Gülüşünü hiç unutmadım. Gördüğüm ilk an gibi taze. Sanırım tek unutmadığım şey o. Sesin ve kokun çoktan uçtu gitti.
Sürekli yanımda olsaydın gitmezlerdi.
Zaten yanımda olsaydın bu hikayeyi yazmazdım.
Kokunu ilk aldığım anı hatırlıyorum, ilk ve son kez.
Çünkü bir daha o kadar yakın olamadık.
Minibüs insanla doluydu ve biz seninle yan yanaydık.
Hatta aynı direkten tutunuyorduk. Bu benim için hayal edebileceğimin bile ötesindeydi.
Benim sırf aynı direği tutuyoruz diye ellerim terlerken, sen bir an önce minibüsten ayrılmak mı istiyordun?
İnsanlar bindikçe sana sokuluyordum. Acaba rahatsız mı oldun?
Seni taciz etmiş sayılır mıyım?
Hayır ben asla böyle bir şey yapmam ve amacım sadece insanlara yer açmaktı.
Ya sen böyle düşündüysen?
Senden uzaklaşmaya çalıştım. İstemeyerek. Ama bu imkansızdı.
O an senin yakınında kalabilme bahanem oldukları için minibüsteki insan topluluğuna teşekkür ettim içimden.
İçerisi çok havasız olduğundan önündeki cama uzandın. Kolun ne kadar güzeldi. Neden kolunun güzel olduğunu düşündüm ki çok saçma.
Ama öyleydi.
Camı açmaya çalışman ve açtıktan sonra çıkardığın rahatlama sesi.
O anı tekrar tekrar yaşamak isterdim.
Sence ben delirdim mi?
Sevmek de delirmek değil mi zaten?
Minibüs hareket edince camdan esen rüzgar saçlarıma vurdu. Tabi sen bunu görmedin.
Rüzgarla birlikte kokun saçlarıma karıştı.
Gözlerimi kapattığımı hatırlıyorum.
Ciğerlerimin en derin köşesine kadar kokunu çektiğimi...
Ama şimdi o kokudan eser yok.
Seninle beraber yok olup gitti.