Öncelikle hepinize merhaba. Okuduğunuz için de ayrı bir teşekkür borçluyum hepinize. Birinizin bile severek okuduğunu bilmek nasıl güç veriyor anlatamam.
Hikayemin normal bir wattpad hikayesine göre okuyucu sayısının yavaş arttığını söyleyebilirim. Bu benimle ilgili bir sorun olsa gerek. Geciktiriyorum bölümleri. Ve bunu bir okuyucu gözüyle değerlendirirsem oldukça sinir bozucu bir durum. Bunun herhangi bir bahanesinin olduğunu sanmıyorum.
Ama verilen her bir oy, atılan her yorum, artan her okuyucu benim mutlu olmama yetiyor inanın. Zaten ben saçımı açtığımda burnuma gelen şampuan kokusuyla bile mutlu olabilen bir insanım. Zor değil o kadar yani.
Gözüm 250 K gibi yüksek yerlerde değil. Zaten şu an 628'iz ve bu beni fazlasıyla heyecanlandırıyor.
Neyse asıl konuya döneyim bölümlere medya koydum. Umarım kafanızda şekillendirdiğinize uyuyordur. Eğer uymuyorsa da hayalinizdekiyle devam edin. Şahsen ben okuduğum hikayelerde öyle yapıyorum.
Medyada Büşra var.
Neyse ben çok konuştum galiba :) Yorumlarınızı eksik etmemeniz dileğiyle sizleri seviyorum :) :) :)
Hiç ısınamadığım bu iğrenç yatak her yerime batıyordu. Hemen yanımdaki yatakta pis hırıltılarla horlayan koruma da bu duruma tuz biber oluyordu. Dönüp duruyordum sürekli. Bu şartlar altında nasıl uyumamı bekliyorlardı?
Uyuma fikrini es geçip tavanla bakışarak düşünmeye başladım. Hesaplarıma göre tam bir hafta olmuştu. Temmuzun onlar için asla iş yapmama inadından vazgeçmediği, soğuk bakışlarına maruz kaldığım, mide bulandırıcı korumalarla geçen tam 7 gün. Annemi yavaştan özlemeye başladığım, teyzemle hallerini düşünüp kahrolduğum, Belçimin ne yaptığını bile merak ettiğim tam 168 saat.
Suçluluk duygusunun altında eziliyordum. Bir şeylerin sorumluluğu bendeymş gibi hissetmekten yorulmuştum. Hiçbir şeyin kontrolümde olmaması canımı çok sıkıyordu. Ne o pis işlere bulaşmak istiyordum ne de burada kalmak istiyordum. Buradan uzakta olmak istiyordum. Nefesim daralıncaya ayaklarım beni taşıyamayacak hale gelinceye kadar koşmak istiyordum. Sonra da hıçkıra hıçkıra ağlamak. Tüm acıları unuturcasına, yaşadıklarımı bir çırpıda silercesine, içimi karartan hisleri damlalarca atar gibi gözlerimden.
Derin bir soluk aldım. Kendimi keskin bir uçurumun kenarına itmekten başka bir işe yaramıyordu düşünmek. Saçlarımı çekiştirdim. Bu hep kendime gelmemi sağlardı.
Oflayarak yüzüstü döndüm. Uyuyamıyordum. Ben, İlda Akdeniz uyuyamıyordum. Hep düşünmekten. Bu sefer yan tarafıma döndüm. Bir haftadır doğru düzgün uyumamıştım. Bu da etrafta agresif agresif dolaşmama sebep oluyordu.
Yeniden oflayarak doğruldum. Saçlarımı karıştırarak yatakta ne kadar oturdum bilmiyorum. Tayyarı (evet ismi bu şaka gibi) uyandırmamaya çalışarak ayaklarımın ucuna basa basa kapıya yürüdüm. Bir iki dönüp horlamaya devam edince tuttuğum nefesimi verdim. Kapıyı büyük bir dikkatle açarak dışarı çıktım. Ses çıkarmamaya özen göstererek kapıyı kapatıp mutfağa indim.
Bir bardağa su doldurup yarısını içtim. Elimde bardakla doyumsuz bir manzara sunan pencerenin önüne geldiğimde büyülenmiştim. Bu manzarayı her gördüğümde hayran kalıyordum. Ciğerlerimin isteğine karşılık ellerim pencere koluna gitti. Büyük bir hevesle açıp taze havayı içime çektim.
Tezgahtan gelen tıkırtıyla hemen arkama baktım. Temmuz elleri saçlarında yanıma geldi. O da benim gibi havayı diğerlerine doldurdu. "Seni de mi uyku tutmadı?" dedim mırıltıyla. Hafifçe kafasını salladığında cevap vermiş olmasına şaşırmıştım doğrusu. Bir süre beraber manzarayı izledik. Ara sıra gözlerim yüzünde dolaşmadı değil. Yorgun görünüyordu. Üstünde ağır bir yük var gibi. Amcasını mı düşünüyordu yoksa? Üzülüyor muydu onun için?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİS 34
Подростковая литератураKaranlık bir batakliktan ,gece kadar ıssız bir sokaktan gelen ,en az o sokak kadar karanlık bir kız... Her şeyini kaybetmiş, öfkesiyle beslenen bir adam... Ortada ise bir hayat kurtarılmayı bekleyen... Bu onların hikayesi...