Aradan aylar geçti. Kış mevsimine yeni girmiştik. Seni unuttum çünkü seni hiç görmedim. Ta ki normalde beklediğim durakta beklemekten vazgeçip bir öncekinde beklemeye karar verene kadar.
Oradaydın.
Üst geçidin altında arkadaşlarınla bekliyordun. Demek bunca zaman bu duraktaydın.
Nedensizce senin o günkü çocuk olduğunu hatırladım. Rezil olduğum o günkü bana bakışlarını...
Sana bakmamak için kendini zorlarken minibüs geldi. Arkadaşlarının yanından onlara el sallayarak ayrıldın ve önüme geçtin. Senin arkanda kaldım ve minibüse senden sonra bindim. Son boş kalan en arkadaki cam kenarına sen oturdun. Bense önündeki kollara tutundum ve ilk uzun yolculuğumuz başladı.
Arada bir seni izliyordum sense dışarıdaki asfaltı,ağaçları,güneşi...
Ben hariç her yeri...
Kış ayında olmamıza rağmen ısıtan güneşin yüzüne vuruşu dikkatimi çekti. Kısılan bal rengi gözlerini ve kumral saçlarını aydınlatışını izledim bir süre.
Daha önce güneş ışığının kimsede bu kadar büyüleyici durduğunu görmemiştim.
Bana döner gibi oldun bu yüzden hemen kafamı kapı tarafına çevirdim. Sanırım döndüğün kişi ben değildim. Minibüse binen güzel kızdı...
Ona dönmüş olmaman için içimden yalvardım. Defalarca,
'' Lütfen ona dönmüş olmasın, lütfen.''
Peki neden?
Evime doğru yaklaşıyordum ve sen hala inmemiştin.
Bir süre sonra benden önce indin.
Benim evime çok yakın olan bir yerde.
Senden on saniye sonra ise ben indim.
En başından beri bu kadar yakındın bana, bir o kadar da uzak...