Arkadaşlar okuduktan sonra oylarsanız sevinirim. Yorumlara da açığım. Beni yönlendireceklerine inanıyorum. Bu bölümü (ıhlamurumsubadem) e ithaf ediyorum.
Medyada İlda var.
İyi okumalar...
Uçsuz bucaksız bir papatya tarlası... Asla benim olamayacak kadar güzel. Karanlığımla hepsini siyaha boyamaktan korkuyorum. Ne arkamı dönüp kaçabiliyorum ne de güzellikleriyle beni kendilerine çeken papatyalara koşabiliyorum. Önümde uzanıp sanki ruhumun lekelerinin ayak uçlarımdan bir kopyamı andırırcasına boşanışını temsil eden kopkoyu gölgemi fark ediyorum. Üstümde bembeyaz bir elbise var. Dizlerimdeki elbisenin altında ayaklarım çıplak. Simsiyah saçlarım dalgalarını savura savura omuzlarımdan aşağı dökülüyor. Gölgemle bakışırken bir başka gölge (benden kat be kat daha büyük bir gölge) papatya tarlasının bir kısmını beni de içine alarak kaplıyor. Aniden arkama dönüp baktığımda heybetli bir çınar beni selamlıyor. Gülümseyerek karşılık veriyorum. Tüm ikilemlerim toz olup uçuveriyorlar sanki. Kendimi papatya tarlasına atıyorum. Bu muhteşem çiçeklerin her biri hafızamda yer edinirken ortalığa oldukça tanıdık bir sis çöküyor. Grimsi bir sessizliğin ortasında kalıyorum. Çınarı arıyor gözlerim. Ellerim ise papatya arayışında. Hiçlik sarıyor etrafımı. Gören bir kör gibiyim şimdi. Belki de dilsiz, kimbilir. Bağırsam sesimin çıkmayacağından emin susuyorum çığlık çığlığa.
Titreyerek uyandım. Uçaktayız hala. Benle beraber titreyen başka bir şey daha var. Cebimden telefonumu çıkardım. "Alo" "Nerdesin kızım sen? Kaç kere aradım! " Semihin endişeli sesi kulağımı doldururken telefonu uzaklaştırıp yüzümü buruşturdum. Kolumu uzatınca Temmuzun kolumdaki eli düştü. O da uyandı. Semihin vızıltı gibi gelen sesine aldırmadan onun o tatlı mahmur çehresinde kayboldum.
Kendime gelip telefonu tekrar kulağıma götürdüğümde Semih İlda diye kendini yırtıyordu. Çevredekilerin çoğu uyuduğu için sesimi alçak tutmaya çalışarak "Ne var Semih ? Ben iyiyim. Çağrılarını da görmemişim. " " Neredesin sen? Sesin bi garip geliyor. Yanında yine o şerefsiz mi var?" " Semih iyiyim ben. Merak etme. Demin uyuyordum da ondan öyle geliyor sesim."
O itirazlarını sıralarken Temmuz usulca telefonu elimden aldı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. Gözlerini yavaşça kapatıp açarken kafasını ben halledicem der gibi salladı. " Semih bağırmayı kes ve beni dinle. İlda benim yanımda. Sakin ol........... Nerede olduğumuz o kadar önemli değil. Benim yanımda ve güvende tamam mı..........."
Sonra da telefonu suratına kapattı. Sinirle telefonu elinden aldım. Yeniden Semihi arayacaktım. Ayıp olmuştu çocuğa. Tamam normalde ayıp gözeten bir insan değildim ama o an gözetesim gelmişti. Tabi eğer uzanıp telefonu elimden yeniden almasaydı. " Ver şunu " Çabalarım boşunaydı. Çoktan ön cebine koymuştu. Oradan da mümkün değil alamazdım.
Ters ters bakmaya başladım. Birden kaşları çatıldı. Önümdeki perçemi eliyle geriye atarken " Sen neden bu kadar terledin ?" diye sordu. " Sana ne" deyip arkamı döndüm.Camdan bakmaya başladım.
Hava kararmıştı. Bu koyuluğu seviyordum. Laciverdimsi bir koyuluktu bu. Benden bir parçaydı sanki. Saçlarımdan bir tutam alıp gökyüzüne serpiştirilmiş gibi. Saçlarım da güneşi gördüğünde karanlığın bu tonuna bürünürdü. Bir keresinde Burak " Saçlarının maviyle ahengini seviyorum. İyi ki kırmızı değil. Dalgaların maviyle değil de kırmızıyla dans etseydi masumluğun çoktan kirlenirdi." demişti. Bazen ona hak vermiyor değildim. Burağı hatırlayınca içime bir hüzün çöreklendi. O hüznü kırmızı bir toz bulutuyla kovaladım.
Kırmızı... Ateşin rengi. Temmuz çok severdi kırmızıyı. Sahi ya kırmızı onun rengiydi. Bunu bana o saçma parti gecesinden bir hafta sonra söylemişti. O zamanlar - ki o zaman kesinlikle öyleydi- psikopat dediğim Temmuz 'milletvekili amcasından rica edip' kendini bizim sınıfa transfer ettirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİS 34
Fiksi RemajaKaranlık bir batakliktan ,gece kadar ıssız bir sokaktan gelen ,en az o sokak kadar karanlık bir kız... Her şeyini kaybetmiş, öfkesiyle beslenen bir adam... Ortada ise bir hayat kurtarılmayı bekleyen... Bu onların hikayesi...