kararsızlıkta zirveleri yaşıyorum yeminle, en sonunda Aleph'i uçurumdan atıcam o olcak. Asrın ile birleştirsem olmuyor, Amor ile zaten olmaz. Venüsü ben bile unuttum. Ensest mi yapayım ne yapayım amk?
Asrın Nefes'e yardım etti ama aslında çok bir şeyde yapmadı. Düşününce sizde hak veriyosunuz. Vermiyosanız bile verin. Lütfen yani. Venüs'ü de düşünüyorum ama sadece düşünüyorum. Kafamın içinde unicornlar çiftleşiyo.
(bölümlerin arasındaki okunma sayısında çok fark var, boyum gibi mesela sdkfjskdlf)
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
amor: khavlatıya gidelimmi*
amor: kahvaltıya gidelim mi?
amor: seninle konuşmam gereken şeylr vart
aleph: bana gel, ben sana hazırlarım :d
amor: yapma
aleph: iyi misin? bir şey mi oldu?
amor: değilim. konuştuktan sonra iyi olacağım.
aleph: anlamıyorum, akşam iyiydik sabahına ne oldu?
amor: *konum*
amor: sence ne oldu Aleph. akşam iyiydik, gece ne oldu?
görüldü
amor: attığım konuma gel.
aleph: tamam
------------------------------------------------------------
Bunun adı korkuydu. Kaybetme korkusu. Turuncunun hakim olduğu odamda, soğuk nevresimlerin üzerinde otururken aklımda olan tek şey Amor'u kaybedeceğimdi. Gece ne oldu demişti. Asrın ile konuştuğumdan haberi olmalıydı. Hızla yataktan kalkıp yerde, sepetlerin içinde duran toplara tekmeyi geçirmiştim. Sikik hislerimden nefret ediyordum. Ne vardı sanki Asrın piçine duyduğum aşkı Amor'a duysaydım. Kalbimi çarptıran kişi Amor olsaydı. İnsan seveceği kişiyi seçemiyordu işte. Eğer seçebilseydi insan seveceği kişiyi, kayıtsız şartsız Amor derdi kalbim. Hoşlandığım ya da hoşlandığımı sandığım, bir kardeşten farksız biriydi hem gözümde hem kalbimde. Bunu düşündükçe bile gözyaşlarımın göz pınarlarımı zorluyordu. Onu kandırmıştım. Seni seviyorum demiştim. Evet, deliler gibi seviyordum ama onun isteyeceği türden bir sevgi değildi benim sevgim. Hikayenin en başından beri üzülen bendim. Peki şimdi neden en masum kişiyi üzmüştüm?
------------------------------------------------------------
Attığı konuma geldiğimde sinir ve stresten içeriye giremiyordum. Stresim, içeriye girip onu görmekten kaynaklanıyordu. Sinirim ise hem kendime, hemde Asrın'aydı. Ne diye içimdeki hisleri ona dökmüştüm ki? Belliydi hemen Amor'a yetiştireceği. Ki söylemeseydi, bu yalanı ne kadar devam ettirebilirdim ki? Ben bile yalan olduğunu Asrın ile fark etmişken!
Kırmızı ve morun hakim olduğu cafenin civarına baktığımda çalıştığım yere çok yakın olduğunu farkettim. Hatta yakından çok yan yanaydı. Aklım Amor ile doluyken buraya nasıl geldiğimi bile bilmiyordum. Ayakkabılarımın ucuyla yeri eşelerken cebimde titreyen telefon ile dikkatimi ona verdim.
amor: daha ne kadar bekleyeceğim?
amor: içeri gel.
Ne yani, beni görüyor muydu? Kafamı hızla iki yana sallayıp cafeye girdim. Olan ve ölene çare olmuyordu. Gözlerimle içeriyi hızla tarayıp, cafenin en ücra köşelerinden birinde, saksıda yetiştirilen benim boyumda bir ağaç fidanının dibinde elinde kahve kupasıyla bana bakıyordu. Üzerindeki pembe sweatshirt ile tam bir çocuk gibiydi. Gerçekten çok sevilesiydi. Düşüncelerimden kurtulmak adına kafamı hızla sallayıp temkinli adımlarla ona doğru ilerlemeye başladım. Masaya varıp, sanadalyeye oturduğum anda Amor elini kaldırmış garsonu çağırmıştı.