Dört günden beri peşimde Asrın ile geziyordum. Nereye gitsem orada bitiyordu. Amor ile en ufak yaklaşımımda araya giriyor sinir kat sayım yükseliyordu. Bir yandan hoşuma gidiyordu. Sonuçta sevdiğim kişi benime ilgileniyordu.
Bazen düşünmüyor değilim. İçimde benden iki tane varmış gibi geliyordu. Bir yanım ondan nefret ediyor, diğer yanım onu istiyor ve seviyordu. Onunla geçirdiğim her dakika, her saat hem işkence, hem de bir ödül gibi geliyordu. İkiye bölünüyordum ve bu durum içimde patlamalara yol açıyordu. Ve işin sonunda sağlıklı bir Aleph kalacak mıydı orası benim için meçhuldü.
Turuncu tarafından işgal edilmiş odamda, erken uyanmanın vermiş olduğu rahatsızlıkla bu sikik sokuk şeyleri düşünüyordum. Onunla birlikte olduktan sonra değişmişti. Bu iyi bir şeydi ama içim rahat değildi. Daha öncesinde arkamdan 'ibne' diye bağıran adam peşimden ayrılmıyordu. Başım ağrıyordu. Üzerimdeki turuncu battaniyeyi büyük bir çaba sonrası üzerimden attıktan sonra ağrı kesici için mutfağa indim. Tezgahın üzerinde bana bakan ilaçlara yönelip aralarından bir kaç tane yuttum. Daha sonra su ısıtıcısına çay için biraz su koyup beklemeye başladım. Tık sesini beklerken kapının zilinin sesini duymamla şaşkınca etrafa bakıyordum. Şaşıracak bir şey yoktu ama düşünmekten beynim bulandığı için akıllı bir şekilde hareket edemiyordum. Yavaş hareketlerle gidip kapıyı açtığımda karşımda bir adet sırıtan Asrın bulmam ile kapıyı kapatmadan arkamı dönüp mutfağa gitmiştim. Arkamdan garip sesler çıkararak geliyordu.
''Naber lan manit'' dediğinde gözlerimi devirip henüz kaynamayan suyun üzerine bir bardak daha ilave edip onun karşısına, masaya oturdum.
''Asrın, biz sevgili değiliz. Şu söylemlerinden vazgeç'' deyip başıma masaj yapmaya devam ettim.
''Peki, kahvaltı ettin mi? Hasta gözüküyorsun. Bir şeyler yiyip uyu hemen.''
''Beni bu kadar düşünme, heteroluğun zarar görür birader'' deyip kaynayan sudan kahve yapmak için ayağa kalktım. Biri bol şekerli, diğeri şekersiz kahveleri masaya bırakıp tekrar aynı yerime oturdum.
''Dört gün önce falan o heteroluk zarar gördü zaten'' dedi fısıltı gibi ses tonuyla.
''Asrın,sen Nefes'e aşıksın. Bunu ikimizde biliyoruz. Ve siz bir ilişkinin içindesiniz. Sen benimle oluyorsun daha sonra peşimden ayrılmıyorsun. Kısacası garipsin. Manit manit diye peşimde dolanıyorsun, bu sana daha çok bağlanmama sebep oluyor. İçimdeki şey büyüyor'' deyip kalbimi gösterdim. Gözlerime birkaç saniye bakıp ayağa kalktı.
''Kahvaltı etmedin değil mi? Bir şeyler hazırlayalım, sonra uyursun. Ben bir şeyler almıştım, otur'' deyip vestiyere yöneldi. Bileğinden tutup kendime çektiğimde alık alık suratıma bakmaya başladı.
''Eğer bu işin sonunda canım yanarsa, seni pişman ederim. Seni ne kadar çok sevsem de, uğrunda ölsem de sana cehennemi yaşatırım'' deyip dilimle dudaklarını aralayıp alt dudağını dişledim. Kulağının altına ıslak bir öpücük bıraktım. ''Beni anladın değil mi Asrın?'' dedim daha sonra yüzümdeki yarım gülümsemeyle.
''Evet, a-anladım'' dedi boğuk çıkan sesiyle.
''O zaman kahvaltı edelim'' deyip göz kırptım.
------------------------------------------------------------------
Televizyonun karşısında uyukluyorduk ikimizde. Asrın kafasına omzuma koymuş, ayakları sehpanın üzerindeydi. Benim ayaklarım Asrın'ınkilerin üzerinde garip bir şekilde televizyon izliyorduk.
''Asrın kalk, belim tutuldu öküz gibisin amınakoyim'' deyip itekledim onu üzerimden.
''Sen benim üzerimdesin mankafa, sen kalk'' dediğinde ayaklarını sehpanın üzerinden çekip ayağa kalktı. Üzerini düzeltip tekrar bayık bakışlarını üzerimde sabitledi.