26

1.5K 163 134
                                    

Ne olduğuna anlam veremeyen Taeyong...
Gözleri dolan bir Ten...
Şaşkınlıktan gözlerini fal taşı gibi açıp Ten'e dönen Johnny...
Ve arka kapıdan çıkıp giden Ten...

Jaehyun her şeyi mahvetmişti!

Öpücük sırasında Taeyong çekilmiş ellerini dur anlamında kaldırmıştı. Öpüş Ten'i hatırlatıyorsa ve ondan gelmemişse yanlış demekti.
Nefes nefese "Hayır. Bu doğru değil. Benim bir sevgilim var." diyip iki adım geri atmıştı.
Elini başına koymuştu ve ondan gitmesini istemişti.
Jaehyun hem pişmandı hem de bunu yapmadan ölmek istemiyordu. Başkasının olduğunu bile bile deli cesareti ile karşısına gelmişti.
Taeyong kendini toparlayıp kafenin kapısını açtı.
Herkes elinde balonlarla şaşkın şaşkın ona bakıyordu. Sonradan akıllarına gelip "sürpriiiz" diyebildiler. Herkes biliyordu ve sürprizin anlamı yoktu. Johnny sürpriz bile demedi. Sadece kızgınca Taeyong'a bakıyordu.

Taeyong'un çalıştığı iş yerini kiralayıp süslemişlerdi. Masaları birleştirip koca bir masa yapmışlardı. İş arkadaşları da oradaydı, okul arkadaşları da...
Ama o eksikti. Gözleri Ten'i aradı.
Herkesle somurtarak selamlaştıktan sonra Johnny'nin önüne geçip "Ten nerede?" diye sordu.
Hâlâ sinirli bakan Johnny ise "Gördü. Gitti." diyebildi.
Sinirle eliyle saçını geriye atıp burnunu sıvazladı. Tekrar Taeyong'a bakıp bağırmaya başladı:
"Herkes gibi: gördü! Herkes perdenin arkasından senin gelişini izliyordu! O da! Jaehyun ile öpüştüğünü gördü! Ağlayarak gitti! BUNUN İÇİN 2 HAFTADIR UĞRAŞIYORDU!"
En az Ten kadar sinirlenmişti ve suçlusunu düşünememişti bile çünkü her iki değer verdiği arkadaşının da kırılmasıydı karşısındaki olay.
Taeyong heykel gibi olduğu yerde kalmıştı. Başı dönüyordu. Lanet Jaehyun.
Herkes durmuş onlara bakıyordu.
Taeyong'un doğum günü ve davetliler dolu olmasına rağmen koşarak kafeden çıktı.
Eline telefonunu aldı ve Ten'i aradı.

Ten ise yürürken telefonu titreyince cebinden çıkarıp reddetti. Sonrasında telefonunu kapattı.

Artık Taeyong ona hiç ulaşamıyordu.

Ten ağlıyordu.
Onu hiç görmek istemediği şekilde görmüştü.
Hayatta en az istediği şeydi bu. Sevdiğinin başkasıyla öpüşmesini kim görmek isterdi ki? Sanki bir an hayat damarı kopmuştu, başından aşağı kaynar sulad dökülmüştü. Ne yapacağını şaşırmıştı ve ani tepkiyle konuşmaya bile cesaret edememişti.
Ve bu akşam..
Ona..
Evlenmek teklifi edecekti.
Ama Taeyong başkasını öpmüştü.
Hatta belki de sürprizlerini almamıştı bile. Almış olup Ten'den geldiğini anlamamış da olabilirdi. Ten'in karamsarlığı tuttu ve her şeyi kötüsüne yordu, belki Jaehyun onun aklını karıştırmıştı bile. Belki de Taeyong zaten Ten'den ayrılacaktı. Neden bu olmuştu? Gördüğü neydi ki...

Ten her şeye ağladı. Ağladı. Sadece ağladı. Çokça.

Gece oldu. Herkesin, özellikle de Taeyong'un uyuduğundan emin olunca yurt odasına dönmeye karar verdi.
Ama Taeyong da en az onun kadar ağlamıştı ve uyumamıştı. Onun odasının olduğu katın merdivenlerinde oturmuştu. Duvarın dibinde çömelmiş yanakları sırılsıklam halde saatlerce onu beklemişti. Odada olmadığını biliyordu. Bu gece gelmese bile mutlaka gelecekti.
Gelecekti değil mi?
Ya başka birinin odasında geçirirse geceyi? Üzgünlük ve kızgınlık başını döndürürse? 
Ya yurttan ayrılırsa? Eşyalarını almaya bile başkasını yollarsa? Ya bir daha onu göremezse? Kendi hatası olmayan bir şeyde Taeyong'a böylesi nefret beslemeye başlar, bağımlısı olduğu yüzünü bir daha göstermezse? Bâri açıklama yapsın...
Bu düşüncelerle daha çok ağlamaya başlamıştı.
Tam her şey çok güzelken...

Ve beklenen kişi görünmüştü.
Omuzları önüne düşmüş, bitkin ve gözleri şişmiş vaziyette merdivenlerden çıkıyordu. Taeyong ayağa kalktı ve merdivenlerdeki çocuk kafasını kaldırınca onu gördü. Ama görmezden gelerek yanında geçti.
Taeyong gözyaşları arasında ona seslendi.
Ten durmayınca yanına koştu.
"Dinle beni." dedi.
Ten yaşlı gözlerle ona dönüp "Neden?" dedi
Taeyong yaklaşıp onun kollarından tuttu.
"Neden dinleyecekmişim ki? Böyle seni tutup nasıl öptüğünü anlatman için mi? Beni nasıl kandırdığını anlatman için mi yoksa?"
İkisi de ağlıyordu. Taeyong güçsüz kalmıştı. Ten iterek ondan kurtulmuştu ama Taeyong son anda ceketini tutmuştu. Ceketin cebinde bir ağırlık vardı.
Ten neyi tuttuğunu olduğunu anlayınca çekmek istedi ama haşin çekişinden dolayı cebinden fırlayıp yere düştü.
Kırmız kutu: yüzük kutusu.
Ve Ten yere düşen kutuya baktıktan sonra almaya fırsat kalmadan hızla odasına girip kapıyı kilitledi.

Taeyong ise kutunun ne olduğunu anlayınca yerden aldı. Yavaşça açılan kutudan bir çift yüzük çıktı. Üstlerinde kazınmış bir X vardı.
Taeyong daha çok ağladı. Mahvoluyordu.

Sonunda ne yapacağını buldu. Bir anlığına delice hareket etmek istedi. Gecenin bir yarısında Jaehyun'un odasının kapısını delicesine yumruklarken buldu kendini.
Uykulu gözlerle kapıyı açan Jaehyun onu görünce ayıldı. Taeyong'un ağladığını görünce de içeri davet etti.
Ama Taeyong'un tek yaptığı şey bağırmak oldu.
"SEN.
SEN JAEHYUN.
SENİN YÜZÜNDEN HAYATIM BOYUNCA BEKLEDİĞİM ADAMI KAÇIRDIM.
BULMUŞTUM ONU.
O BENİMDİ.
BEN... O...."
Ağlama ve hıçkırıklar arasında devam etti.

"SENİN SALAK ÖPÜCÜĞÜN YÜZÜNDEN.
ONU.
BİZİ GMRDÜ ."

Son söylediği tam olmasa da Jaehyun anlamıştı.

"SENİN YÜZÜNDEN.
EVLENECEKTİK."
Jaehyun son sözünün üzerine şaşkınlıkla baktı. Mahvettiğini işte şimdi hisseti.
Ve Taeyong durmadı orada, zahmet olmasın diye kapıyı kapattı, tabii sertçe.
Ama kapının arkasına oturup ağlamaya devam etti.
Jaehyun ise işte şimdi tam pişman olmuştu çünkü onun mutsuzluğunu istememişti.

Taeyong hiç uyumadı. Mesajlar attı.

leetaeyong: Benim böyle bir şry yapnayaCaşımı bil. Yanlış anladığını bil. komuşmaıyız.

(görüldü)

Ve Jaehyun da uyumamış, düşünmüştü.
Sabah hepsi geç kalkmıştı ve yemekhane çıkışı Jaehyun Ten'i bulmuştu.

Onu karşısında gören Ten hiç hızını kesmeden yürümeye devam etmişti.
Ama Jaehyun arkasından bağırmıştı.
"Onu öpen bendim. Ona kızma. Onu seviyordum. Ama üzülmenizi istemiyorum."
Bu sözler üzerine Ten arkasını dönmüş güneş gözlüğünü çıkarmış ve ona bakmıştı.
Jaehyun'a doğru iki büyük adım atmış ve yanına ulaşmıştı.

Ve Jaehyun bir tokat yemişti.

X • TaetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin