//Bazı masallar vardır;
Mutlu sonla devam eden… //
“Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde kalbur saman içinde develer tellal iken pireler berber iken…”
“Anne yine saçmalamaya başladın bir kere develer konuşamadıkları için tellallık yapamazlar. Pirelerinde boyu çok kısa bu yüzden makası bile tutamazlar!” diyerek daha masalı anlatmaya başlamadan binlerce yıllık tekerlemeyi sorgulayan kızıma sabırla gülümseyip “Melis’cim bu sadece bir tekerleme ve tekerlemelerde söylenen şeylerin gerçek olması gerekmez” diye tatlı dille anlatırken 5 yaşındaki bir kızın nasıl böyle şeyler düşündüğüne akıl erdiremiyordum. Ben onun yaşındayken devenin ne olduğundan bi haberdim!
“Neyse… nerde kalmıştık? Hıh tamam hatırladım. İşte eski zamanlarda yaşayan Duygu adında bir kız varmış…”
“Yaa yine mi kendi hikayeni anlatacaksın! Bıktım artık Acemi Prensesten ben yeni masal istiyorum!” diyerek yattığı yerden doğrulan kızıma sinirlenerek bende ayağa kalkmıştım.
“Ne varmış benim masalımda küçük hanım! Bence en güzel masal bu…” diyerek ellerimi belime dayamıştım. Hayır anlamıyorum ki nesini beğenmiyor benim mis gibi masalımın!
“Bu masal çok sıkıcı! Üstelik senin sesin güzel değil! Beni babamın uyutmasını istiyorum!” diyerek yatağında ayağa kalkıp benim yaptığımın aynısını yapan Melis’e hayretler içerisinde bakıyordum. Kızımın derdi belliydi, o masalı değil beni beğenmiyordu ve yine babasını istiyordu.
“Baba bu gece yorgun bu yüzden ya masalı dinlersin ya da kendi başına uyursun!” diyerek tepkimi ortaya koyduğumda küçük cadı “Baaabaaaaaaaaa!!!” diye bütün evde yankılanan bir sesle bağırmıştı. Bu sesin üzerine telaşla odaya giren Emir vur emri alan asker gibi tetikte, olası tehlikeleri arıyordu. Babasının içeriye girdiğini gören Melis ani bir hareketle kucağına atladığında Emir ustaca bir manevrayla yakalamıştı onu.
“Baba annem benim kafamı saçmalıklarla doldurup beynimi yıkıyor lütfen kızını ona emanet etme…” diyerek Emir’in boynuna sarılan Melis’in söyledikleriyle komaya girmek üzereydim. Allah aşkına 5 yaşında bir çocuk nasıl böyle konuşabiliyordu ki! Tabii ki de televizyondan öğreniyordu bunları. Baba kızı ikili ilişkilerinde yalnız bırakarak salona indiğimde sinirimden televizyonu çöpe atmak istiyordum!
Kıskandığım kişinin kendi kızım olması dengemi yeterince alt üst ederken az önce düşmanca gözlerle süzdüğüm televizyonu açarak saçma sapan kanallarda gezinmeye başlamıştım. Ama 20. zaptan sonra kafama uygun bir şey bulamayacağımı anlayıp entrikanın tavan yaptığı kimin elinin kimin cebinde olduğu belli olmayan bir dizinin yaklaşık 654. bölümünü izlemeye koyulmuştum. Tam dizideki olay örgüsünü çözdüğümde Emir’in yanıma oturmasıyla kendime gelmiştim.
Emir iki kolunu açarak koltuğun arkalığına uzatmış, başını da geriye yaslamıştı. Yorgun olduğu her halinden belli oluyordu.
“Prenses hazretleri uyudular mı sevgili babacığı” diyerek Emir’in yüzüne bakmadan sitemlerime başlamıştım. Emir başını kaldırmadan “Hıhıımmm…” diye cevap verdiğinde sinirlenerek ona dönüp “Neden benim her şeyimi eleştirirken seni çok seviyor anlamıyorum! Ben mi kötü anneyim?” diye patlamıştım.
Emir yayıldığı yerden toparlanıp karşımda durmuş ve elini enseme koyup alnını alnıma dayayarak “Sen mükemmel bir annesin ve bu durumda gayet normal. Çocuklar o yaşlardayken duygusal eğilimlerini anne veya babalarına hayranlıklarıyla gösterirler. Kız çocuklar babalarına erkek çocuklarda annelerine hayrandır. Doruk ve Derin’i düşün Doruk da annesine çok düşkündü geçen yıllarda ama şimdi düzeldi değil mi?” dediğinde biricik kocama hak verip bu konudaki bilgisine hayran olmuştum. Doruk Deniz ve Derin’in 6 yaşındaki yaramaz oğullarıydı. Ve Emir’in dediği gibi o da annesine hayrandı…
“Ayrıca karıcığım pedagogun dediği gibi kızımız biraz fazla zeki olduğu için bütün her şeyi yoğun yaşıyor. Yani bana ilgisinin bu kadar fazla olmasını zekasına bağlayabiliriz” dediğinde Melis’in zekasına en yakından tanıklık eden kişi olarak gülümsemiştim. Bazen benden bile zekice fikirleri ve cevapları oluyordu ve ben ona yetişemediğim zamanlarda kendimi 100 yaşında hissediyordum. Emir’in anlattığı bilimsel olgulardan sıkılıp gözkapaklarımı kapattığımda dudaklarımda hissettiğim baskı uykumu kaçırmıştı.
Emir’in öpüşü giderek derinleşip beni kucağına aldığında ise aklımda ne Melis vardı nede bilimsel olgular… Emir’in kolları arasında yatak odasına taşınırken düşündüğüm tek şey yılların eskitemediği hatta daha da derinleştirdiği bir aşkla Emir’i seviyor oluşumdu…
***
Ertesi sabah güneşin ilk ışıkları odayı aydınlattığında uyanmamın sebebi elbette güneş değil, sabahın köründe kalkarak televizyonda son ses çizgi film izleyen Melis’ti! Emir’in kollarının arasından yavaşça sıyrılıp koşar adım aşağıya inerek televizyonun sesini kıstığımda Melis’i yine orada bulamamıştım ve bu beni hiç şaşırtmamıştı.
Melis her sabah saat 6’da uyanır ve televizyonun sesini son ses açarak beni uyandırırdı. Uyandırma yönteminin bu olması hem çizgi film izleyip hem de üzerini giyinmekti. Böylece bir taşla üç kuş vurmuş oluyordu benim süper zeka kızım!
Siz şimdi diyeceksiniz o saatte üzerini değiştirip ne yapıyor? O saatte giyinip süslenip beni zorla kreşe götürüyordu! Oraya gitmesinin tek sebebi ise Doruk’un başka arkadaşlarının olmasını engellemekti… Ve bunları yaparken yaşı sadece 5’ti…
Televizyonun sesini kısıp kahvaltıyı hazırlamaya koyulduğumda Melis çoktan giyinip süslenmiş ve masadaki yerini almıştı. Asil bir prenses edasıyla yemeğinin önüne konmasını beklerken kızımın babaannesi Semra cadısından öğrendiği bu hareketleri bile bana tatlı geliyordu. Aradan yıllar geçmiş olmasına rağmen Semra Hanım’la yıldızımız bir türlü barışmamıştı ama cadı kaynanam beni ne kadar sevmiyorsa Melis’i de o kadar seviyordu.
Aslında Melis’in Emir’e olan düşkünlüğü ve cadılığı kesinlikle babaannesinden geliyor olmalıydı! Gerçi her gören -özellikle bu huylarını- bana benzetse de ben cadı değildim ki (!)
Kahvaltıyı hazırladığımda Emir’de çoktan giyinip mutfağa gelmişti. Tıraş losyonunun iç gıcıklayıcı kokusu kendisinden önce mutfağı sararken Emir önce Melis’in sonra da benim yanağıma kocaman birer öpücük kondurmuştu.
Melis kahvaltısını bitirip çantasını hazırlamak için kalktığında Emir bu anı bekliyormuş gibi konuşmaya başlamıştı.
“Hafta sonu küçük bir kaçamağa ne dersin? Yazın doğru dürüst tatil yapamadık…”
“Bana hava hoş ama kızın bunu duyarsa dünyayı başına yıkar demedi deme…”
“O nedenmiş? Melis tatile bayılırdı ne oldu?”
“Melis tatile bayılır ama Doruk’la olduğu sürece. Onun olmadığı bir tatili bırak bir gün bile ondan ayrı yaşayamıyor!” dediğimde Emir sinirli bakışlarını bana çevirip “Bu da ne demek! Benim prensesimin onunla ne işi olur ki?” demişti.
Emir’in bu çıkışına kahkaha atarak karşılık verip “Ooo hayatım atı alan Üsküdar’ı geçti sen hala uyu… Yarın Melis’in düğün davetiyesini alırsan şaşırma olur mu?” dediğimde Emir’in yüz hatları iyice gerilmişti. Küçük kızının böyle davranmasına sinirlenmesi beni kahkahalara boğarken bundan 10 yıl sonra yaşanacak felaketleri düşünemiyordum bile…
“Benim kızım evlenmeyecek bir kere!” diyerek uzun bir aradan sonra konuşan Emir’in o ara boyunca kurduğu sahneleri düşünüp yine gülmeden edememiştim. Emir’i daha fazla germemek için bir cevap vermesem de onun bu halleri çok hoşuma gitmişti doğrusu…
***
“Ooofff! Kızım bunların hepsini giyemezsin ki sadece iki gün tatil yapacağız” diyerek Melis’in kıyafetlerini küçük pembe valize sığdırmak için insanüstü bir çaba sergiliyordum. Zira hanımefendinin kıyafetleri benimkilerden bile fazlaydı!
“Anne onların hepsi gerekli, bu mayo ile denize gireceğim. Bu şortla Doruk’un elinden tutup sahilde yürüyeceğim. Bu elbise ile akşam yemeğinde dans edeceğiz. Bu kıyafetimle de…”
“Tamam! Tamam, alıyoruz hepsini…” diyerek daha fazla anlatmasına engel olmak için isteğini kabul ettiğimde Emir bunları duymadığı için şükrediyordum. Eğer duysaydı kızının kurduğu hayalleri, değil Derin’lerle tatile çıkmak onlarla olan bütün ilişkilerimizi kesebilirdi!
Yaklaşık bir saatlik uğraşın ve dil dökmenin ardından saat 11’de tek bir valiz hazırlayıp kızımı yatırmıştım. Bütün günlerim ve gecelerim Melis’in peşinde koşmakla geçerken bir tatili gerçekten hak ettiğimi düşünüyordum ama tatilde bile hanımefendinin sorunlarıyla uğraşıyordum. Ama onun odasından çıkarken mışıl mışıl uyuyan dünyalar güzeli kızıma bakıp hepsine değer diyordum…
***
Sonbahar’ın ilk günleri olmasına rağmen güneş bütün cömertliği ile günü ısıtıyordu. Ama hissettiğim sıcaklığın güneşten mi yoksa Emir’in tüm vücudumu saran kollarından mı olduğunu kestiremiyordum. Tek kolum Emir’in beline dolanmış diğer elimde ayakkabılarımla çıplak ayak sahilin incecik kumlarını arşınlarken saat sabahın 6’sıydı… Melis’in uyumasını fırsat bilip sabah sabah yaptığımız bu kaçamak tüm yorgunluğumu almıştı…
“Bu tatil iyi geldi…” diyerek Emir’e daha çok sokulurken oda belimdeki elini omzuma kaydırıp beni kendisine daha çok çekmişti.
“Seninle olan her şey bana iyi geliyor sevgilim…” diyerek gülümseyen Emir bana değil de denize bakıyordu ama yine de masmavi gözlerindeki derin sevgiyi hissedebiliyordum. 6 yıl öncesinin ukala bakışlı sert adamı gitmiş yerine sıcacık gülümsemeli aşk dolu bir adam gelmişti. Ama ben bu adamların ikisini de seviyordum. Hatta Emir’in ilerde dönüşeceği tonton yanaklı sevgi yumağı dedeyi bile ilk gün ki gibi bir aşkla seveceğimden emindim…
Emir’in dede olduğu zaman aklıma geldiğinde dayanamayıp sırıtmıştım hatta bununla da yetinmeyip kıkırdamaya başlamıştım. Emir bu gülüşümün sebebini anlamak iste gibi gözlerime bakarken “Senin yaşlılığını hayal ediyordum da…” diyerek itiraf etmiştim gülme sebebimi. Emir bu sözüm üzerine gözlerini kısarak “Yaşlılığımı tek başıma geçirmeyeceğim herhalde sevgili karıcığım. Ben yaşlandığımda sende buruşuk bir nine olacaksın!” demişti.
Bu sözü üzerine ondan ayrılıp denizin biraz içlerine kaçarak avucuma aldığım suyla onu ıslatmış “Ben hiç yaşlanmayacağım bir kere!” diyerek onu cevaplamıştım.
Emir yüzüne gelen tuzlu suyun şokundan çıkınca kıyıda heybetli bir aslan gibi durarak “Bunun yanına kalacağını düşünmüyorsun değil mi Duygu? Zira öyle bir şey olmayacak. Birazdan oraya geleceğim ve… “ dediğinde sözlerini tamamlamasına izin vermeden koşmaya başlayarak “Ve beni yakalayamayacaksın” diye bağırmıştım. Emir ellerini beline dayayıp “Sana on saniye veriyorum sevgilim. Bu süre içinde kaçmayı başaramazsan elimden kurtulamayacaksın!” dediğinde bu mesafeden bile gözlerindeki sinsi bakışı, dudaklarındaki alaycı gülümseyişi görebiliyordum. Elbisemin eteklerini toplayıp var gücümle koşmaya başladığımda ondan kaçacağıma emindim.
Ama koşmamın üzerinden daha yarım dakika bile geçmemişken güçlü kollar arasında yükselişe geçmiş ve kocamın alayla kıvrılmış dudaklarına şaşkınlıkla bakakalmıştım.
“Bu kadar erken olacağını ben bile tahmin edememiştim sevgilim… Sence sana şimdi ne ceza vermeliyim?” diye sorduğunda derince yutkunup yüzüme en şirin gülümsememi yerleştirerek “Ama sen bana kıyamazsın kiii…” deyip gözlerimi kırpıştırdığım sırada Emir “Şimdi görürsün” diyerek beni önce kuş misali havalandırıp ardından denizin serin sularına bırakmıştı…
Bütün kıyafetlerim sırıl sıklam olmuş halde denizden çıktığımda Emir çoktan kumların üzerine serilmiş kahkaha atıyordu. Yapmacık bir sinirle başında dikilerek ellerimi belime dayadığımda bu kez de kolumdan hızla çekip beni kendi üzerine düşürmüştü. Çatık kaşlarımla omzuna bir yumruk geçirince kollarını belime sımsıkı dolayıp hareketlerimi kısıtlayarak “Bana bulaşmaman gerektiğini öğrendin artık değil mi karıcığım?” diyen Emir hala gülüyordu.
Söylediklerini umursamayıp başımı göğsüne bıraktığımda onu bir yatak gibi kullanıyordum. Benim ıslak kıyafetlerim onunkileri de sırılsıklam ettiğinde “Seninde benden farkın kalmadı ıslandın” diyerek gülmeye başlamıştım.
Bu sözüm üzerine ani bir hamle ile beni kendi altına alıp kumların üzerine yatırdığında masmavi gözleri gözlerime kilitlenmiş parmaklarıyla yüzüme yapışan ıslak saçları geriye çekmeye başlamıştı. Onun dokunuşlarıyla mest olmuş haldeyken kadife gibi sesini duyduğumda ise hem kalbim hem kulaklarım bayram ediyordu…
“Ben zaten aşkınla sırılsıklamım kıyafetlerim ıslanmış çok mu?” diyerek dudaklarıma kondurduğu öpücüklükle kalbim sonsuzluğa yelken açmıştı çoktan…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACEMİ PRENSES
RomanceHayata bembeyaz bir sayfa açmak ister çoğu zaman insan... Ama bir gün açtığınız bir sayfayı önceden bir başkasının kullandığını görseniz ne hissederdiniz? Sayfayı atlayıp hayatınıza devam mı edersiniz, yoksa sayfadakileri okumayı mı denersiniz??? 'A...