Küçük bir merhaba ile cümleye giriş yapmak, farklı olma isteğimi herkesleştirebilir düşüncesiyle,her zaman olduğu gibi hazırlıksız ve ani gelişen, zihnime aniden düşüveren şeyleri yaptığım gibi bu satırlara da aniden girme kararı aldım.
Şöyle ki bu bir önsöz değil.
Birkaç küçük detaydan bahsetmek istiyorum sadece.
Öncelikle kim olduğum, yaşım, okuduğum okul, hobilerim, fobilerim...hiçbirinin bir önemi olmadığını söylemek istiyorum.
Bir kadınım.
Herşeyden önce bu yeterli. Geri kalanların ilahlaştırıldığı her cümleye, herkese karşıyım.
Yazdıklarımda bulabilirsiniz, karakterlerimde belki sizin için bıraktığım birkaç küçük notta, şarkıların içindeki sözlerde.
Her yerde olabilirim.
Beni okuduğunuz sürece.
Bu yazıyı her hikayemin başında yayınlayacağım. O yüzden tek istediğim önyargısız olmanız. Hikayelerime karşı,bana karşı. Çünkü size vereceğim en büyük sır; hikayelerin en büyük sırrı her zaman sonda açıklanır. Bu benim görüşüm ve bu görüşü benimseyerek ilerlediğim, yedi yıldır yazdığım her hikayede de bu görüşe yer verdiğim barizdir. Seyir ettiği yol, ayrı ayrı yayınladığım bölümler yanlızca önyargılarınızı bir kenara koyup okuduğunuzda anlayabileceğiniz cümlelerle dolu.
Yazdıklarım yetişkin içerik olabilir (kastettiğim +18 sahneler değil) fakat küçük yaşta olgunlaşmış ya da karakterini çoktan bulmuş,kendini keşfetmiş bireyler için bir sınır koymak istemiyorum. Buraya on beş yaşından küçükler okumasın diye bir cümle yazamam. On dört yaşında hayata atılmış, Kayıp'ı kurgulayıp yazmış bir birey olarak,her şeyden önce bir kız çocuğu olarak bunu yapmam doğru olmaz.
Bu yazıyı ilk Kayıp'da okuyorsanız eğer bilin ki Niran Merza Karan aslında bir kurban. Aile kurbanı, çevre kurbanı, güvendiklerinin kurbanı, baskı kurbanı. Kurban olmak kadersel değildir, tercihtir. İnanmak, güvenmek nasıl tercihse, kurbanlık da bir tercihtir. Sonsuz güven duyduğunuz yalnızca kendiniz olun. En yakınınız dahi değil, yalnızca kendiniz.
Bu yazıyı ilk Dem'de okuyorsanız eğer bilin ki Derin Yalvaç; daha doğmadan kaderi yazılmış ve çocuk yetişkin olarak büyümeye mecbur bırakılmış bir kadın. Kadın olmanın zorluklarından da yaşadığı evrende erkeklerin baskın oluşundan fazlasıyla nasibini almış bir kadın. Birilerinin yüklerini üstlenen, kaderim bu diyerek susan, çevrenin baskısını yutan, abi, eş, baba kim olursa olsun sizi ezmeye çalışan herkese bıyun eğen değil,boyun kabartan kadınlar olun. Güçlü olun.
Bu yazıyı ilk Zemheri'de okuyorsanız eğer bilin ki nam-ı değer 'Anka' yani Yekta Rifaioğlu; aile özlemiyle yanıp tutuşan, küçücük yaşta kendini bir ordunun içinde bulup, ismini dahi anamayacak kuralların içinde boğulan bir kadındır. Zemheri, kurallar içinde sıkışıp kalan, baskıyla susturulan, kimliğini dahi söyleyemeyecek kadar korkuyla büyütülmüş her kadının hikayesidir. Savaşın, ses çıkarın, kuralları ezip geçin ve bir anka gibi küllerinizden doğun.
Bu yazıyı Lahza'da okuyorsanız, bilin ki kimsesizliğin, zorbalığın, tacizin ve sessiz kalmak zorunda kalınan her durumun içinde sıkışıp kalmış her kız çocuğunun hikayesidir. Lahza, an demektir. Anın kıymetini bilmek önemlidir ancak kendi kıymetinizin de bilinmesi anın önemini bilmek kadar değerlidir. Kötü veya her anın bir yolu, yönü çaresi vardır. Vazgeçmeyin. Savunun. Karşı durun.
Kadınlar baskıyla büyüdüğünde, bulundukları her yer mahşer yeridir.
Çünkü mahşer zaten onların ta kendisidir.
Ben her zaman Kadın karakterlerimin yanındayım. Yazılan her kadın karakterin arkasındayım. Yazan,okuyan tüm kadınlarlayım.
Bu yüzden hikayelerimde karakterleri yüceltmem, aşağılamam mümkün değildir.
Her zaman bir şeylerin,birilerinin, bir yerlerin arkasında olan kadınların artık meydanlarda oluşu,gücün kadında olduğunun yegane kanıtıdır.
Kadınlar güldür,çiçektir zırvalıklarını aşan bir toplum olmamız dileğiyle.
Kadınlar kadındır.
Güç kadındadır.
Sevgiyle...❤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAHZA
Teen Fiction21 mart 1998 tarihinde, saat 03.45' de bir yetimhanede yangın başladı. * Düşünün isterim; anne ve babasız bir başına büyümenin nasıl bir şey olduğunu. Bir de sizden tonlarca ağırlık fazla,binlerce odalı, geceleri ormandaki uğultu sesinden korkarak...