Çok geç kalmıştım.
Seninle beklediğim durağa gelirken dolu ardından sağanak yağmur yağmaya başlamıştı.
Sorun şu ki sabah hav çok güzeldi ve üzerimde sadece yeşil hırkam vardı.
İç çamaşırıma kadar sırılsıklamdım ve seni görmeyi hiç umut etmiyordum.
Hatta çoktan seni görme ihtimalimden vazgeçmiştim.
Öyle de olmuştu, durakta yoktun.
Yağmurdan olsa gerek durak çok kalabalıktı ve benim daha fazla ıslak kalmaya tahammülüm yoktu.
Tam o sırada bindiğim minibüsün diğer arabaların arkasında beklediğini gördüm ve ona doğru koştum.
Minibüs tam hareket ettiğinde içeriye attım kendimi ve birinin dirseği kafama çarptı.
Daha doğrusu ben onun dirseğine çarptım ve bana aniden dönüp baktığını göz ucuyla görmüştüm.
Hızla binmiştim çünkü ne yapabilirim?
Minibüs dolup taşıyordu yine.
Kime çarptığıma bakmak için kafamı kaldırdım.
Sendin.
Sen ve lanet dirseğin.
Belki de dirseğini bana değdirmekten zevk alıyordun.
Saçmalık.
Kapının kenarından üst tarafa çıktım ve direğe tutundum. Sen de minibüsten inen birinden yararlanarak üst tarafa tam karşıma geçtin.
Arada bir sana bakarken kupkuru olduğunu fark ettim.
Nasıl ya?
Ben sırılsıklam olduğum için göğüslerime yapışan ve içimi göstermesinden korktuğum hırkamla etrafa o iğrenç yağmur kokusunu yayarken, sen nasıl yine de mükemmel görünmeye devam edebilirdin?
Şemsiyen dahi yoktu nasıl kuru kaldın?
Çok sinirlendim.
Bu kadar çirkin olmama çok sinirlendim.
Berbat görünüyordum.
Beni sevme ihtimalin yoktu.
Beni sevmeyeceksen neden çıktın karşıma?
Neden dikkatimi çektin?
Bunları sana bakarak düşündüğümü göz göze geldik. Yüzümde kaşları çatık bir huysuz nene ifadesi olduğundan sen de kaşlarını çattın.
Ya da ben öyle düşünüyorum.
Hemen gözlerimi kaçırdım.
Ama sen bana bakmaya devam ediyordun ya da ben öyle olmasını istediğim için beynim bana oyun oynuyordu.
Yoksa seninle ilgilendiğimi anlamış mıydın?
Sanmam, buna ihtimal getiremeyeceğin kadar umrunda değildim çünkü.
Yine rezil olmuştum.
Yine batırmıştım.
Yağmurdan nefret ediyorum.