Alya'dan;
Sonunda maç günü gelmişti. Dün, Özge'nin okula gelmediğini öğrenmiştik. Çakır'ın pekte umrunda değildi. Ayrılma sonrası depresyondadır büyük ihtimalle.
Hoca, sonunda benim içinde bir forma yaptırmıştı. Şortu biraz kısa olsa da şuan umrumda olan tek şey maçtı. Başka bir özel okulla yapıyorduk. O takımda da kız olmaması beni üzmüştü ancak ben hepsini gölgede bırakırdım.
Ayda yılda bir gelen özgüvenim ile soyunma odasında ki aynaya baktım. Hazırdım işte. Kapı birden açılınca sıçradım. Çakır öfkeyle bakıyordu.
"Ne oldu?"
"Ne demek ne oldu!? Karşı takım geldi. Hepsi havalı tipler. Tüm okul izlemek için orada ve senin şortuna bak! Birde o tiplerle futbol oynayacaksın! Çalım ayağına dokunacaklar sana!"
Sinirden kıpkırmızı olmuştu. Bu hali her ne kadar hoşuma gitsede abartıyordu. Sanki herkes beni sevmek zorundaymış gibi davranıyordu.
"Sakin ol." Dedim sakinlikle. Üstünü yeni görmüştüm. Kolsuz mor bir forma üstüydü. Kolsuz olduğu için pazıları meydana çıkmıştı. Diz kapağının biraz üstünde de beyaz bir forma altı vardı. Şuan o kadar yakışıklıydı ki üstüne kese kağıdı koymamak için kendimi zor tutuyordum.
Bende de aynı üst vardı ancak benim şortum siyahtı ve dört parmak uzunluğunda, yapışıyordu.
"Beni süzmen bittiyse gidelim." Dedi muzip sesiyle. Göz devirdim.
"Bir insana mor nasıl yakışmaz diye bakıyordum." Kesinlikle yalan.
"O değil de tam çift gibi olduk ha." Dedi üstümüzü göstererek. Bu sözüyle bile kalbim fırlayacak gibiydi.
"Ya ne demezsin." Diyerek odadan çıktım ve sahaya ilerledim. Trübünlerde bizim okul ve karşı okul ayrılmıştı. Bizim okulun hepsi buradaydı. Karşı takımda ki kızları görünce ağzım açık kaldı. Yuh! Maça böyle mi gelinir ya? Hepsi benim için tehlike arz ediyordu.
Arkamdan gelen Çakır'ı görünce yutkundum. Avlayacaklardı çocuğu. Bozuntuya vermeden ilerledim. Karşı takım ısınıyordu. Ben gelince hepsi bana döndü.
"Şey galiba yanlış geldin. Trübün orda." Dedi aralarından biri. Göz devirerek ilerledim.
"Yoo yanlış gelmedim. Üstümde ki formada kanıtı." Hepsi şaşkınlıkla birbirlerine bakarken ben topu ayaklarından alıp biraz oyalandım.
"Kız mı var takımda? Hemde böyle taş-" sarışın çocuğun sözünü ayağımda ki topu suratına vurmamla kestim.
"Doğru konuşursan sağlam bir şekilde maç biter." Yüzünü tutup arkasını döndü. Yanımda ki Çakır sinirden kıpkırmızıydı. Bir şey de yapamıyordu çünkü ona söz verdirmiştim. Eğer kavga çıkarırsa onunla asla konuşmama kararı almıştım.
Daha maçın başlamasına zaman olduğu için kaleye doğru ilerleyip köşeye oturdum. Çakır sinirini atmak için ısınıyordu ancak bu görüntü nefes kesiciydi. Benimle aynı fikirde olan tribündeki kızlar da salyalarını akıta akıta bakıyordu.
Bir şey demeyip önüme döndüm ve su şişesini aradım. Birden üstümü kapatan bir karartıyla başımı kaldırdım. Sarışın, uzun boylu bir çocuk elinde şu şişesi tutuyordu.
"Al iç. Ben içmedim." Yüzünde herhangi bir yavşaklık görmediğim için suyu alıp teşekkür ettim. Yanıma oturup o da başka bir şişeden su içti.
"Bu arada ben Efehan." Diyerek elini uzattı. Bende elini tuttum. "Alya."
"Alya," dedi gülümseyerek. "Güzel isimmiş." Gülerek kafamı salladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ BAHÇESİ
ChickLit"Sen ateş bahçesisin." Diye fısıldadım kollarının arasında. "Ateş bahçesi mi?" Dedi şaşkınlıkla. "O ne?" "Sen." Dedim kollarının arasında daha da kaybolup. "Aynı ateş bahçesi gibisin. Dışarıdan o kadar güzelsin ki, insanın içine girip bütün güzellik...