göğüne küskün çiçek

6.8K 622 218
                                    

O yıldızları gökten toplayabilsem, avuçlarıma sıcacık yıldızları alsam, ellerimi yüzüne sürsem, yıldızlar hissetmezler yuvalarının eksikliğini. göğü yüzüne sığdırmış bir adamın tenine bulaştırsam yıldızları, buraya daha çok yakışırlar. ellerim sonsuza dek yüzünde kalsa, gök kıskanıp da soldurur mu tüm baharları?

Boran arabayı kullanmaya devam eder ve ben de hafifçe yasladığım koltuğumdan camı seyrederken zihnim durmaksızın çalışıyor. Radyo ara sıra cızırdayıp frekansını kaybediyor, Boran'ın bir eli karnımın üzerinde duran elimi tutuyor. Yıldızlardan, gökten ve onunla özdeştirdiğim tüm güzelliklerden habersiz bir şekilde orada duruyor. Ona baktıkça bazı güzelliklerin insanı ağlatacak kadar incitici olabileceğini daha net anlıyorum. Hiçbir şey yapmadan sadece orada öylece durması bile kalbinizde bir çatlak oluşturabiliyor. Sanki hayatınız size bir uyarıda bulunuyor. Daha önce böylesine sahip olmadığını ve buna karşı nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilmediğini söylüyor. Göğsünüz çatlıyor, kalbiniz ufacık oluyor. Sırf o göğsünüzde daha fazla yere sahip olsun diye minicik kalıyor kalbiniz. Yüreğiniz o üşümesin diye kendini alevlerin içine atıyor ama o alevler onu yakmasın diye de gözyaşlarınız alevleri suluyor. Aşık olmak böyle oluyor. Bedeninizdeki her hücre, size sormadan her şeyi planlıyor. Siz sadece yetersizlik duygusunun saçlarını okşuyorsunuz. En azından ona bakarken bedenim tüm önlemleri almış olsa da kendimi her bakımdan yetersiz hissediyorum.

Karnımın üzerinde duran eli elimi sıkıyor. "Daldın," diyor gözlerini yoldan çekmeden. "Ve sustun."

Omuz silkiyorum. "Gökyüzü çok güzel," diyorum. "Yıldızlar daha belirgin bu gece."

"Yağmur yağmaz bundan sonra," diyor Boran. "Hava iyice güzelleşiyor."

Ve onunla sadece havadan konuşurken bile kalbim yerinde durmak bilmiyor. Kasılıyor, kasılıyor ve sanki benim dışımdaki herkesin bildiği bir şey kapımı tırmalıyor. Dudaklarımı yalıyorum, damağımı zorlayan bir cümleyi evirip çeviriyorum.

"Yıldızlar ne kadar çoksa..." Fısıldıyorum. "İşte o kadar çok."

Onu afallatıyorum. Bunu beklemediğini biliyorum. Ben de kendimden beklemiyorum. Kendi duygularımın farkına varmak zamanımı alıyor ama o duyguları dilimin üzerine yerleştirebileceğime hiçbir zaman inanmıyorum. Belki de bunları cümleye dökmeyi hala hak etmediğime inanıyorum.

Yine de kendime bugün söylediklerini anımsatıyorum.

"Yıldızlar ne kadar çoksa..." diye tekrar ediyor Boran. "İşte o kadar. Ama ne?"

Devamını getirmek zor değil. Bunu hak ediyorum. Onu sevmeyi hak ediyorum. Onu sevebilmeyi, bunu denemeyi hak ediyorum. Kalbimin ne kadarı bana aitse, o kadarını ona vermeye razıyım. Sevmekle ilgili elimden gelen tek şey bu. Yapabileceğimin en iyisi bu.

"İşte o kadar..." Derin bir nefes alıyorum. "Seviyorum."

Araba duruveriyor, beş saniye içinde. Boran teybe dokunuyor, birkaç düğmeye basıyor ve naif bir şarkı kulaklarımıza dolarken müziğin sesini biraz daha açıyor. "Hadi," diyor. "İn aşağıya.

Neden diye sormuyorum bile. Kalbim ona, Boran'a biraz daha yer açmak için iyice ufalıyor. Ufaldıkça daha hızlı çırpınıyor. O esnada teypteki adam şöyle diyor,

Çek hayalini, gözlerimin önünden.

Çek şu hayalini, kurtar beni dertten...

Karanlık bir yolda, ufak bir sokak lambasının altında Boran elimi tutuyor ve beni kendine çekiyor. "Bu yıldızlı gökler şahit olsun ki..." Elimi tutup kalbinin üzerine yerleştiriyor. "İşte bu kadar çok."

GÜL DÖNÜMÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin