Hiç oldu mu? Bir kuvvet var sanki avuçlarınızda. Dünyayı alıp yerinden oynatabilecek bir kuvvet bu. Kanınız özgürlük diye bağırdı mı hiç? Siz de korktunuz mu? Titrediniz mi? Yapabilecekleriniz mi korkuttu sizi, yoksa bu gücün geçici olması düşüncesi mi?
İçimde ayaklanmış tonlarca hücre var, bu zamana kadar babamın soldurduğu tüm güller birlik olmuşlar, ellerini kavuşturmuş bekliyorlar. Kanım kulağımda uğulduyor. Zihnim inliyor. Elimdeki fular, tenimi kor ateşte donduruyor.
Korkuyorum.
Kendimi hiç bu kadar güçlü hissettiğimi hatırlamıyorum. Boran'la olan konuşmamız ardından eve gelmiştim. Babam keyifsizdi. Ben başkaldırmaya hazırdım. Ama Yılmaz'ın bir işi çıktığı için gelemeyecek demişti babam. Yumruğumun içinde kırmızı bir fularlı odama gitmiştim.
Üç saattir böylece durmaktan başka bir şey yapmıyorum. O fular bazen kokluyor, bazen yanağıma sürtüyor sonra utanıyor avucumda sıkıveriyorum. Bu fular bana onu anımsatıyor. Kulağımda sesi, tenimdeki dokunuşu, zihnimdeki fısıltısı anbean daha da artıyor.
Öyle bir ağrı var ki içimde, kendimi tutamıyorum. Ben ilk defa toprağına sığmayan bir gül gibi hissediyorum.
Yastığın altından gizli telefonu çıkartıyorum. Yorganı hafifçe üstüme çekip numarasını tuşluyorum Leyla'nın. O da hissetti mi böyle güçlü? Sanki değiştirecek gibi dünyayı, kendisini, hislerini, tutsaklığını...
"Hey, Gul." Telefonda Leo'nun sesi yankılanıyor bir anda. "Leyla telefonu salonda unutmuş. Wait."
Cevap vermiyorum ama Leo buna alıştı, biliyorum. Ablamla bile iki kelamı zar zor eden ben, onunla konuşurken daha da içime gömülüyorum. Aradan birkaç saniye geçiyor. Telefonu Leyla alıyor. Nefesinden tanıyorum. Kaç gece aynı odada sırt sırta ağlayarak uyuduk, bir ben biliyorum.
"Gül!" Leyla coşkuyla bağırıyor. "İyi ki aradın. Ben arayamıyorum, biliyorsun fark ederse..."
Devam etmesine gerek yok. Biz aynı tiyatronun oyuncularıyız.
Hiçbir şey demek istemiyorum. Direkt lafa dalıyorum. "Leyla," diyorum. "Hiç hissettin mi? Sanki...çok güçlü gibi...Sanki...kendin değilmiş gibi. Değişecek gibi hissettin mi hiç?"
Cümleyi kurarken bile kalbim nasıl çarpıyor, bahsini açamıyorum.
Leyla birkaç saniye duraksıyor. Hatta hattın ucunda nefesi bile kesiliyor. Bekliyor, Leo ona bir şey söylüyor ve Leyla cevap vermek yerine beklemesini söylüyor. En sonunda konuşuyor. Sesi kısık. "Gül?"
Cevap vermiyorum.
"Gül. Ne oldu?"
"Hiç," diyorum. "Hiç."
"Yalancı. Doğruyu söyle, Gül. Ne dönüyor orada?"
"Bir kere olur," demiştin diyorum. "Sahi bir kere mi olur? Olduğunda hemen anlar mısın yoksa bir belirtisi mi vardır?"
Böyle güçlü hissetmek hep mi korkutur insanı?
Eğer aşk özgürlüğe sebep oluyorsa, durmadan aşık olmak istiyorum. Ancak kolay değil, diyor Leyla. Öyle değil, diyor. Durmadan olunmaz diyor. Toprağın altından bir defa çıkarsın diyor. Bir kere toprağa tutunur, bir kere güneşi görürsün. Bir kere büyürsün. Bir kere. Hep bir kere.