Hava yine güneşliydi. Belki de güneşi sana yakıştırdığım için kader benimle seni güneşli günlerde buluşturuyordu.
Sen bende güzel duran bir şey olduğunu düşündün mü?
Çünkü ben düşünmüyorum.
Bu sefer oturacak yer bulamamıştın ki her seferinde bir şekilde otururdun. Bense çok nadir...
O kadar insan ayaktayken oturarak gitmek neden benim hakkım olsundu ki?
Minibüsün içi çok kalabalık değildi ve kapı eşiğinde bekliyordun. Bense seni ilk incelediğim yerde. Güneşin sende harika durduğuna karar verdiğim yerde.
Kendinin farkında mısın? Ne kadar mükemmel olduğunun.
Minibüse başka biri bindi ve siz tanışıyordunuz. Onu görür görmez gülümsedin. Aranızda konuşmalar geçti. Hepsini dinledim.
Özür dilerim.
Ona buraya yeni taşındığına dair şeyler söyledin. Tıpkı benim gibi sende yeniydin. Ama ilk gün rezil olan bendim. Sen rezil olamayacak kadar mükemmeldin.
Sonra arkadaşın bulunduğunuz yerin tutunmaya yeri olmadığını ve benim olduğum tarafa doğru gelseniz daha iyi olacağını söyledi. Arada şakalaşmadan da edemedi.
İyi ki şaka yaptı.
Bana döndüğünde otuz iki diş sırıtıyordun.
Gözlerimiz buluştu ve o sırada gülüşünün içimde bıraktığı kalıntılarla baş etmeye çalıştım.
Kocaman açılmış gözlerime ve ağzıma bakarken ne düşündün acaba?
Komik olduğumu?
Belki bu yüzden bana bakmaya devam ettin. Gözlerimi kaçırmasam bakmaya devam eder miydin?
Pişmanım.
O an kafamı cama doğru çevirdiğim için ölesiye pişmanım.
O gülüşü daha fazla izlemek için neleri vermezdim.
O kadar güzeldi ki.
O kadar güzeldin ki.
Bu olaydan sonra arkadaşlarıma senin çok güzel bir çocuk olduğunu söyledim.
Şimdi tekrar soruyorum.
Kendinin farkında mısın? Ne kadar mükemmel olduğunun.
Çünkü ben farkındayım.
Farkında olmayan kişilere her gün böyle gülerken, bana sadece bir kez böyle denk gelmiş olman haksızlık değil mi?
Ben hak ediyor muyum ki?