Bölüm 1

13K 303 32
                                    

( Emir SAYLAN ' dan...)

Kadın... Melek midir, şeytan mı? Nurdan bir sevap mı; ateşten bir günah mı? Yıllarca bu ikilem içinde yiyip bitirdim kendimi. Annem melekti. Nurlu... Beni aşka, sevgiye küstüren kadınsa, şeytan! İnsanı sinsice yakan bir günah...

Bana ilk kez güldüğünde de yakmıştı içimi. Tatlı, ılık bir yangın...Türlü oyunlarla aklımı başımdan almış; beni kendine aşık etmişti. Büyüktü benden. Olgundu. Ama hiç biri umurumda değildi. Seviyordum onu. Öyle sanıyordum. Gözümü onda açmıştım ben. Gençliğin getirdiği yeni duyguları, ilk heyecanları o yaşatmıştı bana. Onun yanında tam bir erkek gibi hissediyordum kendimi. O zaman erkekliğin ne olduğunu bilmiyordum daha.

Onu kendi yatağımızda, başka bir erkekle yakaladığım gün, canını yakmak için öyle sözler söyledim ki... Benim acımı o da yaşasın istiyordum. Ama o, gülüp geçti hepsine.

"Ne o ufaklık, hayatımın sonuna kadar seninle kalacağımı mı sandın?"

Çekip gitti sonra. Kalakalmıştım. Bir oyuncak gibi oynamıştı benimle. Canımı yakmıştı. Ama ben hiçbir şey yapamamıştım. Hırsım öylesine büyüktü ki. İntikam almalıydım. Peki, nasıl yapacaktım bunu? Onun gibi olmaya karar verdim. Onun bana oynadığı oyunu, ben de başka kadınlara oynayacaktım. Şeytanın oyununu, şeytanla oynayacaktım.

Okulu bitirip, İstanbul'a döndüğümde, babam holdingi bana bırakıp memlekete döndü. Şimdi, İstanbul'un en genç iş adamlarından biriydim. Artık oyun başlayabilirdi. Hiç de zor olmadı bu oyunu oynamak. Çünkü oyuncular öylesine istekliydi ki... Hepsinde aynı sinsi bakış, aynı ateşli gülüş... Artık tamamen yitirmiştim kadınlara ve aşka olan inancımı. Hayatımda yeri olan dört kadın vardı. Annem, dadım Melek Anne, en yakın arkadaşımın karısı kız kardeşim dediğim Yeşim ve Giray Amca'mın kızı arkadaşım Ahu. Bir başkası olmaz diyordum. Büyük konuşmuşum.

Holdingin başına geçişimin ikinci yılıydı. Ama bu iki yıl içinde, aradığım asistanı bulamamıştım bir türlü. Kadınların hepsi şeytandı; erkekler ise kendine güvensiz.

O gün, yine, rutin asistan arayışlarının son günlerinden birindeydik. Ön eleme yapılmış, önüme kuruldan geçen birkaç ismin belgeleri gelmişti. Hepsi de kadındı. Görüştüm tek tek. Ama heyhat! Evet... Okumuşlardı, deneyimleri de vardı. Bunun yanında, sol omuzlarında şeytanla geziyorlardı. Daha ilk göz göze gelişimizde, giriyorlardı oyunun içine. Benim aradığım bu değildi ki. Belki de ben... Hiç bulamayacaktım aradığımı. Madem öyle, bunlardan birini seçeyim diye düşünürken, babamın emektar müdürlerinden biri geldi içeri. Genç bir kızın iş başvurusu için geldiğini, ancak geç kaldığı gerekçesiyle belgelerinin reddedilmek istendiğini, halbuki sürenin daha dolmamış olduğunu söyledi bana.

"O kızla görüşmelisin bence."

Güvenirdim Giray Amca'mın sözlerine. Hemen gerekli yerleri arayıp, başvuru için gelen kızı bana göndermelerini istedim. Önce belgeleri geldi elime. Diğerleri kadar parlak değildi özgeçmişi. Örneğin deneyimi yoktu. Dolayısıyla etkili referansları da... Ama cesareti vardı. Bu haliyle, böyle bir holdingde yönetici asistanı olarak çalışmak istediğine göre, kendine güveni de... Acaba neydi bu güvenin kaynağı? Nasıl bir şeytandı?

Onu odama yollamalarını istedim. Az sonra açıldı kapı. O, içeri girip, masama doğru yaklaşırken ben, başım önümde belgelerle uğraşıyordum. Onun oturmasını bekliyordum. Sonra şuh sesiyle bana seslenmesini. Ama yapmadı. Ben belgelerle uğraştım, o sessizce karşımda dikildi. Tek kelime etmedi, dikkatimi çekmeye çalışmadı. Farklı mıydı acaba? Başımı kaldırdığımda gördüğüm manzara, afallamama sebep olmuştu. Genelde, görüşmeye gelen kadın adayların hepsi ön hazırlıklı olurdu. Kısa etekler, derin dekolteler, yüzlerinde şuh makyajlar... Ama bu kız... O, siyah bir pantolon-ceket takım giymişti. İçinde gerdanını bile açıkta bırakmayan beyaz gömleğiyle oldukça sportif görünüyordu. Saçları basit bir topuz şeklinde toplanmıştı. Neredeyse sıfır makyaj... Gözünde siyah çerçeveli gözlükleri... İki eliyle önünde tuttuğu çantası... Saygılı ve dik duruşu... Ne kadar da farklıydı diğerlerinden. Yine de umutlanmak istemiyordum. Çünkü daha gözlerini görmemiştim. Bakışlarını yere çevirdiği için, bu mümkün olmamıştı. Bakışlar... En önemlisi onlardı benim için. Kalbin aynası gözler... Ya şeytan saklıydı onlarda ya da... Sinsi bir gülümseme yayıldı yüzüme. Hafif bir alayla seslendim.

Melek Misin Şeytan Mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin