Bir ay geçmişti.
Her şeyleriyle mutlulardı.
Ten'in oda arkadaşı öğrenmişti.
Biraz saklamak istemişlerdi ama bir haftaya kalmadan çok kişi farketmişti.
Farkedilmeyecek gibi değildi..
Birbirlerine uzaktan da olsa bakışları, hatta bir diğerinden mesaj geldiğinde telefona bakışları... Huzurlu ve mutlu. Sırıtıktı ya bunlar!Bugün de öyle bir gündü.
Ten, Yeri ile beraber kantinde sıradaydı. Eh, sıra sıkıcıydı. Yeri de halden anlıyordu. Ten telefonuna bakabilirdi.
Sevgilisi Taeyong (sevgili demek ne güzeldi!) dışarıdaydı. Johnny ile. Ama Johnny artık aile dostu gibiydi. Ten de onunla arkadaş olmuştu. Biraz utanmıştı ilk başta. Gereksiz kıskandığın ama aslında çok iyi olan biriyle olacağı gibi...Sıra onlara geldiğinde Yeri Ten'i dürttü. Ten aylakça kafasını kaldırıp sırıttı. Yeri bu sırıtmanın kendine olmadığını biliyordu da aldırmadı.
"Hadi yemeğini al sen de." dedi.
Oturduklarında Ten'in şarjı az kalmıştı ve Taeyong'un ne zaman geleceğini bilmiyordu. Yemekte telefonuna bakmamaya karar verdi. Yeri'ye de yemeğe de ayıp olurdu, hiç sevmediği şeylerden biriydi. Ama telefonu çok titrediği için bir seferliğine bakmak istedi.leetaeyong: kapıdayım
leetaeyong: ten
leetaeyong: kantinin kapısına çık
leetaeyong: teeeennn
leetaeyong: sevgilim
eightnineten: efendimm
leetaeyong: sevgilim diyince nasıl da bakıyor
eightnineten: aslında çok titrediği için bakmıştım ama hadi kırmayayım evet sevgilim neden kapıya çıkayım?
leetaeyong: dersin olduğunu biliyorum
leetaeyong: bir yere gideceğiz. johnny odaya uğramak zorundaydı
leetaeyong: ZATEN JOHNNY GELMEK ÜZERE, BEKLETME ARTIK SEVGİLİNİ
Ten cevap yazmadı. Yeri'den müsaade isteyip bir kaç dakikalığına kalktı. Taeyong yüzünden ona çok mahçup oluyordu.
Taeyong, Ten cevap yazmayınca içeri girmeye karar verdi. Tam ayağa kalktığı sırada kantin kapısı açıldı ve Ten gözüktü.
Gülümseyerek ona gelirken Taeyong da güneş gözlüklerini çıkarıp gömleğine astı. Taeyong'la yaz-kış demeksizin bütünleşmişti o gözlükler. Ten ona bir baktı. Beyaz tişörtün üstüne siyah bir gömleği vardı ve kızıl saçlarıyla harika gözüküyordu. Oldu olası en sevdiği görüntü buymuş da yeni öğrenmiş gibi bakıyordu hayranca.
Sevgilisi ona yaklaştı ve nasıl olduğunu sordu.
O sırada Johnny gelmişti bile. Gidecekleri yere geç kalmamalılardı.
Ten "Nereye gidiyorsunuz?" diye sorsa da cevap alamadı. Johnny kenarda bekliyordu. Dudaklarıyla 'sürpriz' dedi. Taeyong ise hala sadece gülümsüyordu. Ten'in iki dirseğini tutup ona bakıyordu. Ten aptal aptal olanları anlamaya çalışırken bir onu tutan ve yüzüne eğilen sevgilisine bir de ne yapacaklarını bildiği için sırıtan Johnny'e bakıyordu.
Sonunda konuşmayıp, gülümseyip durdukları için Ten "Hadi bekletme Johnny'i" dedi.
Taeyong kafasını sallayıp Ten'e yaklaştı.
Kulağına fısıldadı.
"Sanırım bu akşam beni soyman gerekecek."
Ten, o fısıldarken kaşlarını kaldırmış karşılara bakıyordu. Söylediği bitince kenarda duran Johnny'e baktı. Johnny biliyordu, pislik gülümseyişinden belliydi de Ten'in gözleri duyduğu cümleyi algılamak isterken faltaşı gibi açılmıştı.
Nereye gittiklerini söylemeden akşama dair terbiyesiz fikirlerini dile getirmişti.
Ten şaşkın şaşkın el salladı, gittiler.
Ders boyunca arada bir aklına geldi. Neden böyle dediğini bulamadı. Ama çok yormadı çünkü ikisi de derslerini aksatmayacaklarına söz vermişlerdi ve ders vakti dinliyordu ki sonrası bol bol Taeyong' a kalsın. Ama blok dersti, çekilmez gibi. Ve Taeyong bunu biliyordu. Acaba bu uzun sürede ne yapacaktı? Ten meraklanmıştı iyice. Özellikle de çıkış saati yaklaşırken artıyordu.Ders çıkışı oda arkadaşıyla karşılaştı.
Odada olurdu normalde, ama şimdi kütüphaneye ilerliyordu.
"Chenle!" diye seslendi.
"Ah, Ten. Nasılsın?"
Çok masum ve mutlu bir şekilde sormuştu. Aynı odada kalacak kadar yakınlardı resmiyeti ve masumluğu nereden gelmişti bir anda?
Şaşırarak cevap verdi. "Ben iyiyim de.. Neden kütüphaneye gidiyorsun?"
Güldü. Bunu soracağını biliyor gibiydi. Dudaklarını 'bilmem' anlamında büzüp "Orada çalışmak istedi canım" dedi. Ten hala şaşkın ama gülümser bir vaziyette "Peki. Akşam yemeğine geleceksin değil mi?" diye sordu.
Oda arkadaşı hayır anlamında kafasını salladıktan sonra "Hadi ben gideyim." dedi ve el sallayıp ilerledi.
Ten bugün hiçbir şeye anlam veremiyordu.
Herkes niye garip davranıyordu?
Taeyong'dan gelen mesajlara bakmak için telefonunu çıkarmıştı. Ama Taeyong'dan hiç mesaj yoktu. Şaşırdı ve o mesaj attı.eightnineten: nerelerdesin??
Merdiven çıkarken elinde kitaplarla attığı mesajı Taeyong gördü, ama cevap gelmedi. Ten şaşırdı: bugün çok fazla yaptığı gibi.. Şaşkınlığını önüne çıkan her şey bir kat arttırmayı amaçlıyordu.
Anahtarını cebinden çıkardı ve kapıyı açarken bir yandan telefonu kulağına dayadı. Taeyong'u arıyordu.
Kapı açıldığında içerdeki müzik sesini net duydu. Ama sonra müzik kesildi.
Taeyong'un telefonu açmıştı. Bu yüzden telefon müziği kesilmişti. "Alo?" Tae'nin konuşması hem telefondan kulağına geliyordu, hem de odada karşısında duruyorken kulağına geliyordu.
Gülümseyip telefonu kapattı.
Kapıyı da kapatıp ona gülümseyen Taeyong'a yürüdü.
Sarıldı ve "Bende neden cevap vermiyor diye düşünüyordum." dedi.
"Tahmin ettim" dedi Taeyong.
Sarılırken Taeyong'un omzunun üstünden masayı gördü Ten.
Üzerindeki ders kitapları kaldırılmış tabak, çatal ve bardak ile sofra kurulmuştu.
Sarılmalarından aniden ayrılıp Taeyong'un yüzüne baktı.
"Masa hazırlamak mı? Hadi ama cici bir sevgilinmişim gibi davranıyorsun."
Taeyong gülümsedi. Yine Ten'in dirseklerinden tutuyordu. Kendine çekip bir daha sarıldı. Sonra boynunu öptü. Hala sarılırken:
"Ah hayır. Öyle olsa kendim yemek hazırlamaya uğraşırdım. Menümüzde sadece pizza ve salata var canım." dedi.
Ten de şakasına koluna vurdu. İkisi de güldü.
Ama Taeyong hala gözlerini dikmiş Ten'e bakıyordu. Dik dik. Büyülenmiş gibi.
Ten anlam veremese de rahattı. Sürekli ona bakıp kollarını tutarak yakınına çeken birine karşı rahattı. Bu tutuşunu seviyordu hatta onun. Dirseklerinden kavrayıp kafasını ona eğiyordu ve gözlerini dikiyordu. Sahipleniciydi ve etkileyici.
Gülüşmelerin ardından Taeyong Ten'e yaklaştı.
"Aç mısın?" .
Ten "Evet tabii." dedi dişlerini göstere göstere şirinlikle.
Taeyong yanağına eğilip öptü. Ten de gözlerini kısıp ona bakmayı sürdürdü. Hiç bir saniyesini gözlerini kapatarak kaçırmak istemiyordu. Onunla olduğu vakitlerde gözlerini kırpmak istemiyordu.
"Bugün söylediğimi hatırlıyor musun?"
Ten kafa salladı.
"Seni soymam gerektiğiyle ilgili olan mı?"
Bu sefer de Taeyong kafa salladı.
Teayong Ten'in elini alıp kendi pantolonuna götürdü.
Ten'in sandığının aksine elini daha yan tarafa götürüyordu.
Ten ne yaptığını anlamak için aşağı baktı.
Elini Taeyong'un kot pantolonundan çekince çevresi kızarık bir siyahlık gördü.
Aynı tarafa, aynı şekilde yaptırmıştı.
X dövmesi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
X • Taeten
Short Story"Vücudumda bir X dövmesi var ama görmek için beni soyman gerekecek." [made in 2017]