Kaderime dolanıp onu boğan sarmaşıkların köklerinin usuldan solduğunu ve artık çürümeye yüz tuttuğunu hissedebiliyordum.
"Mehpare," diyerek beni daldığım boşluktan beni sesiyle çekip alan Derin'e çevirdim başımı. Kaç katlı olduğunu bilmediğim bu evin bir üst katındaki terasından, uçsuz bucaksız yeşil ovayı izliyordum. Elimdeki sigaranın ise dumanı ben vurmadan yere düşüp rüzgarla uçup kayboluyordu.
"Bundan yaklaşık beş ay önce birini öldürdüm." Bunu beklemediğimden ne tepki vereceğimi de bilemeyerek sadece alt dudağımı ısırarak yüzüne bakmayı sürdürdüm. Gözleri kısık, sanki o anda tekrardan canlanmış gibi öfkeyle sıktığı dişlerinin arasından yüzünü ekşitti. "Babamın katiliydi." açıklaması banaydı. Onu yargılamamdan korkmuştu belki de. Lakin bunu yapacak şu dünya üzerindeki son kişi bile değildim. "Elim titremedi, gözlerimi bile kırpmadım biliyor musun? Çünkü benden babamı aldı. Yok yere. Nefsi uğruna. Öylesine bir isteği içinde bastıramadığı için babamı öldürdü. Ben neden tereddüt edeyim ki, değil mi?"
Ona buruk bir tebessüm sundum. Bana değil, yemyeşil ovaya bakıyordu. İçindeki boşluğu dolduracak bir şeyler arıyordu belki. Tıpkı benim gibi kaybolmuşluğunu gömecek güzel bir manzara arıyordu.
"Yerinde olsam, ben de etmezdim."
"Biliyorum." Diyerek yanıtladı beni hemen. Yüzündeki gülümseme genişlemişti.
"Bir şey itiraf edeyim mi sana?" diye sorduğunda, gözlerimi ağır bir hareketle kapatıp çenemin ucuyla isteğini onayladım. "İçim hiç soğumadı. On tane adam olsaydı babamı vuran ve ben onunu da vursaydım, yine de soğumazdı."
Ait olduğu dünyanın tüm gereksinimlerini taşıyordu benliğinde. Cesurdu, öfkeliydi, dobraydı, kindardı belli ki. Ve hiçbir kadın onun kadar da bu dünyaya aitken bu kadar güzel, naif ve zarif olamazdı. Onunla benzerliklerimizin olması, samimiyetimizi arttırmıştı. Bir dost gibi dertleşiyorduk ve bu benim hoşuma gitmişti. Yalnızdım. Hep tüm bunları sadece benim yaşadığımı düşünerek kendi içimi kavurup küle çevirecek kadar da bencildim. Fakat başkalarının da olduğunu bana göstermişti. Bana elini uzattığını hissetmiştim.
"Sana hiçbir zaman bir katil gözüyle bakmayacak." dedi. Kastettiği kişinin Özgür olduğunu anlamam, uzun sürmemişti. "Bana bakmadı. Beni o kurtardı. Sana da bakmayacak. Boğulurmuş gibi hissettiğini biliyorum. Seni de kurtaracak. Çünkü haklı olduğunu biliyor. Birkaç adi şerefsizin nefsi uğruna kaç çocuğun geçmişini kirlettiğini, geleceğini kararttığını biliyor. Senin yerine kendini kim koyup etraflıca bir düşünse, sadece o yetimhaneyi değil tüm dünyayı yakmak ister. Çünkü senin dünyanın yandığını bilir." Gözleri bana gülümsüyordu.
"Seni hiç yargılamadı çünkü o gece yangın bölgesine gittiğimde bir şey söylemek için onun yanına geri dönmek zorunda kalmıştım. Bankta oturmuş iki kız çocuğuyla konuşuyordu ve kızlar ona hiç mutsuz olmadıklarını, oranın nasıl bir cehennem olduğunu, yardım dilekçelerinin hep cevapsız kaldığını ve umutlarının tükendiğini anlatıyorlardı. Her çocuğa teker teker baktım oradan çıkarken. Hepsinin yüzünde gördüğüm ifadeyi o zaman anlayamamıştım ama seni duyduktan sonra anladım. Sana minnet duyuyorlardı. Orada olsan, hiç kaçmasan o çocukların hepsi senin için seferber olmaya hazırlardı, bunu anlamıştım. Ama sen en iyisini yaptın. Ve bunu hepimiz biliyoruz."Gülümsedim. İçimdeki yangına bir bulut olup yağmurunu attı ve közü kalsa da, alevim sönmüştü.
"O içinde sadece iyilik olan bir adam. Kötü olanı sadece işinin başındayken düşünür. Kendi halinde, bir oda bir salon evinde, herkesten uzak, yalnız. Böyle yaşamaya alıştığı için hep yalnız olarak sanırdım ama seninle bu düzeni değişmiş gibi. Bundan da rahatsızlık duymuyor gibi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAHZA
Teen Fiction21 mart 1998 tarihinde, saat 03.45' de bir yetimhanede yangın başladı. * Düşünün isterim; anne ve babasız bir başına büyümenin nasıl bir şey olduğunu. Bir de sizden tonlarca ağırlık fazla,binlerce odalı, geceleri ormandaki uğultu sesinden korkarak...