kaos
Zaman geçmiş, okulları tatile girmişti. Sınav zamanındaki mecburî ayrı kalmalardan sonra şimdi tatilde ise Taeyong da Ten de çalışmaya başlamışlardı. Yazdı, eh, Taeyong'un doğum günü çatmıştı. Ten o kadar şeyler yaşadığı şu koca oğlanı, çizik kaşlısını çok önemsiyordu tabii. Ne yapsa diye düşünüyordu. 2 hafta önceden beri hazırlıklara da başlamıştı... Özlemini iyice atacaktı.
Haziran'ın son günü Taeyong çok yorgun bir biçimde yurt odasına dönmüştü. Kendini yatağına atıp daha gömlek düğmelerini açmadan uyuyakalmıştı. İş onu çok fazla yıpratmıştı. Uyumak dışında her şey aklında çıkmıştı ve bedeni otomatik olaram kendini kapamıştı.
Ve 1 Temmuz. Taeyong sabah uyandığında oda arkadaşı yanında yoktu. Tarihin farkındaydı sadece -fazla bir şey beklemese de- Ten'den bekliyordu; evet.
Yemekhaneye inmek için giyindi. Çoğu kişi tatile gitmişti ve okulun yurt kısmı normalinden oldukça boştu. Yaz ayında ve boş bir okulda herkes daha rahat giyinirdi. Kızıl saçları darmadağınıktı, yürürken eliyle düzeltmeye çalıştı. Aslında hangi mevsim, hangi ay, hangi gün fark etmeksizin Taeyong sürekli saçını düzeltirdi.
Yemekhaneye indiğinde kapıda biri vardı: Daha önce hiç görmediği biri... Ona gülümseyerek bakıyordu. Taeyong gözlerini kaçırmaya çalışsa da yaklaştıkça ona gülümseyen kişiye bakmayı sürdürdü. Yanında ya da arkasındaki birine mi yoksa kendisine mi bakıyordu, anlamaya çalıştı. Yanından geçip yemekhaneye gireceği sırada gülümseyen çocuk onu durdurdu ve eline bir kutu verdi. Taeyong şaşırıp aldı ve içeri ilerlemesini işaret eden çocuğun dediğini yaptı. Yemekhanede sadece iki kişi vardı. Normalde bile fazla tercih edilmiyordu, kaldı ki tatilde oldukça boştu.
Oturup tek başına yemeğine başladı. Yemeğini çiğnerken bir yandan da kutuyu açtı.
Kutudan bir bileklik çıktı ve altında bir not vardı: afiyet olsun, miyav!
Taeyong bunun Ten'den geldiğini anlayıp gülümsedi. Yemeğini yerken bilekliği inceledi. Sonra telefonunu cebinden çıkardı ve Ten'e mesaj attı:leetaeyong: hediyeni aldım, kendin de çık artık özledim.
leetaeyong: Ten?(görüldü)
Attığı mesajları anında gören Ten cevap vermemişti. Taeyong ekrana bakakalmıştı, birkaç daha mesaj yazmıştı ama sonra pes etmişti.
Kalkıp yemekhaneden çıktığında aynı çocuk yine oradaydı. Bu sefer ona bir şeyler söyledi.
"Lütfen kütüphaneye git Taeyong!"
Taeyong gülümseyip başını salladı ve kütüphaneye doğru ilerledi.
Şapşal Ten... Yine fantezileri için davetiye yolluyordu...
Kütüphaneye adım attığında görünürde kimse yoktu. Böyle olacağını tahmin etmişti tabii ki. Minik kedisi kuytu köşeye saklanmıştı kesin.
Ama bu sefer bir fark vardı: yaşlı kütüphaneci yerine genç bir çocuk duruyordu! Taeyong onu fark ettiğinde çocuk onu izliyor ve gülümsüyordu.
Tüm bunlar Ten'in planı mıydı? Karşısına çıkan kişiler önceden seçilmiş ve sürekli ona gülümseyen kişilerdi. Gülümsemeleri çok saçma geliyordu ve Taeyong 'Yeter, Ten nerede?' demek istiyordu.
Kütüphane görevlisi ona gülümsedikten sonra yerine oturup onu izlemeye devam etti. Taeyong, Ten'in arkalarda olduğunu tahmin ederek aralardan yürümeye başladı.
Tüm arka rafları geçmesine rağmen birini görememişti. Sonradan bir ayak sesi duydu.
Ama bu; sandığı kişi değildi. Kütüphane görevlisi çocuk yanına gelmişti.
"Size bir kitap.." derken raftan bir kitap çıkarmıştı.
"önereceğim." ve Taeyong'a uzatmıştı.
Taeyong kaşlarını çatıp baktığında kütüphane görevlisi sayfaları aralamıştı.
Ten ve Taeyong'un fotoğraflarının dolu olduğu bir kitapçıktı bu. Minik yazılar da vardı. Birazını okurken duygulandı, iyi ki kütüphane görevlisi çocuk yalnız bırakma nezaketini akıl edebilmişti.
Taeyong tüm sayfaları karıştırdı. Son sayfaya geldiğinde aradan bir parça kağıt düştü.
Yere eğilip aldı ve okudu.
Seni seviyorum, miyav! odana git!Okuduktan sonra kafasını kaldırıp ilerledi ve kütüphane görevlisine baktı. İkisi de birbirine gülümsedi, Kütüphane görevlisi kapının önünden çekilince Taeyong, hızla odasına ilerledi.
Odasından içeri girdiği an beline gelecek kadar kocaman küp şeklinde bir hediye pakedine rastladı. Ten'in bunun içine sığabileceğini bile düşündü... Keşke öyle olsaydı, bir günde bile çok özlemişti yüzünü.
Odasına şöyle bir baktığında yatakların üstü ve yerler; her yer güllerle kaplıydı. Sabah onun öpücüğüyle uyanmadığı ve mesajını görüp cevap vermediği için kızsa da bu yaptıklarına gözleri dolmuştu.
Kocaman pakedin kurdelelerini açtı ve içinden çıkacak şeyi merak ederken gözlerini kapatıp kutunun kapağını açtı. Sonra da gözlerini açtı.
Ama gözlerine inanamadı.
Sadece bir not vardı!
Koskocaman kutuda sadece küçük bir not!
Kızma sevgilim çık odandan! az kaldıı!
Yine de bu şapşala kızamazdı ki.
Ayağa kalktı ve yatağının oraya gidip gülleri kokladı. Biraz dalga geçerlerdi güllerle ama olsun, şimdi hoş görünmüştü gözüne. Sonra onları orada bırakıp odasından çıktı ve kapısını kilitledi. Arkasını döndüğü an iki kişi koluna girip onu yönlendirmeye başladı. Siyah kapşonlu, kim olduklarını bile görmediği kişilerdi. Yine Ten'in planıdır diyip telaştan vazgeçti ve akışa bıraktı kendini.
Bahçeye indiler. Açık alanda, çimenlerin üstünde bir koca kutu daha duruyordu. Yanındaki iki kişi onun kolunu bıraktı ve kutuyu açmaya yöneldi. Kutunun içinde bir şey beklemeyecekti bu sefer. Öbürü kadar büyük bir kutu değildi ama yine de büyüktü. Kutuyu boş sanarak kaldırmaya çalıştı. Fakat bu sefer doluydu.
Kutunun üstüne eğildi. Eğilince önüne gelen saçlarını kulağının arkasına attı ve dikkatle kurdeleyi açtı. İçinden hiç beklemediği bir şey çıktı: müzik çalar.
Şu videolarda gördüğü, gençlerin omuzlarında taşıyıp dans ettikleri müzik çalardandı. Ve yanında not vardı.
Oynatma düğmesine bas! Ve ayrıca.. Senin işe gitme vaktin geldi!
Oynatma düğmesine bastı ve şarkı çalmaya başladı, onların şarkısı:
Bruno Mars - Just The Way You Are.
Birbirlerine hissettiklerini söylüyordu şarkı:Yüzüne baktığımda değiştirebileceğim bir şey yok. Çünkü sen inanılmazsın: olduğun gibi.
Ve gülümsediğinde bütün dünya bir an durup sana bakıyor. Çünkü sen inanılmazsın: olduğun gibi..
Dudakları, dudakları... Eğer izin verirse bütün gün öpebilirim.
Gülüşü, gülüşü... O nefret ediyor ama bence bu çok seksi.Biraz dinledi. Dinlerken düşündü. İşe gitme vakti? Dinlerken anlayınca ayağa kalktı ve müzik çaları eline aldı.
Akşam olup hava kararmak üzereydi. Oradan oraya gidip hediyeler açmak yorucuydu. Kaldı ki geç uyanmıştı bir de.
Arkada durup onu bekleyen kapşonlu iki genç gelip elinden müzik çaları aldı ve okuldan çıkmaya yöneldiler. Okuldan çıkana kadar hiç konuşmadılar ama Taeyong onlara bakıp durmuştu. Sonra önüne bakmaya başladı.
Okulun dış duvarlarından geçerken ilerden koşarak bir çocuk geldi.
Elinde bir paket vardı.
Ah Taeyong çokça hediyelere boğulmuştu bugün!
Koşan çocuk pakedi Taeyong'un eline tutuşturup "Giyin!" diye bağırdıktan sonra geldiği yola geri koştu.
Taeyong yolun ortasında durup pakedi açtı. Bu siyah renkte bir gömlekti. Üstündeki yazılı beyaz tişörtün üstüne (hep böyle giyiniyordu zaten..) hemen siyah gömleği geçirdi, önünü açık bıraktı. Göğsündeki cep kısmında kedi işlemesi vardı. Minik bir kedi...
Taeyong kedisini seviyor...
Yavaş yavaş hava kararırken Taeyong'un çalıştığı kafeye ilerlediler.
Hala ellerinde müzik seti ve çalan müzik ile kapıya geldiklerinde kapşonlular içeri girdi.
Hava artık kararmış diyebilirlerdi. Kafenin perdeleri çekilmişti, içeride de ışık yanıyordu. Kapşonlu gençler içeri girdiler ve Taeyong da tam içeri girecekken yandan biri gelerek ona seslendi.
Kapşonlular içeri girip müziği kestiler. Taeyong içeride bir şeyin onu beklediği biliyordu. Ten'in kalbini yakında hissediyordu. Varlığı ona oldukça yakındı bu hissin başka tâbiri yoktu.
Ama biri ona seslenince durdu. Kafenin kapısı kapandı. Ve yanına baktığında okuldan arkadaşı Jaehyun'un geldiğini gördü.
"Taeyong!"
Taeyong gülümsedi. Az önce onu getiren iki kişi de içeri girmişti ve bunun Ten'in yaptığı bir şey olmadığını anlamış
"Buraya geleceğini biliyordum. Seninle konuşmam gerekiyor."
Taeyong kafa salladı ve cevap verdi: "Tamam.. Ama sanırım beni içeride bekleyen bir sevgilim ve partisi var. Şey.. Bugün doğum günüm de.."
"Bunu biliyorum. Onun için geldim zaten. Doğum günün kutlu olsun. Ve şey..."
Taeyong meraklı gözleriyle sürekli bir kafenin kapısına bir Jaehyun'a bakıyordu ki gözlerini kapıdan çekmiş susan Jaehyun'a dönmüştü.
O sırada Jaehyun Taeyong'un kollarını tutmuştu.
"Ben.. seni seviyorum."
Ve daha Taeyong cevap veremeden kendine çekip dudaklarına ufak bir öpücük bırakmıştı.Ve Ten bunu kafeden görmüştü...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
X • Taeten
Cerita Pendek"Vücudumda bir X dövmesi var ama görmek için beni soyman gerekecek." [made in 2017]