bölüm-9 kaçabilirsin ama saklanamazsın

45 10 3
                                    

Orman gittikçe sıkılaşıyordu. Olabildiğince sessiz gitmeye çalışıyordum.
Son derece sessiz gittiğim bir anda uzaklardan " anayi avradiyi " diye bir ses geldi. Etrafa bakınırken tamirci tulumlu amcayı gördüm. Elinde büyük bir odun parçası vardı.
Ona işaret yaptım ve yanıma geldi. Bana bakarak "valla kardaş bu nedir lo nereye geldik bilmiy" dedi. Ben de
"Sanırım şuan bir insan avının içerisindeyiz" dedim.
Beraber ilerlemeye başladık. Ağaçların arasında büyük bir kaya parçası gördük ve üstünde demir bir beyzbol sopası vardı. Hemen sopayı aldım ve amcaya dönerek "bu arada adın nedir?" dedim.
Bana bakarak
"valla kardaş adım ahmet tamirci ustasıyım işimin hastasıyım sen kimsin?" dedi.
Ben de "ben barış,tarih öğretmeniyim" dedim.
Tarih öğretmeni olduğumu duyunca pek mutlu oldu.
Beraber yürümeye başladıktan beş dakika sonra arkamızdan araba sesleri geldi. Koşarak bir mağaraya girdik.
Mağaranın içi duman doluydu tam "noluyor ulan?" derken içeride takım elbiseli genci gördük.
Sanki burda hayat mücadelesi veren tek kişi bizmişiz gibi oturmuş ot içiyordu.
Sinirli bir şekilde
"napıyon sen burada!" dedim.
Baygın gözlerle bakarak "valla moruk burası fena bir mekan değil yani anlatabiliyor muyum" dedi.
Tamirci ahmet usta sinirlenerek "herif götüne dabancayı dayadımıydı görürsün sen" dedi.
Genç bir anda ayağa kalkarak  "eline almış bir tahta parçası geziyor etrafta bira fiçısı" dedi.
Hepimiz şok olduk.
Ona bakarak "sen rapçi falan mısın?" dedim. O da  "evet " dedi  "bu takım elbise ne alaka" diye sordum.
Bana bakarak
"rap yapıyoruz diye takım elbise giyemeyez miyiz?" dedi.
Yola üç kişi devam etmeye başlamıştık. Beni takip ediyorlardı. Çünkü birinin kafası uçmuş diğeri ise pek zeki biri değildi.
Ortalıkta bir sessizlik olmuştu ki ağaçlarda ki hoparlörlerden "volkan is coming" diye bir ses geldi.
Tamirci ahmet bana dönerek "galla kardaş biz nereye gelmişik vulkar iz kamik nedir lo!" dedi. Tam ona anlatmaya çalışıyordum ki bir atv sesi geldi. Hemen çalılıkların arkasına saklandık.
Aracı süren kişinin insan olduğuna inanmak epeyice zordu.
Arkasında büyük harflerle volkan yazılı kırmızı bir ceket giyen,kel,iki metreyi geçen bir boyu olan dev gibi bir adam duruyordu karşımızda. Tamirci ahmet bana dönerek
"kardaş bu nedir töbe yarabbi napcaz şimcik" dedi. Takım elbiseli genç bir anda "volkan geldi boku yedik tarih öğretmeni kurtar bakalım bizi e nolacak şimdi" dedi.
Aklıma tarih derslerinden kalma bir taktik geldi.
Tamirci ahmeti volkanı taşların yanına çekmesi için yem olarak kullandık. Ahmet tombul olmasına rağmen oldukça hızlı koşuyordu.
Bir yandan koşarken " anayi avradiy anayi avradiy!" diye bağırıyordu. En son volkanı taşların olduğu kısıma getirdi. Ben de taşların üstünden volkanın üstüne atlarken demir beyzbol sopasını kafasına geçirdim. Sopa yamuldu. Tam kaçarken volkan beni tuttu ve savurmaya başladı. Rüzgarda uçan yaprak gibi sağa sola doğru uçuyordum. O sırada tamirci ahmet koşarak geldi ve "beygir adam bırak hocayı!" diye bağırarak adamın kafasına odun parçasını geçirdi.
Bu volkana pek etki etmemişti.
Beni bıraktı. Yerde sürünerek bir ağacın altına gittim. O sırada volkan ahmeti topa çevirmişti. Bir sağa bir sola atıyordu. Etrafta fırlatmak için taş ararken volkanın atv'sini gördüm. Anahtarı üstündeydi. Atv'ye doğru koştum. O sırada ahmet hâlâ dayak yemeye devam ediyordu. Takım elbiseli genç ise biz planı kurarken bayılmıştı.
Atv'ye bindim ve volkana doğru sürmeye başladım. O kadar hızlı çarpmıştım ki volkan yere serilmişti. Ahmet taşların yanına yuvarlanmıştı. Ahmeti kaldırdım.
Bana bakarak
"valla kardaş herif beni oyuncak etti bel kemiklerim mal oldu" dedi.
O sırada volkan homurdanmaya başladı.
Arkamızı döndüğümüzde atv alev alıyordu ve volkan altındaydı.
İkimiz takım elbiseli genci kaldırarak koşmaya başladık.
Volkan aracın alev aldığını görünce "yardım edin ulaaan yanıyorum!" diye bağırdı biz de gülerek "yanıyorsun fuat abi hem de çırağan sarayı gibi" dedik.
Volkan sinirlenmişti. Tam "ananı..." demişti ki atv patladı ve volkandan geriye kalan tek şey bir kaç parça kıyafet oldu.
Ortalık kan gölüne dönmüştü.
Takım elbiseli genç
bize bakarak "patladı volkan heryer oldu kan bizim hocaya bak lan!" dedi. O sırada hoparlörden eylülün sesi geldi "volkan orda mısın?" dedi. Biz de "volkan artık devre dışı " dedik. Tekrar koşmaya başlamıştık bu çok çılgıncaydı.
Belirli bir süre sonra çalılıkların içinde tabanca bulmuştuk. Sadece altı tane mermisi vardı.
Yamuk beyzbol sopasını takım elbiseli gence verdim
çünkü silah kullanabilecek bir durumda değildi.
Uzun uğraşlar sonucu topraktan bir yol bulmuştuk. Yolun sonunda turuncu tişörtlü gençlerden bir tanesi duruyordu. Onu da yanımıza aldıktan sonra takımımız tamamlanmıştı. Yolun geri kalanında araçlı bir adam duruyordu. Sanırım eylülün adamlarındandı. Arabayı tamir etmeye çalışıyordu. Bu araba bizim kaçış arabamız olabilirdi ve adamın elinde hafif makineli bir tüfek vardı. Hiç bu adamla uğraşmak istemedim uzaktan kafasına ateş etmek istedim ama bunu yapıp yapmamak konusunda kararsız kaldım.
Turuncu tişörtlü genç "ben yaparım bu insanlar benim kardeşimi benden aldılar bırak ben yapayım" dedi.
Hiç itiraz etmeden silahı ona verdim. Bir anda adama bir kaç kez ateş etti. Mermilerin hiçbiri adama denk gelmedi. Koşarak adamın üstüne gitti ve silahı adamın burnuna attı.
Sonra yerden silahı tekrar alarak adama ateş etti.
Koşarken adam onu fark etmişti ve onu kum torbasına çevirdi.
Turuncu tişörtlü genç ve adam ölmüştü.
Ona yardım etmeye çalıştığımızda "beni boşverin... arabaya binin ve hemen gidin hızlı olun!" dedi. Arabaya bindik.
Elimde çok sağlam bir hafif makineli tüfek vardı.
Arabayı ahmet sürüyordu ben ise silah ile etrafı kontrol ediyordum.
Düzgün bir yola çıktık.
Depoyu hafiften görmeye başlamıştım.
O sırada arkamızda eylülün içinde olduğu bir araba belirdi.
Eylül pis pis sırıtarak "bu çok eğlenceli olacak" dedi ve ateş etmeye başladı.
Ben de ona ateş ediyordum.
Etraf savaş alanı gibiydi.
İki araçta depoya doğru gidiyordu.
Sonra bir anda ahmetin "anayi avradiyi! anayi avradiyi!" diye bağırması ile arabayı ağaca çarptık. Arkamızdan eylülün arabası çarptı. Arabadan inerek koşmaya başladık. Bir yandan depoya koşarken bir yandan ateş ediyorduk.
Ormanın çıkışını görmüştük. Arabanın içinde bir sürü tabanca mermisi vardı.
Ahmet sağa sola sıkarak koşuyordu ki eylül onu delik deşik etti. Ahmet her mermi yediğinde "anayi avradiyi! anayi avradiyi!" diyordu.
Aniden yere yıkıldı.
Takım elbiseli genç yerden silahı alıp
"kız patlattı bira fıçısını oysa sevmiştim ben onun kıçını çünkü bulamadım daha sıkısını" dedi ve silah ile şov yapmaya başladı. Deponun içine kadar beni korudu. Eylül çok sinirlenmişti yanındaki rus kıza dönerek "natasha! natasha!" diye seslendi ve rusça bir şeyler söyledi. Deponun içi benzin ve bir sürü yanıcı madde ile doluydu. Ben deponun içinde natasha ve eylül ile çatışırken takım elbiseli genç araçlardan birine binmiş gidiyordu. Giderken "gidiyorum buradan kurtulacağım bu manyaktan natasha da pek tatlıymış verseydi numarayı aman aman" dedi ve gazı kökleyerek kaçtı.
Eylül ve natasha'ya karşı sadece ben vardım. İkisi deli gibi ateş ediyordu. Uzaklarında sıvı bir sızıntı gördüm. Ona doğru ateş ettim. Patlamanın etkisi ile Öyle bir sallanma oldu ki herkes bir tarafa kaydı.
Eylül kafasını duvara çarptı. Onlar sarsıntı geçirirken ben eşyalarımı kutunun üstünden alıp arabaya koşmaya başlamıştım.
Natasha beni fark edip elini silaha doğru götürdü. Namluyu ona doğru tutarak ateş ettim. Mermi elini sıyırdı. Arabaya bindim sonra fark ettim ki bu benim arabamdı. Kendi arabamla beni buraya getirmişlerdi. Eylül çarpmanın etkisi ile bayılmıştı    Natasha ise yerde elini tutarak yatıyordu.
Depoya doğru gelen tek bir yol vardı. Yapmam gereken yolu takip etmekti. Heryerim toprak olmuştu. Melek beni bu halde görürse kesin bir şeyler olduğunu anlardı.
Ben meleği bu olayların içine katmak istemiyordum. Bu benim halletmem gereken bir işti. Melek çok temiz kalpli biriydi bu işlere göre değildi.
Ben ise silah kullanımı konusunda gayet iyiydim çünkü 18 yaşıma girdiğimde yetimhaneden çıkmıştım. İlk çalıştığım yer içinde çeşitli silahların olduğu bir silah dükkanıydı. Bana silahları satan özgür ile orda tanışmıştık.
Hava epeyice kararmıştı.
Melek beni görmesin diye uzun yoldan dönerek gelmiştim.
Eve girdim.
Her şey gayet düzgündü.
Garip bir şekilde içimde ürperti veya herhangi bir korku yoktu.
Hiç olmadığım kadar cesur hissediyordum.
Masanın üzerinde eski bir 3310 vardı. Telefon çalmaya başladı.
Telefonu açtım kalın bir erkek sesi hırıltılı bir şekilde "iyi işti kaçmayı başardın sağlam adamsın seninle iyi anlaşacağız" dedi
Ben de sinirli bir şekilde
"kimsiniz ulan siz? ne istiyorsunuz ? savaş mı istiyorsunuz ? hepiniz gelin yok edicem sizi! hiç birinizden korkmuyorum!" dedim.
Telefon kapandı.
Silahlarımı valizin içine koyup üstüne bir kaç kıyafet koyduktan sonra üstümü değiştirdim.
Meleğin evine gittim.
Kapıyı tıklattım.
Bir ses gelmedi.
Tekrar vurdum.
Yine ses gelmedi. İçimi bir korku sarmaya başlamıştı.
Üçüncü kez vurmaya kalktığımda kapıyı melek açtı.
Yüzünün heryeri göz yaşıydı.
Gözleri kızarmıştı.
Bana baktı "barış" dedi ve bir anda bana sarılarak ağlamaya başladı.
"ne oldu?" dedim.
Kapıdan içeri girdim,valizi koridora bıraktım ve koltuklardan birine oturdum.
Yanıma oturdu. Tekrar sarıldı ve "barış annem..." dedi.
Meleğin son aile ferdi vefat etmişti.
"nasıl olmuş?" diye sordum.
Uzun bir süre boyunca anlattı. Ardından annesiyle alakalı bir kaç anısını söyledi.
Ağlarken uyuya kaldı.
Ona bugün yaşadıklarımı anlatsam sanırım intihar etmeye giderdi.
Göz yaşları üstünü ıslatmıştı.
Uyurken o kadar narin ve masum oluyordu ki
Kıyamıyordum ona. Çok güzeldi.
Onu uyurken görünce aklıma hep bana bir masal anlat baba şarkısı geliyordu.
Yıkılmış hayatıma renk katan tek kişiydi o. Beni düzelten tek kişiydi. Benim tutunduğum tek daldı.
Benimki geçici bir heves değildi.
Ona bağlanmıştım.
Kendimden bir parça gibiydi. Eksik parçalarımı tamamlıyordu ve cidden onu çok seviyordum.
Onu kucakladım yatağına doğru yatırdım. Tam kalkıp gidiyordum ki kısık gözler ile "barış gitme" dedi ve bir kaç bir şey geveledi dedikleri pek anlaşılmıyordu.
İç çekerek "sen içtin mi ?" diye sordum.
Gözlerini kapattı ve
"olabilir belki biraz" dedi.
Çöp kutusunda 4 şişe vardı.
Ona bakarak "belli oluyor" dedim. Tam tekrar kalkıp gidiyordum ki kolumdan tutarak 
"nereye gidiyorsun? beni bırakma..." dedi.
Ona "salona uyumaya gidiyorum" dedim.
Kafasını sallayarak "peki" dedi. Odanın kapısından çıkıyordum ki yine bana
"barış" diye seslendi
"efendim" Dedim.
Gözleri kapalı bir şekilde kafasını bana çevirerek
"sen iyi birisin artık düzeldin..." dedi ben de "yani haklısın öyle" dedim. Sonra acı bir gülümseme ile
"iyi ki varsın seni seviyorum" Dedi...

ŞANS MELEĞİ ( TAMAMLANDI )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin