Baekhyun, gergince kafeye doğru ilerlerken, kendini rahatlatmak için akşamki randevusunu düşünüyordu. Dünkü karşılaşmalarından sonra Chanyeol kapısında biraz daha kalmış daha sonrasında Jongin gelmeden gitmişti.
Kafeden içeriye girdiğinde gözleri devi aradı en başta. Bulamayınca, Xiumin'e döndü. "Xiumin, Chanyeol nerde?" Xiumin ona garip bir şekilde bakarken devam etti.
"Sabah kafeye uğrayıp bir daha gelmeyeceğini söyledi. Ne o, onu merak mı ettin?" Sorusunun sonuna doğru kıkırdayınca, Baekhyun'dan sevimsiz bir gülümseme kazandı.
"Ha ve ha, çok komikti. Kendimi hazırlayayım dedim. Bilirsin biraz rahatsız ediyor beni." Karşılığında bir hımlama alan Baekhyun, işine devam etti. İçinde biraz pişmanlıkla.
-------
"Hey! Hazır mısın?"
Sehun kafenin kapanmasına yakın gelirken, içeriye doğru bağırdı. "Evet, sadece birazcık bekle." Baekhyun, üstündeki önlüğü çıkartıp dürdü ve Sehun'un yanına koştu.
"Görüşürüz Xiu!"
"Görüşürüz gün ışığı!"
Aniden omuzlarında beliren kollarla ürpersede, Sehun'a tatlı bir gülümseme attı.
"Ee, şimdi nereye gidiyoruz?"
"Pikniğe."
Arabaya geçip koltukta yayılırken, halinden memnun gülümsedi Baekhyun. Uzunca bir yolculuktan sonra Sehun'un sesi, Baekhyun ve huzurunun arasına girdi. "Chanyeol seni rahatsız ediyor mu hala?"
"Şey, sanırım etmeyecek." Arabadan inip piknik sepetini alırken Sehun'un somurtan yüzünü gördü.
"Sanırım mı?"
"Yani dün gece kapıma gelmişti." Serdiği örtünün üstüne oturdu. "Ondan sonra edecek gibi görünmüyor, kafeye de gelmemiş zaten."
"O öyle kolay vazgeçecek bir tip değil Baekhyun." Örtünün üztündeki yerini alırken, sepetteki malzemeleri boşaltmaya başladı. "Ne demiş olabilirsin ki?"
"Ondan nefret ettiğimi söyledim." Sehun ağzından kaçan kıkırtıyı tutamazken, Baekhyun onun güzelliğini izliyordu.
"Eh, bu geçerli bir neden gibi." Yemeklerini yemeye başladılar ve akşama kadar güzelce sohbet ettiler. Yemekleri bittiğinde, Sehun sepetten kırmızı şarap ve iki tane kadeh çıkarttı. Baekhyun ona doğru şaşkınca baktığında gülümsedi ve kadehin birini uzattı. "Daha önce hiç şarap içmedim deme sakın tatlı şey." Olabildiğince kızarırken, aklından binlerce yalan geçti.
"Hay- yani evet içtim."
Sehun, Baekhyun'un sevimliliğine gülerken, şarapları kadehe koydu. Baekhyun, şarabın tadına bakarken, uzun bir süre konuşmadılar.
"Baekhyun, sence biz neyiz?" Sehun'un ani sorusuyla öksürmeye başlayan Baekhyun, ona anlamsız bakmaya başladı.
"Nasıl yani?"
"Sence sevgili miyiz? Yoksa arkadaş mı?"
Baekhyun hala anlamamış bakarken birden kızardı. Sehun'la buluştuğunda artık o kadar heyecanlanmadığını farketsede, onunla olmak hala biraz heyecanlı ve 'yüz kızartıcıydı.'
"Şey, ciddi bir teklifte b-bulunmadığın için arkadaşız sanırım."
Sehun, ona doğru bakıp kıkırdadı. Sanırım teklifin zamanı gelmişti. Baekhyun'un elinden kadehi alarak yere koydu ve çenesinden tutarak gözlerinin içine bakmasını sağladı. "Baekhyun, belki çoktan farkındasın. Belki de aklının ucunda bile yok. Ama seni seviyorum. Sevgilim olur musun? Seni sevmeme izin verir misin?" Karşısındaki gözleri parlamış Baekhyun'a bakarken, kafasını hafifçe salladı. Sehun omuzlarından tutup onu kendine çekerken, ıssız yoldan hızla geçen bir araba Sehun'un keyfini daha da yerine getirmişti.
KAİSOO
"Kyungie!"
Koşan çocuğa seslenirken, gülmeden edemedi Jongin. Derse yetişmeye çalışırken, küçük sevgilisinin bu hali onu mutlu etmeye yetmişti.
"Ah Jongin! Derse geç kal- YAH! ACELE ETSENE!"
Jongin, onun peşinde koşmaya başlarken, yağan yağmurdan da kendini saklamaya çalışıyordu. Neyseki Kyungsoo'nun şemsiyesi vardı.
"Ah Kyungsoo, yorulmadın mı koşarken!"
Şemsiyenin altına girdiğinde soluklanmak için durdu ve yanındaki kısayı da durdurdu. "Jongin, derse geç kalıcaz. Acele et. Ceza almak istemiyorum. O ağaçları boyadıktan sonra kollarımın ağrısını çekmek nasıl bir duygu biliyor musun?"
"Vay canına Kyungie, bu kadar koşturup sonra bu kadar konuşmak seni zorlamadı mı?" "Eh, pek sayılmaz."
Sınıfın kapısına geldiklerinde hala 2 dakikaları olan çift, sıralarına hızlageçti ve öğretmeni beklemeye başladılar.
-------
Kyungsoo, ona doğru uzatılan kağıdı, öğretmene göstermeden almaya çalışırken, Jongin sevgilisinin çabalamalarını izliyordu.
'Çıkışta bir şeyler yapmaya ne dersin?'
Jongin'e dik dik bakarak yazdığı kağıdı büyük bir uğraşla gönderirken, Jongin ona göz kırptı ve kağıdı aldı.
'Hayır.'
Kyungsoo sırasında kıs kıs gülerken, sırasına atılan kağıtla yerinden zıpladı.
'Kyungiee!!! Hadi ama.'
Kağıdı ona tekrar uzatırken, Jongin yavru köpek bakışlarıyla ona uzandı.
'Jonginniee!!!! Hayır, olmaz.' Sinirle yerinde bir şeyler yazan Jongin'e bakan Kyungsoo, öğretmenin boğazını temizlemesiyle önüne döndü. Kağıt ona geldiğinde, öğretmenin arkasını dönmüş olduğuna şükretti.
'Hadi ama Kyungsoo. Lütfen. Neredeyse birinci günümüzü kutlamamaya çalıştığını düşüneceğim '
Kyungsoo, Jongin’in cevabına sırıtırken, cevabı yazdı ve uzattı.
'Evde Chanyeol bekliyor Jongin. Onu çekmek istemiyorum.'
Jongin, cevapla kaşlarını çattı ve kağıdı geri uzattı.
'O zaman eve uğrayıp çıkalım. Lütfenlütfenlütfen.'
'İyi, tamam.'
Kağıt Jongin'e geri gittiğinde, öğretmen onun sırasınadoğru ilerledi ve tek elini açarak Jongin'den kağıdı istedi. Jongin, ona kağıdı verdiğinde olacakları düşünmeye başladı. Ceza alırlarda Kyungsoo onu asla affetmezdi.
"Aferin Jongin." Öğretmenin, ona aferin dediğini duyunca şaşkınlıkla gözleri açılan çocuk, hafifçe yerinden kalktı ve öğretmene tuttuğu notları verdiğini gördü.
"Teşekkür ederim." Kyungsoo'ya döndüğünde rahatlamayla nefes veren çocuğu gördü. Dün akşam Kyungsoo ona açıldığından beri çıkmaya başlamaları Jongin'i gerçekten mutlu etmişti. Kyungsoo'ya tekrar baktı, sevgiyle gülümsedi ve dersin sonunu beklemeye başladı.
--------------
Kyungsoo'nun evine geldiğinde, kısa olan Jongin'i durdurdu ve evden çıkana kadar onu dışarıda beklemesini söyledi. Kapıdan içeri girdiğinde, Chanyeol'u son zamanlarda olduğu gibi ağlarken buldu. İçinde hala ona karşı biraz acıma olsa da, nefreti onu ele geçirmiş olduğu için, bunu büyük olana yansıtmıyordu.
"Chanyeol, ben dışarı çıkıyorum. Beni merak etme."
Gözleri dolu olan genç kafasını kardeşine çevirdi ve hıçkırdı.
"N-nereye?" Kyungsoo, ona boş boş baktı.
"Sanane."
"Kyungsoo.."
Sinirle saçlarını karıştırdı kısa olan. Abisi olduğu için, ona her şeyi söylemek zorunda olduğu için nefret ediyordu.
"Arkadaşımla dışarıya çıkıyorum, Chanyeol." Chanyeol, hala ona bakmayı devam ederken, içinden kendine lanet etmeye başlamıştı bile. Kardeşinin ondan neden bu kadar nefret ettiğini bilmiyordu.
"B-beni yalnız bırakma, lütfen Kyungsoo." Şaşkınlıkla ona baktı diğeri. Chanyeol, ne dediğini bilmiyordu. Yani en azından Kyungsoo öyle düşünüyordu. "Çıkıyorum Chanyeol." Chanyeol burnunu çekti ve ona yalvaran gözlerle baktı.
"Kyungsoo, lütfen gitme."
"Çıkıyorum dedim Chanyeol."
" Neden benden bu kadar nefret ediyorsun?
Abisinin ani sorusuyla olduğu yerde kalan Kyungsoo, hiç düşünmeden cevapladı. "Bunu benden daha iyi bildiğinden eminim." Chanyeol, ona anlamsız bakmaya başlarken, Kyungsoo onun sorununun Baekhyun olabileceğini düşündü. Aptal dev, Baekhyun'a feci şekilde aşıktı ne olsa.
"Neden burda oturup ağlıyorsun? Birilerini dövmen falan gerekmiyor mu?" Chanyeol, acı acı ona gülümsedi. Küçük olan, diğerinin duygularıyla iyi oynuyordu.
"Bu kadar nefret ağır geldi."
Kyungsoo kapıdan çıkarken içeri doğru bağırdı ve daha da kırılabilirmiş gibi uzun olanı kırdı.
"Umutsuz vakasın Chanyeol. Hadi biraz da buna ağla."
-------
Kyungsoo gittikten sonra kendini biraz da olsa toparlayıp evden çıkan Chanyeol, kendini son zamanlardaki favori mekanına attı. Barmenden herhangi bir içki getirmesini isterken, bardaki tüm gözlerin ona korkuyla baktığını gördü. Ve daha sonrasında kapıya çevrilen gözleri.
"Ah! Sehunnie'de geldi işte."
Sehun, Chanyeol'e doğru yürürken kendinden emin sırıtması diğerinin canını yeterince sıktı. "Channie, nasılsın? Küçük Baekhyunnie teklifimi kabul edince uzaklaşmanı göremedi ama olsun. Mutluluklar dilediğini iletirim." Karşısında pişkince sırıtıp, konuşan Sehun'u dövmemek için kendini zor tutarken, içkisinden bir yudum aldı.
"Aynı, Luhan'ın da benimle yattığını öğrendiğinde senin de aynı şekilde mutlu olduğun gibi, değil mi Hunnie?"
Sehun'un yüzünden aniden silinen gülümsemesi, Chanyeol'e giden bir yumrukla devam etti. Yumruk, Chanyeol'un yanağına değmeden yakalandı ve Chanyeol oturduğu bar taburesinden atladı. Sehun'un yumruğunu tutmadığı eliyle diğerinin boğazına yapışarak diğerinin nefen almamasını sağladı. Sehun, yumruk yaptığı elini açtığında onu serbest bıraktı ve sinirle ona baktı. "Benimle öyle konuşabileceğini mi sanıyorsun Sehun?" Sehun, ona biraz korkuyla ve hala gözlerinde duran cesaretle bakmaya devam etti.
"Kim olduğumu biliyorsun, ne yapabileceğimi de."
Ona doğru fısıdadı Chanyeol. Sehun ürperirken, deve farkettirmeden ellerini tekrar yumruk yaptı ve Chanyeol'un sağ yanağına geçirdi. O anda bardaki sessizliği yaran tiz bir çığlık duyuldu. "CHANYEOL!"
Koşarak Chanyeol'un yanına gelen küçük beden, Sehun'un olduğu yerde donmasını sağladı. "Tanrım! İyi misin Chanyeol?"
Chanyeol, yüzüne bakmakla meşgul olan nedene baktı, daha sonrasında sırıttı.
"Evet iyiyim, Luhan." Sehun, Luhan'ın vereceği tepkiden korkarken, Chanyeol iyice sırıttı ve gecenin intikamını Luhan'ın alacak olmasını diledi.
"Sen ne yaptığını sanıyorsun?"
Luhan, Sehun'un üstüne yürümeye başladı. Her adımda Sehun geriliyordu.
"Bunu onun güzel yüzüne nasıl yaparsın?" Sehun'un sırtı duvara çarptı.
"NASIL SEHUN CEVAP VER!"
Sehun dolmaya başkayan gözlerini kısa olandan çekerken bir şeyler demeye çalıştı. "B-ben gerçekten y-yapmak istem-" "SENDEN NEFRET EDİYORUM."
Sehun, gözlerinden yaşlar akarken, Luhan'ın Chanyeol'u alıp oradan gittiğini gördü. Ve yere çökerek ağlamaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SHADOW
FanfictionTANITIM-1 ‘’O-o g-geliyor.’’ Dedi titreyen sesiyle. Karşısındaki adama uzun süre baktı Baekhyun. Kimden bahsettiğini bile bilmediği adamın, korkunç bir insan olduğunu o anda anlamıştı. Çünkü karşısında asla kimseden kormaz diyebileceği bir adam, ko...