Uyandığımda güneş çoktan açmıştı. Odanın içini toz bulutu doldurmuştu. Kapının yanındaki masanın üstünde Meleğin bana bıraktığı bir not vardı. Notta bir kaç gün okula gelmesen iyi olur,gerekli işlemleri halletim ve alkolden uzak dur yazıyordu.
Yastığın her yeri kan olmuştu. Yapılacak bir sürü iş vardı. Arabaya benzin katmak, markete gitmek. Odayı topladıktan sonra kısa bir duş aldım ve üzerinde minik uzaylıların olduğu siyah bir tişört giydim. Aşağıya indiğimde etraf çok düzgün duruyordu,sanırım evden gitmeden önce etrafı toplamıştı.
Buzdolabına baktığımda küçük bir parça peynir "burada sadece ben varım naber" dermiş gibi bana bakıyordu.
Tam yukarı tekrar çıkıyordum ki kapı sert bir şekilde çaldı.
Bu saatte gelen birinin bana iyi bir şey getirmeyeceğini hissetmiştim. Kapıyı açtım.
Karşımda 3 tane polis duruyordu.
En arkada duran oldukça kısa ve pala bıyıklıydı.
Aynı çaycı hüseyine benziyordu. Diğer ikisi de ikizdi galiba.
Aynı tarafa taranmış siyah saçları ve kirli sakalları vardı.
Bana dün yaşanan bar olayını anlatmamı istediler.
Ben ise nezaketen içeri geçebilirsiniz dedim.(içeri gireceklerini tahmin etmemiştim tabi) bir kaç sorudan sonra dün ki zengin çocuğun fotoğrafını gösterdiler ve "size saldıran kişi bu muydu?" dedi polislerden bir tanesi.
Ben de sakin bir şekilde "iki elinde de ejderha ve çiçek dövmesi vardı ellerine bakmanızı tavsiye ederim" dedim.
Minik boylu olan polis telsize bir kaç şey homurdandı ve bir kaç dakika sonra cevap geldi.
Dediklerine göre tam da aradıkları kişiyi bulmuşlar.
Şikayetçi olup olmadığımı sorduklarında olay daha fazla uzamasın diye "şikayetçi değilim" dedim.
Bunun üzerine bir kaç şey not edip gittiler.
Kapıyı kapattıktan sonra kendi kendime "bu piçin bana bela olacağını biliyordum" dedim ve hızlıca üstümü değiştirip markete gittim.
Markette insanların tuhaf bakışlarına mağruz kaldım.
Sanki ben istemişim bu çarşaf kadar beyaz olan teni ve görünüşü. Marketten geri döndükten sonra araba için benzinlikten benzin aldım ve eve döndüm.
Kahvaltıyı yaptıktan sonra etrafı topluyordum ki kapı tekrar çaldı. Kapıyı açtım.
Karşımda melek duruyordu. Saçları gayet iyi bir şekilde taranmış üzerinde gri bir tayt ve üstünde Aliens! Yazan siyah bir tişört giyiyordu.
Uzun bir süre bakıştıktan sonra "haftasonu çiftliğe gidiyorum benimle gelmek ister misin? Hem biraz kafa dağıtmış olursun" dedi.
Ben de "aslında bara gitmeyi düşünüyordum ama" dedim.
Bana sen şaka mısın dermiş gibi bir bakış attıktan sonra "geliyo musun gelmiyo musun" dedi ben de "gelirim" dedim. Cevabımdan pek bir memnun olmuş olmalı ki "seni özel bir misafir ile tanıştırıcam" dedi. Ardından güldü ve gamzeleri ortaya çıktı.
Onun gamzelerini gördüğümde resmen büyüleniyordum. "kim ile acaba?" diye sordum.
"Orasını da gidince görürsün" dedi. Sonra kısa bir sessizlik oldu.
"İçeri geç kapıda kaldın" dedim ve içeri girdi.
(tabi bunu tahmin etmemiştim. bugün ikinci kez oluyordu bu. tuhaf biraz değil mi? ) mavi renkli tekli koltuğa oturdu ve ben de onun karşısındaki koltuğa geçtim.
Ona dün odadayken onu ağlıyormuş gibi olduğunu söyledim.
Bir anda yüzü asıldı.
Ne olduğunu anlatmak ister misin diye sorucaktım ki
"önemli bir şey değildi boşver" dedi. Kısa bir sessizlikten sonra etrafı onun mu topladığını sordum ve haliyle evet dedi.
Küçük bir teşekkürden sonra kahve hazırlamak için ayağa kalktım.
"Hiç gerek yok zaten benim işim vardı gitsem iyi olcak" dedi
"peki" dedim ve onu uğurladım. Melek bazen çok tuhaf bir kız olabiliyordu.
Bir yandan da merak ediyordum acaba beni kim ile tanıştıracaktı? Belki sevgilisi ile falan olabilir diye düşündüm.
Gerçi sevgilisi olup olmadığını bilmiyordum tabi.
Kısa bir dinlenmeden sonra evi süpürüyordum ki yukarı kattan bir ses geldi.
Merdivenleri çıktıktan sonra odaya girdim ve odadaki camın boydan boya patlamış tuzla buz olmuş olduğunu gördüm.
Ne olduğunu anlamaya çalışırken. Yatağın kenarında kağıda bağlanmış bir taş buldum. Kağıdı açtığımda
"Bu iş burda bitmedi piç hayalet" yazıyordu.
İlk başta komiğime gitmişti çünkü bu duyduğum en saçma hakaret olabilirdi
piç hayalet mi? ciddi misin? bu nasıl bir sövme şekli.
Patlamış camdan dışarı baktığımda gri renkli bir arabanın uzaklaştığını gördüm.
Ben baktıktan bir iki saniye sonra köşeyi dönüp yok oldu.
İlk başta polis çağırmayı düşünmüştüm ama sonra bundan vazgeçtim.
Niye vazgeçtiğimi hatırlamıyorum tabi.
Belki de vazgeçmesem bu kadar çok olay yaşanmazdı.
Sandalyeye oturup bunu kimin yapmış olabileceğini tahmin etmeye başladım.
İlk bardaki çocuk aklıma geldi ama benim evimi nerden bulabilirdi ki? belki de beni takip etti.
O an aklımda bir sürü soru işareti vardı. Atılan taş bir yana bu camı kim yaptıracak? sanırım bunun cevabı benim.
Her neyse ne demişler
göte giren şemsiye açılmaz.
Etrafı temizleyip camı tamir ettirdikten sonra hava epeyi kararmıştı ve ben çok yorulmuştum. Kendimi yastığa attığımla bir uyudum.
O gün ki rüyamı çok net bir şekilde hatırlıyorum.
Çok uzun mavi renkli bir koridordaydım ve karşımda sude çocuk haliyle duruyordu ama ben çocuk değildim.
Üzerinde en sevdiği beyaz çizgili kırmızı elma desenleri olan pijaması vardı.
Elinde ona çizdiğim resimi tutuyordu. Ona doğru yürüyordum ama bir türlü ona yaklaşamıyordum.
Bana elini uzatıyordu ve elini tutmaya çalıştığımda
"barış hani gelicektin?niye gelmedin?" diyordu.
Bana soru soruyordu ama ben cevap veremiyordum.
Elini tutmaya çalıştığımda daha da uzaklaşıyodu.
Sonra duvarlar birbirlerine doğru yaklaşmaya başladı ve duvarların arasında yardım et barış nerdesin diye seslenirken kayboldu.
koridorun sonunda küçük elleri belirdi. Sadece elleri vardı ve etraf bir birine giriyor ve sallanıyordu ona doğru koştukça daha da fazla bağırıyordu en sonunda ise tam ellerini tutarken duvar onu içine çekti ve geriye doğru sırt üstü bir şekilde yere düştüm. Gözlerimi açtığımda karşımda oturuyordu yere bakarak ve ağlayarak "neden gelmedin? bana yalan mı söyledin? beni unuttun mu yoksa?" Dedi kafasını bana çevirdiğinde göz çukurları boştu.
Geriye doğru kaçmaya çalıştığımda
Bana "neden kaçıyorsun yoksa korkuyor musun? artık arkadaş değil miyiz?" dedi ve küçük bir sevinç çığlığı attıktan sonra kolumdan tutup sürüklemeye başladı.
Hiç bir şey yapamıyordum. Kolu demir gibiydi. beni koridorun karanlık tarafına götürürken "oyun oynayalım gel ve benimle oyun oyna diyordu"
Beni duvarları peluş oyuncaklarla dolu bir odaya götürdü.
Bir sandalyeye oturttu.
Etrafta gözleri oyulmuş peluş bebekler,ayıcıklar vardı.
Bana doğru yavaşca yaklaştı ve "usluca burada otur ve beni bekle" dedi.
Ardından ışıkları kapatıp odadan çıktı. Kapı kilitleme sesi geldi.
Küçük dostumun bana ihtiyacı vardı. Bundan emindim ve verdiğim sözü tutacaktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS MELEĞİ ( TAMAMLANDI )
Romance(🎉TAMAMLANDI🎉)🎈 albino hastası tarih öğretmenin yıkılmış hayatına giren bir melek...