Keyifli okumalar 💜
Gördüğünüz saati yazın anısı kalsın
🌼
Güneş kendisine düşen rolünü gerçekleştirmek üzere perde arkasından çıkmaya hazırlanıyordu. Çekingen bir kadının eşsiz vücudunu sunması gibi yavaşça ve etkileyici bir şekilde gökte yükselirken sinsi bir rüzgarın uvzuna girmesiyle gök aniden gürlemeye başladı. Genç kadın üstündeki mevsimlik kabana sarılarak elindeki simitle koşmaya başladığında sabahın erken saatleriydi. Salık saçları ıslanmaya başladığında söylenerek durağa geçti.
Durakta ellerini göğsünde birleştirmiş bir şekilde hala gülebilen insanlara şaşkınca bakarken kader denen ve tesadüfle karıştırılan kalemin onun hayatını yazmaya başladığından habersizdi. Kalemin sivri ucu kalem tıraşla yontularak karalıyordu beyaz kağıdı.
"İnsanlar" diye fısıldadı kendi kendine. Soğuk,bedeninin içine girerek yorgun bir virüs gibi yayılıyordu.
"Beyaz gibiler, tek bir hamleyle kirleniyorlar ve hemen karakterlerini kaybediyorlar. Sonra başka bir kimlikleri oluyor. "
İrkildi. Gelen otobüsün sesiyle simidini poşete koyarak otobüse bindi. Temmuz aylarının başında yaz yağmuru olarak nitelendirdiği yağmur ruhunu dondurmuştu adeta. Oturacak bir yer bulma ümidi ile ilerlediğinde arkalarda bir yerlerde cam kenarına kurularak saçlarını elleriyle düzeltti.
Deri çantasından telefonunu çıkartarak şarjını kontrol ettiğinde birkaç mağaza bildirimi dışında bir şey olmadığını görerek başını iki yana salladı. Otobüs yağmura inat bir şekilde hızla ilerlemeye başladığında sessizce başını cama yasladı.
Yağmur taneleri can çekişerek idam masasından kalkmak istesede kulakları olmayan cellatlar onları itiyordu. Sakin bir uğultunun bahşedilerek yayılmasıyla gözlerini yumarak karanlığı dinlemeye başladı.
Mızmız bir kız çoçuğunun sesini duyumsadı. "Anne ben ıslanmak istiyorum!" Annesi kızına hafif bir şekilde bağırdı. Kadının sertleşmiş yüz hatlarını hayal ederek gülümsedi. Hemen ardından ayak bileğine ilişen bir nefesi hissetti. Bir köpek olmalıydı. Ayaklarını kendine çekti ve taze börek kokusunu koklayarak gülümsedi. Bir mızıka sesi dolaşmaya başladığında haftada bir gün gördüğü mızıkacı olduğunu düşünerek üstündeki kırmızı eski kabanı gözlerinin önünde getirdi. Gözlerini otobüsün korna sesiyle aralayarak etrafın bakındı. Mızıkacı yete oturmuş gözleri kapalı bir şekilde mızıka çalarken ayağıyla ritim tutmaya çalıştı genç kadın.
Bir sonraki durakta inecek olmanın sevincini yaşayarak yerinde doğrulduğunda kapıya yaklaşarak butona bastı. Bir yandan mızıkacıya ritim tutarken otobüs yavaşlayarak durdu. Otobüsten inerek kaldırımda dikildiğinde yüzünü yakıp geçen rüzgara inat karşısındaki binaya baktı.
Tonlarca beton biraz süs ve el emeği bir insanın temeli olabilir miydi ? Bu bina genç kadın için nefes gibiydi. Lazımdı. Şarttı. Topuklu ayakkabısının yolda bıraktığı sesle binanın girişine geldi. Her sabah genç kadının gülen yüzüyle karşılaşan güvenlik patronunun asık suratına tedirgin bir şekilde bakarak genç kadına kapıyı açtı. Sıcak ortama girdiğinde derin bir nefes alıp raflara göz attı. Yeşil bir tulumu kaparak sinirli bir şekilde birkaç mağaza görevlisine çarparak odasına girdi.
Mağaza görevlisi iki kız birbirlerine baktı.
"Neden bu kadar sinirli?" İşe yeni alınan görevli kız korkulu bir şekilde tepkisiz duran diğer görevliye baktı. Görevli elindeki askıya beyaz bir kıyafet asarak yeni kıza döndü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MİMOZA YOLCUSU
Чиклит"Sürekli kalbinin etrafını örüyorsun," diye konuştu acı çekercesine. Karşısında kendisine bakan kadın belki de son nefesine kadar bakmak istediği tek kadındı. "Etrafını örecek bir kalbim yok benim," Ucu zehirli kelimlerle yaralanan adamın azmiydi...