28

1.6K 156 43
                                    

Okul tekrar başlayana kadar ve başladığında, herkes döndüğünde onları tanımayanlara dahi yayılan bir haber olmuştu bu.
Ve tanımadıkları bile şaşırıp tebrik etmeye geliyorlardı. Vay canına...

Başlarına gelen en ilginç şey Taeyong'un dayak yiyişiydi. Tartıştığı çocuk ile yapısal farklarını hiç göz önüne bulundurmadığı için çocuğun ona saldırdığını daha fark edemeden kendini yerde buldu.
Elmacık kemiğine bir yumruk yemişti. Yüzünü tepesinde duran çocuğa çevirdi. Taeyong ayaklanıyor, çocuk da tam arkasını dönüp gidecekken dönüp Taeyong'un karnına tekmesini geçirdi, birden nefessiz kalıp öksürmüştü.
Zar zor ayağa kalkmıştı ve dönüp giden çocuğun sırtına tekmesini geçimişti. Kendi canı da yandığı için karnını tutarak geriye doğru bir kaç adım atmak zorunda kalmıştı. Çocuk ise belini tutarak ona dönmüştü ve Taeyong tekrar hareketlenip yüzüne yumruk atmıştı. Ama bu kadardı... Çocuk toparlanınca Taeyong'un boğazına yapışmıştı ve duvara doğru sürüklerken kargaşayı duyup gelenler sonunda çığlık çığlığa onları ayırabilmişti. Taeyong acılarına rağmen olabildiğince hızlı şekilde odasına gitmişti. Kanepeye uzandığı anda gözleri kapanmıştı.

Ne kadar geçtiğini bilmiyordu ki kapının tıkırtısına uyandı. Biri kapıyı açmaya çalışıyordu ve açtığında da elinde poşetlerle az kalsın içeri düşecekti.
Bu tahmin edilebildiği üzere Ten'di.
Taeyong gözünün şiştiğini de Ten'e tek gözle baktığında anlamıştı ve onun o olduğunu kavradığı an yüzünü pencereye döndü. Ama Tae'yi evde beklemeyen Ten şaşırıp hemen öpücüğünü kondurmak için kanepenin başına gittiğinde mutlu mutlu Taeyong'u kendine çeviriyordu ki yüzünün halini görünce afalladı.
Taeyong artık gördüğü için kendini bıraktı ve 1.5 gözleriyle ona bakmaya çalıştı.
Eli ağzındayken "Sana ne oldu?" diyebildi Ten.
Taeyong tekrar yüzünü pencereye döndü. Ten anlamıştı ve üstelemeden ıslak bez getirmeye gitti.
Ama okulda böylesi kavgacılar sayılıydı. Onun dışında çok mutlulardı.
Okul yeni başladığı için dersler şu anlık hafifti ve geçen hafta sonu arkadaşları ile beraber piknik yapmışlardı.
Islak bezi sıkarken pikniği hatırladı ve gülümsedi. Piknikte kutu oyunlarından başlayıp topla oynanan oyunları oynamış, ip atlamış hatta şişe çevirmece oynamışlardı.
Biraz da alkol alınca güzel kafalardan güzel sorular çıkmıştı.
"Abi çok mutlusunuz keşke ben de sizle çıksam." söyleyen Mark'tı. O biraz fazla alkol almıştı galiba.. Taeyong gülerek "Alemsin Mark.." diye cevap vermişti.
Mark'ın ikili üzerindeki soruları bitmiyordu ve bu sefer Ten'e sormuştu.
Beraber gittikleri karaokeleri, saçma filmleri, gezdikleri hatta baş başa susarak bile oturdukları günleri...
İşte Ten, Taeyong'un kaşını ve dudağının kenarını temizlerken bu güzel anıları düşünmüştü. Böylelerine değilde piknikteki gibi arkadaşlara ihtiyaçları vardı.
Taeyong'un gözüne buz poşeti koyduğu an irkilen Taeyong diğer gözüyle Ten'e baktı.
"Sen ne aldın öyle?" diye sordu sonunda.
"Seninle dizi izleriz diye abur cubur almıştım."
"Tamam izleyelim."
"Ama..-"
"Hangi diziyi düşünmüştün?"
"Bilmem. Beraber karar veririz diye düşünmüştüm."
Taeyong onaylayıp yerinden kalkmaya çalıştı. Her tarafının sızladığını hissetti ama Ten ona iyi geliyordu ve bu aktiviteyi bozmamalıydı.
Ten tabakları hazırlayıp geldiği sırada Taeyong da bilgisayarı açıp sehpaya koydu.
Beraber dizi seçtiler ve izlemeye başladılar. Ten arada bir Taeyong'un ağzına cips koyuyordu.
Taeyong da bilerek Ten'in parmaklarını ısırınca gülümsüyorlardı.
Bölümün yarısındayken kapının tıklatıldığını duydular. Ten yerinden kalkıp kapıyı açtığı sırada Taeyong eğilip diziyi durdurdu ve kapıya doğru baktı.

Gelen Jaehyun'du.
Ve Taeyong da gayet net duyabiliyordu.
"Selam. Rahatsız etmiyorum ya?"
Ten şaşırmıştı ama yine de nezaketinden ödün vermedi.
"Yok hayır. İçeri gelmek ister misin?" Kapıyı olabildiğince kapalı tutuyorken nezaketi yalnıca dilindeydi, elbet bir yerden hâlâ sinirliydi.
Jaehyun bir an içeri baktı ama hayır anlamında başını salladı.
"Benim bugün okuldaki son günüm. Başıma gelenlerle boğuşurken bir de sizi sıkmak istemem."
Taeyong da ayaklanmıştı, kapının birkaç adım gerisinden izliyordu. Ve Jaehyun ona bakıp devam etti.
"Ben sadece.."
Gözleri bir Ten'de bir Taeyong'daydı.
"Son kez özür dilemek istedim. Bu sizi için." Ve Ten'e bir poşet uzattı.
Ten "Başına gelenler ne olursa olsun yanındayız. Teşekkürler." dedi ve Jaehyun daha fazla durmadan selam verip gitti.
Ten birkaç adımda Taeyong'un yanına geldiğinde ikisi beraber poşete baktılar. Daha sonra Ten elini daldırıp poşetin içindekini çekti. Şimdide elinde bir kutu duruyordu. Taeyong hareketlenip kutuyu açtı: Fotoğraf makinesi. Hem de Jaehyun'un.
Taeyong fotoğraf makinesini çıkartırken Ten de üstüne yapıştırılmış notu sesli okudu.
"Okulu bıraktığıma göre kameram sizindir, güzel anılarınızı çekmeyi unutmayın! Bana da atabilirsiniz. Her zaman mutlu olursunuz umarım." ve adresi vardı. Taeyong "fotoğrafçılık okuyordu." diye fısıldadı.
Adres, Japonya'da bir adresti yani Jaehyun ülkeden gidiyordu.
Neler olabileceğini düşündüler. Fakat çok yormadan yerlerine geri döndüler. Belki daha sonra onun hakkında düşünebilirlerdi ama bugün sadece kendilerine ayırdıkları MiyavMiyav günüydü. Tüm gün birbirlerinindiler. Başlarına ne gelirse gelsin devam etme şartıyla. Bu günü de ortaklaşa bulmuşlardı. Kalan hayatlarında devam edecek bir şekilde...
Ve dizilerine devam ettiler.
2. Bölümün ortalarında Taeyong Ten'in kucağına uzanmış izliyordu ki, uyuyakaldı.
Ten'in de yumuşakça saçlarını okşamasıyla mayışmıştı tabii.
Ten onun uyuduğunu fark edince diziyi durdu. Ekran yerine onun yüzünü izlemek daha güzeldi.
Kuruyan yaralarına baktı, kaşına baktı. Yumulmuş gözlerinden tel tel çıkan kirpiklerine...
Saçlarını okşamaya devam etti ve fotoğraf makinesini düşündü.
Arkadaşlarını düşündü.
Eskiyi düşündü.
Ama en önemlisi ise gelecekti.
Gelecekte ne olacaktı?
Ayrılırlar mıydı? Evlenecekler miydi? Mutlu olacaklar mıydı?
Gelecekte ne olacaktı?

X • TaetenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin