yorulmuş olacak ki kapıya yaslanarak yanıma çöktü. Kafasını kapıya birkaç kez vurarak "Allah kahretsin! Allah kahretsin! " diye dişlerinin arasından söylenmeye başlayınca "Kes şunu! " diye bağırdım. Sonra ayağa kalktım. Kütüphanenin ortasında kendi kendime hayali bir çember oluşturarak yürümeye başladım. "Bir şey olmalı! Buradan kurtulmalıyız. Bir çıkış yolu mutlaka vardır. Ne olabilir? Ne olabilir?" "Sürekli dönüp duracak mısın böyle?" " Bir çözüm yolu bulana dek evet. O parmağım kadar olan beynini biraz çalıştır."

   Ben düşünmeye devam ederken o cebinden bir çakmak çıkardı sigarayla beraber. Bir güzel yaktı ve ilk nefesini büyük bir zevk alırmışçasına dışarı verdi. Dumanlar arasında bir Temmuz Sezgin. Benim dünyamdan gibi, siyahımdan bir parça gibi. Asaletin beden bulmuş haliydi sanki. Ne düşünüyordum ben böyle? Bunları düşünen tarafımı derin sularda boğduktan sonra "Bir sigaran daha var mı?" diye sordum. Dudakları çarpık bir gülümsemeyle dans ediyordu şimdi. Kafasını hafif yana eğerek "Bir sigaram daha var evet. Ama onu senin için ayırmadım." dedi. Sonra da kıvrılan dudaklarıyla bir nefes daha çekti sigarasından. Tam bir şerefsizlik abidesiydi.

   Gözlerimi kapatıp derin bir iç çektim. Ardından arkamı döndüm. Etrafı taramaya başladım. Kitaplıkların arasında yürüdüm. Kütüphaneyi belki de kırkıncı kez tavaf ettiğimde çoktan bir saat olmuştu. Yorulmuştum ve uykum gelmişti. Köşede (onu göremeyeceğim bir köşede) kütüphanenin ortasındaki masalardan birini çekerek kendime bir yer hazırladım. Ceketimin kapüşonunu kafama geçirdim ve kulaklığımı taktım. Masanın üstüne yerleştikten sonra kıvrılıp uyudum (Evet her zaman her yerde uyuyabiliyorum) .

     Kaç saat uyuduğumu bilmeden uyandım. Bir anda tiklememek için büyük çaba sarf ettim. Çünkü masada Temmuz da vardı. Tam bi anda çemkirmeye başlayacaktım ki dik dik suratıma baktığını fark ettim. Birkaç dakika daha uyanmamış gibi davrandım daha doğrusu bekledim. Ama o inatla bakmaya devam etti. Kafamı yavaş yavaş kaldırarak " Yüzümde bir şey mi var sabahtan beri bakmanı gerektirecek kadar ?" " Hah ben de tam içindeki şeytan ne zaman fırlayacak diyordum. Sağol fazla bekletmedin." " Hıııı" deyip suratımı buruşturdum.  "Böyle yapınca daha da çirkin oluyorsun. Bence yapma." Kaşlarımı kaldırıp derin bir nefes aldım. Sakin olmalıydım. " Bu seni ilgilendirmez." deyip masadan atladım. Masada ne işi vardı ki. Onun da kendisine bir köşe bulup kendi alemine dalması gerekiyordu, benim köşemde oturup dik dik bana bakması değil. Sol yanımdaki kötü meleği dinleyerek "Hem ne işin var senin burda? Orada kendine bir yer hazırlasaydın ya!" diye çıkıştım. " Hazıra konmak daha cazip göründü diyelim. Sen buna kafanı yoracağına hava karardı ne halt etceğimizi düşün." Bunu ben de bilmiyordum. Tekrar kütüphanede bir tur attım. Kafamı yukarı kaldırdım. "Lanet olsun! Buradan nasıl..." Pencereleri gördüğümde neredeyse dondurma görmüş çocuklar gibi sevinç çığlığı atacaktım.

   Şeytani bir sırıtış yüzümde yer edinirken "Seni akıllı insan tanesi. Pencerelerin önünde parmaklıklar var. Cidden pencereler yeni mi aklına geldi ? Nasıl bu kadar aptal olabiliyorsun?" dedi. Ufak bir taramanın ardından bir kitaplığı en köşedeki pencerenin önüne sürükledim. Duvardan da yardım alarak kitaplığın üstüne çıktım. Pencere baya tepedeydi ama ulaşabilmiştim. Bunu daha önce neden edemediğim için sonradan kendime iyi bir azar çekeceğime dair söz verdim. Bu pencerenin parmaklıkları yoktu fakat sıkıca kapatılmıştı ve kolu da koparılmıştı. Baya bi zorlamıştım ama nafile. "Orada kıçımı izleyeceğine gel de yardım et." dedim sinirle. Abartmıyorum sadece 15 saniyede yanımdaydı. Madem bu kadar hızlı hareket edebiliyordu bir kaplumbağa hayatı sürmekte neden bu kadar kararlıydı?

SİS 34Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin