Teklifimi kabul etmişti.
Cidden çok şaşırmıştım ve mutluydum.
Ertesi gün Sahil kenarındaki bir kafe de buluşmuştuk.
Çok heyecanlıydım.
Ben geldikten yarım saat sonra geldi.
Üzerinde her zamanki gibi siyah bir tişört ve kot bir pantolon vardı. Gülerek yanıma geldi ve karşıma oturdu.
İkimizde konuşmuyorduk sadece gülüyorduk.
Sessizliği bozan ben oldum.
Ona
"mesajını gördüm... yani biz şimdi çıkıyor muyuz?" diye sordum. Gülerek
"sen beni seviyorsun değil mi? ben de seni seviyorum yani evet " dedi.
Bu Duruma alışmam bir haftamı almıştı.
O zamanlar neden tuhaf gelmişti anlamıyorum.
Aramızda herhangi bir engel yoktu. Kafeden çıkarken elini tutmuştum. İçim içime sığmıyordu ve çok mutluydum.
Melek ile sahil kenarında gezmeyi çok seviyordum.
Gezerken birbirimize bir sürü şey anlatırdık.
Bazenleri ona çiçek ve pamuk şeker alırdım.
Pamuk şekere bayılırdı.
Her ne kadar olgun gözüksede adeta için de küçük bir kız çocuğu vardı. Sahilde gezerken tebessüm ederek
"benden ne zaman hoşlanmaya başladın?" diye sordu.
Banklardan birine oturduk.
Ona
"okulda ilk gördüğüm zaman " dedim Gülerek
"vaay demek ilk görüşte ha? iyiymiş..." dedi.
İkimizde gülüyorduk.
Hava kararmaya başlamıştı.
Eve gittik.
Onu evin kapısına bırakırken yanağına küçük bir öpücük kondurdum.
Kendimi çok huzurlu hissediyordum ve garip bir şekilde mutluydum. Ertesi gün okula gittim.
Bir kaç öğrenci ikimizi sahilde görmüş ve bütün okula bir dedikodu konusu çıkmıştı.
Dersi işlemekte çok zorlanıyordum ve bu çok sinir bozucuydu.
Sınıftaki bir kaç öğrenci benimle dalga geçmeye başlamıştı.
Bir tanesinin ismi öyküydü.
Sevdiğim bir öğrenciydi ama bazenleri çok sinir bozucu oluyordu. Öykü gülerek "hocam siz rehberlik servisindeki hoca ile ne yapıyordunuz sahilde? Yoksa dertlerinizi ona mı anlatıyorsunuz?" dedi
ve bütün sınıf kahkaha atmaya başladı.
Sınıfın belalı tipi Koray ise
"hocam pek mutluymuşsunuz... tabi benim manita öyle taş olsa ben de mutlu olurdum" dedi.
Bu dediği bardağı taşıran son damlaydı.
Ona doğru dönüp "Evet çıkıyoruz sanane lan yavşak herif!" dedim. Korayı yakasından tutarak kapının dışına attım ve koridorun sonuna götürdüm.
Ona bakarak
"ben de senin hakkında bir sürü şey biliyorum... sözlerine dikkat etsen iyi edersin" dedim.
Saçlarını düzelterek
"ne gibi? söylesene hoca" dedi.
"Mesela öyküyü aldattığını biliyorum onun hakkında olan pis düşüncelerini biliyorum! onu kullandığını biliyorum bunları duymasını ister misin pislik?" dedim.
O sırada öykü bunu duymuş olmalıydı.
"ne? Sen beni aldatıyor musun?
Bir daha karşıma çıkma şerefsiz!" dedi ve ağlayarak sınıfa gitti.
İki hafta sonra koray okuldan ayrıldı. Bütün okul beni ve meleği biliyordu. Öğretmenler odasında otururken melek yanıma gelerek "sen ne yaptın bilmiyorum... ama öykü her teneffüs yanıma ağlayarak geliyor buna bir son ver" dedi.
Salak çocuğun yaptıklarının suçlusu ben olmuştum.
Meleğe bakarak
"onu senin çiftliğe götürmeye ne dersin bence kafa dağıtmak için iyi bir yer" dedim.
Bu fikir ona da iyi gelmişti.
Hafta sonu için bir plan ayarladık. Sabahın ilk ışıkları ile meleği almaya gittim.
Çok güzel giyinmişti.
Kısa bir kahvaltıdan sonra öyküyü almaya gitmiştik.
Mutlu görünüyordu.
Sanki aldatılan benmişim gibi.
Melek ön koltukta öykü ise arka koltukta oturuyordu.
Öykü bazenleri çok inatçı oluyordu ve O gün inatçı olduğu günlerden biriydi. Arka koltuktan
"ne zaman geliyoruz? ne zaman geliyoruz? ne uzun yolmuş!" diyip duruyordu.
Ona sessiz olmazsa dersten kalacağını söyleyince susmuştu.
Kısa bir sessizlikten sonra ikimize bakarak
"ne güzel bir çiftsiniz" diyerek güldü.
Ben de meleğe bakarak güldüm. Çiftliğe varmıştık.
Etrafta taze pişmiş ekmek kokusu vardı.
Sanırım buradaki kiracılar yapmıştı. Onları rahatsız etmeden arka tarafa doğru gittik.
Otların olduğu bölümde koyun veya herhangi bir hayvan yoktu.
Bütün hayvanlar ağıla götürülmüştü. Ağıla doğru yürümeye başladık. İçerisi çok kalabalıktı.
Ona meleğin koyununu göstermek istiyordum.
Melek hayvanları görünce çok mutlu olmuştu.
Yarım saatlik bir aramadan sonra meleğin koyununu buldum.
Koyunu kucaklayıp dışarı çıkardım. Koyun öyküyü çok sevdi.
İkiside çok eğleniyorlardı.
Öykü bana bakarak
"ismi yok mu? " diye sordu
ben de hafif gülerek
"ismi Henry" dedim.
Kahkaha atarak
"kim koyununa henry ismini koyar ki? komikmiş..." dedi.
Koyunun mavi gözleri parlıyor gibiydi.
Öykü Koyunu eve götürmek istedi. Onu vazgeçirmek çok zordu.
Sonunda pes etti.
Telefonun kamerasını ayarlayarak bir fotoğraf çektim.
Fotoğraf çok güzeldi çünkü koyun öyküye sarılmış gibi duruyordu.
Bu melekle ile çekildiğimiz ilk fotoğraftı sanırım.
Küçük koyun çok yorulmuştu. Hepimiz yere oturarak dinleniyorduk. Melek kiracılar ile konuşmaya gitmişti.
Öykü koyunu severken bir yandan bana
"neden böyle kötü birinden hoşlanmışım ki hataymış resmen!" dedi.
ben de "üzülme kötüler elinde sonunda cezasını alır.
Hem sen niye üzülüyorsun ki?
Seni kaybettiği için o üzülmeli.
Sen güzel birisin daha iyisini bulursun eminim..." dedim.
Koyun dediklerime katılırmış gibi meee dedi ve kafasını öyküye doğru salladı.
Öykü halinden memnun gibiydi. Çiftlikten birazcık uzakta olan bir restorana gittik.
Garip bir restorandı.
Sadece tavuk ile alakalı yemekler vardı.
Yemekleri yedikten sonra öyküyü evine bıraktım.
Gülerek
"ne iyi çocuk değil mi? Sana annelik yakıştı ha" dedim.
Bana bakarak
"çüş! sen de oha yani" dedi.
Meleği evine bıraktım.
Kendi evime doğru yol almaya başladım.
Yarın uzun bir pazar günüydü ve tamir edilmesi gereken bir araba vardı.
Sabahın ilk ışıkları ile arabayı alıp tamirciye götürdüm.
Araba iyice eskimişti ve yedek parça bulmak çok zordu.
Tamirci "burada bu arabaya uygun yedek parça şu anlık yok ama istersen yurtdışından bir şeyler ayarlarız tabi parasını ödersen" dedi.
Araba artık antika arabalar sınıfına girmişti.
Dükkanın kenarında tozlanmış bir mustang duruyordu.Tamirciye arabayı işaret ederek "bu kimin?" dedim.
Arabanın yanına giderek
"bu canavar mı ? Onu uzun zaman önce aldım" dedi.
"Küçük bir takasa var mısın" diye sordum.
Hemen kabul etti.
Arabanın farları yüzünden takas sonrası üstüne para vermek zorunda kaldım ama buna değmişti.
Arabanın hızını ölçmek için uzun bir yol buldum.
Hızı sonuna kadar kökledim.
Resmen uçuyordum.
Çok harika bir arabaydı ve ses sistemi geliştirilmişti.
Meleğin evinin önüne gittim ve kornaya bastım.
Camdan dışarı baktı
ve "oha" dedi.
Ona
"atla bakalım gezelim güzelim" dedim.
Demez olsaydım.
Orda kendimi keko gibi hissetim. Melek arabaya bindi ve bir kaç tur attık.
Arabayı çok beğendi.
"bende sürmek istiyorum" dedi.
İlk başlarda güzel gidiyordu.
Sonra direksiyon elinden kaydı ve araba yanlamaya başladı.
Frene bastı ve kafamı ön tarafa çarptım.
İkimizde deli gibi gülüyorduk.
Melek Burnumun kanadığını görünce "özür dilerim sen iyi misin" dedi.
Ona "iyiyim hadi eve gidelim ama bu sefer ben süreyim olur mu?" dedim.
Meleği eve bıraktım.
Arabayı garaja soktuktan sonra evin çok dağınık olduğunu fark ettim. Yüzümü temizledim ve etrafı toplamaya başlamıştım ki Sude beni aradı.
Telefonu açtım "alo?" dedim.
Sude neşeli bir şekilde
"barış sen misin? bir şeyler söyleyecektim de... ondan aradım" dedi.
"Buyur tabi söyleyebilirsin" dedim. "Yarın uygunsan sahil kenarındaki kafe de buluşmaya ne dersin?"
diye sordu.
Ona
"yarın gelemem ama 2 gün sonra olur" dedim.
"Peki" diyip telefonu kapattı.
İçimde kötü bir his yoktu ama merak ediyordum.
Acaba benimle ne konuşacaktı?
Yaz tatiline girmemize iki hafta kalmıştı.
Ben melek ile otele gitmeyi planlıyordum.
Tabi o sapık adamın oteline değil. Güzel ve iyi bir otele.
Bu fikrimi daha meleğe söylememiştim ama beğeneceğine emindim.
Bunları size anlatıyorum çünkü gerçekleri birilerinin bilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Belki bir gün sizinde karşınıza melek gibi bir insan çıkar ve bütün hayatınızı ve hayatınızdaki olumsuzlukları değiştirir.
Kim bilebilirdi ki melek ile benim böyle olacağımı.
Ben onu güzel olduğu için sevmiyordum ben onu benim eksik parçalarımı tamamladığı için seviyordum.
Ne olursa olsun arkamda olduğu için. Karanlık ve yalnız hayatımda bana ışık olduğu için seviyordum.
O ben de ne bulmuştu bilmiyorum ama ben onda kendimi bulmuştum.
O kendini tanıyordu nasıl biri olduğunu çok iyi biliyordu.
Beni de biliyordu ama birini yarı yolda bırakmak ona göre bir şey değildi.
Onca olaya rağmen ne zaman yardıma ihtiyacım olsa o benim yanımdaydı.
Çok kafa dengi biriydi biliyor musunuz?
Çok eğlenceli falan.
Hani bazen kendinizde eksik bulduğunuz şeyleri bir başkasında ararsınız sonra karşınıza öyle biri çıkar ki
"vay anasını bu tam istediğim kişi!" dersiniz.
İşte öyle bir şeydi melek.
Melek adı üstünde tam bir melek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS MELEĞİ ( TAMAMLANDI )
Romance(🎉TAMAMLANDI🎉)🎈 albino hastası tarih öğretmenin yıkılmış hayatına giren bir melek...