Bir kaç hafta sonra denk gelebildik. Sen en arka cam kenarına geçtin ve oturdun. Sana ulaşamadım çünkü çok kalabalıktı ve açıkçası seni takip ediyor gibi görünmek istemedim.
Her ne kadar öyle olsa da...
Ben minibüsün en önünde, sen en arkasında...
Aynı ortamda bu kadar uzak olmak ancak bizim yapabileceğimiz bir şeydi ve dışarıdan göründüğünden de uzaktık.
Bulunduğum yerden seni göremiyordum bile ama garip bir şekilde yanımdaymışsın gibi hissediyordum.
Sen beni görmek için çaba bile sarf etmiyordun, her zaman yaptığın gibi dışarıyı izliyordun.
Haklısın, dışarısı benden daha ilgi çekici.
Minibüs yolcu indirmek için durdu ve saniyeler sonra senin olduğun taraftan bir çarpma sesi geldi.
Nefes alamadım.
Kıpırdayamadım.
Sana bakmak istedim.
Sadece insanların arasından bir elinde kulaklığın, hafif çatılmış kaşların ve etrafa anlamsızca baktığını gördüm.
Ne tesadüf, güneş yine yüzüne vuruyordu.
Minibüsün arkasında duran araba birden gaza basınca minibüse çarpmış.
Çok da önemli değil gibi, değil mi?
İnan bana o an öyle hissetmiyordum.
O an hiç bir şey hissetmiyordum.
Sadece seni ve senin nasıl olduğunu düşünmek hücrelerime işlemişti.
Lütfen kendine iyi bak.
Lütfen.
Senden vazgeçsem bile...