SİS 34

941 24 5
                                    

O sabah yine bıkkınlıkla uyandım. Yine okul yine katlanmak zorunda kaldığım insanlar yine kendini beğenmiş profesörler. Üniversite filan belki ama pek de bir şey değişmiyor. Bir kere yine erken uyanmak zorundayım. Bu benim nefret etmem için yeterli bir sebep.

"Bi beş dakika daha" diye mırıldandım yarım ağızla. İyice yorganımın içine sokuldum."Hadi eğer uyanmazsan üstüne su dökücem." dedi Belçim. Belçim benim ev arkadaşım. Bu arkadaşlığımızın 6. yılı. Liseden beri beraberiz. O zamandan beri hayatımın her karesinde var ve herşeyime şahit yoldaş kelimesinin bendeki anlamı Belçim'dir.

Ben ses vermeyince "hadi" diye bir daha dürttü. Buna tepki olarak biraz daha yorganın içine girdim. Üstümdeki yorganı aniden çekince gözlerimi kırpıştırdım. Belçim çoktan hazırlanmış gözlerini bana dikmiş bekliyordu. Ben de yavaş yavaş yatakta doğruldum sonra da bir güzel esnedim. "Kahvaltıyı hazırladım. Ben yedim çoktan. Şimdi hemen çıkmam lazım. Vize için fotokopi çektircem. Biliyosun erken gitmezsem baya sıra beklemem gerekcek. " dedi. " iyi tamam. Hadi görüşürüz. " dedim ben de. Sonra ugurlayıp yüzümü yıkamaya gittim. Aynaya baktığımda vize ayında kendinden geçmiş bir İlda bana bakıyordu. Ona aldırmadan yüzümü yıkadım. Odama geçip tam yarım saatlik bir ne giysem ritüelinin ardından saçlarımı tarayıp mutfağa geçtim. Kendime çay doldurup oturdum ki aklıma telefonum geldi. Gece kapatmıştım. Koştur koştur odama gidip hala dağınık olan çalışma masamdan aldım. Salamları ağzıma tıkıştırırken bir yandan da telefonu açtım. Çayımı yudumlarken aynı zamanda bileti düşünüyordum. 2 gün sonra annemlerin yanına gideceğim. 1aylık vizelerden sonra güzel bir tatil evde. Telefonu elime aldım. 13 cevapsız arama 8 mesaj. Cevapsız aramalardan 2 si annemler. Dün erken uyuyunca birazcık hatta baya. Sonuçta akşamüzeri 5.30 gibi yatıp ertesi sabah 7.30 da uyanmak pek de birazcık sayılmaz. Hep söylemişimdir kendime en yakın bulduğum hayvan koala diye. Kalan11 cevapsız arama ise Temmuzdan . Kaşlrımı çattım.8 mesaj da ondan çünkü. 6 sını dün 2sini bugün atmış. Dün "niye açmıyosun telefonunu ? Önemli bir şey konuşmamız lazım. " Bugün de "amma uyudun kızım be . Kampüse geldiğinde heber et. Bir yerde oturup konuşmalıyız." diye mesaj atmış. Bu kadar önemli olan ne acaba? Alelacele kahvaltımı yapıp bulaşıkları ıslattım . Son kez aynaya baktım ve kapıyı kilitleyip asansöre bindim. Şansıma asansör boştu. Kalabalık yerleri pek sevmem. İnsan dolu. Zaten asansör küçücük bir yer. Tanımadığım insanlarla sıkış tepiş aynı yerde olmaktan hoşlanmıyorum açıkçası. Ben de fırsattan istifade Temmuza'a mesaj attım. "Geliyorum az sayıda nra otobüse binicem.20 25 dakikaya ordayım. " Hemen mesaj geldi. " tamam bekliyorum" Gerçekten bir şey olmuştu. Bir gariplik vardı. Endiselenmeye başlamıştım. Çünkü Temmuz böyle bir şey yapmazdı. Bu kadar hızlı cevap vermezdi. Gerci dün 11 kere aramasi zaten başlı başına bir gariplikti de.

Telefonu çantama atıp durağa gittim. Zar zor yetiştiğim otobüse girmemle yaşadığım hayal kırıklığına hâlâ alışamadım. Otobüs tabi ki de kalabalikti ve ben ayakta kalmıştım. Ve bir sürü insanla beraber ayakta kalmıştık. Her zaman böyle olmak zorunda mıydı? Bir gün şu otobüsü boş bulursam şükür namazına duracağımi aklımın bir köşesine not ettim. 15 dakikalık iğrenç kokulu ve her yanıma değen başka başka insanların çantaları elleri kollarından kaçmak için harcadığım cabayla süren yolculuk bittiğinde derin bi nefes aldım. Bir beş dakika da bizim fakülteye yürüdüm. Derse 20 dakika vardı. Temmuz 'u aradım. "Alo Temmuz ben geldim." " Tamam.Sen girişte bekle ben geliyorum.Bir kafeye gideriz." " Temmuz bi şey mi oldu?" "Gelince anlatırım. " dedi ve yüzüme kapattı. Odun Temmuz da böyle oluyordu işte. 2 dakika sonra yanimdaydi. "Ne var bu kadar onemli anlamadım ki. Hayır orda da soyleyebilirdin niye kafeye gidiyoruz. Cidden derdin ne senin? Eğer bunun altindan saçma sapan bir şey çıkarsa gerçekten..." Bana dikmiş oldugu bal rengi gözlerini görünce cenemi kapattım. "Ben de ne zaman susacagini merak ediyordum." dedi bütün umursamazliğıyla. Ben de cevap vermedim. Bu hallerine uyuz oluyordum. Onda sevmediğim şeylerden biriydi umursamazligi.Aslinda her erkek biraz umursamazdir ama Temmuzdaki bana daha fazla dokunuyordu. Kafeye gelinceye kadar ikimiz de konuşmadık. Geldiğimizde açık havada oturalim diye dışarıda bir yer seçtim ve oraya oturduk. Hem orası daha az kalabalıktı. Masaya oturduğumuzda Temmuz suskunluğunu devam ettirince dayanamayıp "Konuscan mı artık? " diye sordum. Kafasını kaldırıp bana baktı. "İlda benim sana bi şey soylemem lazım. " " Hadi canım. Ben de niye buraya geldik diyordum." "İlda bu önemli. ""Evet dinliyorum. "" Kardeşim , biliyorsun. " Yutkundu. Kardeşi 10 yaşındaydı. Ve doğuştan kalbi delikti. Bu delik doğduğu günden beri milim milim büyümüş ve şimdi de kalbin çalışmasını engellemeye başlamıştı. bu da Emirin makineye bağlı bir hayat yaşamasına sebep olmuştu. O küçücük çocuğun tutması gereken balon pamuk şeker dondurma iken minicik elleriyle tuttuğu şey bir sürü kablo ve makine olmuştu. Ve Temmuzun tutundugu her şeyden çok sevdiği anne ve babasından yadigar tek varlık Emirdi. Biliyordum o olmasaydı Temmuz çoktan silinmisti bu hayattan. Yıkılan dünyasını bir araya toplayan kardesiydi onun. Yaşama sebebiydi bir bakıma. Nasıl değerli olduğunu bilirdim. Onun için her şeyi yapardı.

SİS 34Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin