Mafya bozuntusu Kenan meleğe kafasını takmıştı.
Aslında meleğe dokunmaya çalıştığında kendi ölüm fermanını imzalamıştı.
Şuan akıllarda bir soru işareti var. Nasıl başardım?
Tam olarak şöyle oldu.
Kenan kahkaha atıp telefonu kapadıktan sonra hızlıca harekete geçtim.
Meleği bulması an meselesiydi. Telefondan Hüseyin'i aradım. Telefonun karşısında ihsan vardı ( hüseyin'in sağ kolu olan adam ) eşyaları kontrol ederken bir yandan telefona bakarak
"alo Hüseyin bey orda mı acaba?" dedim.
İhsan
"yav kardeş hüso ağa toplantıdadır o sonra seni arar" dedi.
"Ne toplantısı ya acil bir şey soracaktım ben" dedim.
Tam sen sonra ara diyecekti ki arkadan Hüseyin'in bağırdığını duydum.
"yav ehsan getir hele telefonu ne toplantısıdır lo" dedi.
Bir kaç saniye sessizlikten sonra telefonu eline aldı.
Mutlu bir şekilde
"sonunda... Hüseyin söyle bana sizin bu Kenan ile olan tuzak toplantı ne zamandı?" Dedim.
Kısık bir ses ile
"yav kusura bakma yav bu salağa dedim toplantı deme diye... ne toplantısı burada oturmuşuz çiğköfte yiyoruz adam sana toplantı diyor neyse kenanla iki gün sonra buluşacağız uçuracam onun kellesini" dedi.
Masaya oturdum.
Meleğe bir şeyler söylemeliydim ve onu buralardan uzak tutmalıydım. Ona gerçeği söylemeyi düşündüm ama bir yandan ne yapacağımı bilmiyordum.
Sabah evine gitmeye karar verdim.
Ertesi gün uyandığımla bir meleğin evine gittim.
Kapıyı çaldım ama ses gelmedi.
Bir kaç defa daha kapıyı çaldım ama yine ses gelmedi.
Telefondan aramayı düşündüm. Meleğin telefonunu kenan açmıştı.
Kenan gülerek
"ne oldu yoksa telefonun karşısında meleğini mi bekliyordun salak?" dedi. Sinirlerim tepeme çıkmıştı.
Kenana küfür etmeye başladım. Telefonu kapattı.
Eve geri dönüp hızlıca silahlarımı ve eşyalarımı hazırladım.
Arabaya atladım ve son hız Hüseyin'in yanına gittim.
Hüseyin'in evine dalarak
"bir plan yapmalıyız melek ellerinde!" dedim.
Hüseyin kafasını kaldırarak
"melek mi ?o kimdir ?ne planı? ne oluyor? yeğenim anlat hele yav" dedi. Kısaca olanları anlattım ve bir plan kurduk.
O planın yanında kendi planımda vardı.
Hüseyin kutuya bakarak
"yav ne güzel yapmış adamlar bunu vallahi parmaklarımı yiyecektim az kalsın" dedi hafif kutuya eğilerek "harbi mi ya? o kadar mı güzeldi o? güzelde koktuydu biliyon mu?" Dedim.
Kutudan bir parça çiğköfte uzatarak "al yeğenim ye bak ne güzel yapmışlar" dedi.
Yedikten sonra
"güzelmiş... beğendim ama baharat biraz fazla mı olmuş ne değil mi?" dedim.
Ağzını temizleyerek
"olabilir tabi şimdi bizim yaptığımız daha az baharatlı oluyor neden diye soracak olursan baharat tadı kapatmasın diye ondan yani" dedi. Aniden ayağa kalkarak
"gözünü seveyim Hüseyin abi burada melek kaçırılmış plan yapıyoruz falan konu ne ara çiğköfteye geldi ya biz ne yapıyoruz Allah aşkına" dedim.
Kafasını sallayarak
"doğru diyon yeğenim ama güzeldi yani şimdi yalan olmasın" dedi.
İç çekerek
"güzel tabi de konu melek yani çiğköfte ne alaka anlamadım ben... neyse plan falan hazır sen yarın erkenden buluşma yerine gelirsin ben de gelirim bakarız ortama falan sonra tuzak falan hazırlarız" dedim. Hüseyin ayağa kalkarak
"tamam yeğenim ama bir çorba içseydin böyle olmadı" dedi.
Kapıdan çıkarken
"Allah aşkına Hüseyin abi ben diyorum melek sen diyorsun çiğköfte, çorba olmaz böyle ne alaka yani ben anlamadım seni ne değişik adamsın" dedim.
Eve vardım ve içeri girdim. Telefondan özgürü aradım
( bana silah satan arkadaşım)
özgür
"ya bak eve servis paket servis falan yapmıyorum ben bunu bilmiyor musun?" dedi.
Ona
"yani yap bir güzellik hadi be özgür" dedim.
Özgür iç çekerek
"ya moruk şimdi yolda çevirmeye denk gelirim polis falan bela bunlar yahu ondan yapmıyorum bi de yengen kızıyor eve polis mi bastırcan çok tehlikeli diyor" dedi.
Şaşırarak
"yenge mi ? Sen ne ara evlendin ya hiç de haberim olmadı görüyor musun? tüh... ismi ne yengenin? bu arada hayırlı olsun" dedim.
O da
"valla ya... düğüne falanda gelmedin sen... ayıp ettin yani... iki yıl oldu be hayvan söylemesem sesini çıkarmican!" Dedi.
O sırada arkadan özgürün eşinin sesi geldi
"ne ikisi be! dört yıl oldu! dört yıl! odun herif!" Dedi.
"Özgür ayıp oluyor yani hayvan falan kaç yıllık arkadaşız biz oldu mu hiç" dedim.
O da
"doğru diyon pardon...
bu arada yengenin adı leyla...
sana selamı var" dedi.
"ne güzel ya aile budur işte neyse konu nereye geldi yine ya... özgür bir saat içinde seni burada istiyorum acil gelmen lazım" dedim.
İç çekerek
"tamam ya tamam gelmeye çalışacağım" dedi.
Yarım saat sonra zil çaldı.
Kapıyı açtığımda özgür maça gidermiş gibi giyinmiş bir şekilde karşımda duruyordu.
Ona bakarak
"özgür bu Karşıyaka forması mı ? ne alaka ? bu ne hal?" dedim.
İçeri girerek
"abi aklıma başka fikir gelmedi ne yapayım yani leylaya maça gidiyorum dedim anca izin verdi" dedi.
Masaya bir kaç mermi kutusu ve bir çelik yelek koydu.
Çelik yelek bana uyuyor mu diye test etmek için giydim.
Özgüre bakarak
"güzel oldu ha ne düşünüyorsun ama sanki biraz büyük mü ne?" Dedim. Özgür çantadan bir tane daha çıkartarak
"bunu deneyin bir beden küçük" dedi. Ben de
"ya bu da pek bir sıktı biliyor musun" dedim.
O da
"dur ben bir depoya bakayım" dedi. Sonra kafasını sallayarak
"abi biz ne yapıyoruz Allah aşkına kıyafet mağazası mı burası!" dedi.
Ben de
"doğru diyon ne yapıyoruz biz ya iyice kafa gitti görüyon mu?" dedim. Gerekli eşyaları aldıktan sonra özgür eşyalarını toplayıp gitti.
Yarın önemli bir gündü.
Uyandığımda hava soğuktu.
Hafifçe yağmur yağıyordu.
Etraf sisliydi.
Üstüme siyah bir palto aldıktan sonra hazırlanıp erkenden arabayla buluşma alanına gittim.
Mekana gittiğimde Hüseyin ve adamları bir kaç şey hazırlıyordu. Arabadan inip Hüseyin'in yanına gittim.
Hüseyin'e bakarak
"Hüseyin abi erken gelmişsiniz" dedim.
O da
"he vallahi öyle oldu" dedi.
Arabasına bakarak
"bu araba yeni mi ya ne oldu senin doblo sattın mı? Dedim.
Kafasını kaşıyarak
"doblo mu? ne doblosu?" Dedi.
"evin önünde görmüştüm beyazdı falan senin değil miydi o?" Dedim. Hüseyin gülerek
"yav o eniştemindi" dedi.
Ben de
"haa enişte diyorsun... enişteler doblolar aman aman" dedim.
Kafamı sallayarak
"neyse konu nereye geldi yine... doblo ne alaka biz buraya melek için geldik konu doblo oldu ne oluyor ya" dedim. Hüseyin göbeğini kaşıyarak
"vallahi bu sefer ben yapmadım" dedi. Planı uygulamak üzere harekete geçtik.
Ben duvarların yanındaki varillerin arkasında saklanacaktım ve Hüseyin kenanı oyalarken meleği alacaktım sonra Hüseyin kenanı halledecekti. (nasıl halledecekti orasını bana söylememişti) herkes yerine geçtikten yarım saat sonra Kenan üç tane araba ile geldi.
En arkada duran arabanın içinde meleği gördüm.
O sırada Kenan arabadan indi. Hüseyin'e doğru yürüyerek
"malı getirdin mi?" Dedi.
Hüseyin
"getirdim tabi getirdim" dedi ve arabanın bagajından bir paket çıkarıp kenana uzattı.
Kenan paketi açtıktan sonra bağırarak "sen benimle dalga mı geçiyorsun salak herif bunun içinde çiğköfte var" dedi.
Hüseyin kafasını kaşıyarak
"la o benim paketim yanlış olmuş! salak ehsan! dedim sana bagaja koyma diye! Dedi.
Sonra gülerek
"neyse canım dert etme... sen ver o paketi bana... ha yiyeceksen ye tabi" dedi. Kenan çiğköfteden yedi.
Gülerek
"e güzelmiş nerden yaptırdın sen bunu? baya iyi yapmışlar" dedi ve bir anda geyik bir muhabbet içine girdiler.
Ben de kısık sesle kendi kendime
"abi siz ne yapıyorsunuz Allah aşkına konu nasıl çiğköfteye geldi ya ne garip heriflersiniz ben anlamıyorum sizi" dedim ve yavaşça meleğin olduğu arabaya doğru ilerlemeye başladım.
O sırada Kenan bağırarak
"biz ne konuşuyoruz konu ne ara çiğköfteye geldi! yeter bu kadar boş konuşma" dedi ve çiğköfte kutusunu yere attı.
Hüseyin bir anda delirerek
"abovv! çiğköfteyi yere fırlattı namussuz! vicdansız!" dedi ve silahını çekti havaya ateş etti.
Kenan ile Hüseyin çatışmaya başladı. Ben de çatışmanın ortasında kaldım ve varillerin yanına geri döndüm. Silah sesleri kesildikten sonra kafamı hafifçe saklandığım yerden kaldırdım. Kenan ve Hüseyin'in adamları yerdeydi ama Hüseyin ortalıkta yoktu.
Meleğin olduğu arabaya doğru koşmaya başladım.
Arabanın kapısını açtım.
Meleğe sarılarak
"melek iyi misin bak kurtardım seni" dedim.
Melek ağlayarak
"iyi ki geldin çok korktum" dedi. Meleği kucaklayarak kendi arabama götürdüm.
Meleği arabamın içine koyduktan sonra kenanı kontrol etmek için yavaşça yürümeye başladım. Kenan'ın her yeri kan olmuştu. Yavaşca yanına eğilerek
"meleğe dokunmasaydın şuan bu halde olmazdın bunu biliyorsun değil mi?" dedim.
Kalan son enerjisi ile hafifçe gülerek "bu iş burada bitti mi sanıyorsun hoca efendi ? ben yoksam çocuğum var bunu da sen biliyorsun" dedi.
O sırada Hüseyin'in büyük bagajlı arabasının arkasından bir homurtu geldi.
Elime silahımı aldım.
Yavaşca arabaya doğru yürürken Kenan arkadan bağırarak
"bu hikaye mutlu bitecek sanıyorsan daha çok beklersin!" dedi.
Kenan'ın dediklerini aldırış etmeden arabaya doğru yürüdüm.
Silahı arabanın bagajına doğru tutup içine baktım.
Bagajda Hüseyin vardı.
Hüseyinin gömleğinin her yeri kan olmuştu.
Kafasını çiğköfte paketine gömmüş bir şekilde homurdanarak çiğköfte yiyordu.
Yanına oturarak
"abi ne yapıyorsun ya? şuan ölüyorsun farkında mısın? hâlâ yemeye çalışıyorsun" dedim.
Kafasını hafifçe kaldırarak
"yeğenim ölecem bırak bari güzel bir şekilde öleyim" dedi ve yemeye tekrar başladı.
Ona bakarak
"peki öyle diyorsan öyle olsun" dedim.
Arabaya geri döndüm.
Meleğe bakarak
"iyi misin bir şey yapmadılar sana değil mi?" Dedim.
Göz yaşlarını silerek
"iyiyim bir şey yapmadılar hadi eve gidelim" dedi.
Yol normalden daha uzun gelmişti. İkimizde konuşmuyorduk.
Sessizliği bozarak
"melek sana bir şey demek istiyorum dedim" bana bakarak
"dinliyorum" dedi.
İç çekerek
"bunu nasıl diyeceğimi bilmiyorum... ama sen benim için değerli birisin bunu biliyorsun ve benimle evlenmeni istiyorum... kabul etmek zorunda değilsin tabi sonuçta senin kararın" dedim.
Kısa bir sessizlikten sonra
"tamam olur" dedi.
Çok mutlu olmuştum.
Son hız eve geldik.
Meleği evinin önüne bıraktım. Arabadan inerken melek
"yalnız çok bekletmeyelim bence... hızlıca bitirelim yaz tatilinin sonuna bile kalmasın" dedi.
Şaşırarak
"o kadar hızlı mı ya? neyse yani sen istiyorsan olur" dedim.
Yaz tatilinin bitmesine daha iki ay vardı ve ben çok mutluydum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞANS MELEĞİ ( TAMAMLANDI )
عاطفية(🎉TAMAMLANDI🎉)🎈 albino hastası tarih öğretmenin yıkılmış hayatına giren bir melek...